Merhaba,
Bu sayıda Engin Abi’nin yazı dizisinde irdelediği “görünmezlik” olgusuna ben de farklı bir açıdan bakmayı planlıyorum.
Görünmez olmayı çoğunlukla kimse istemez. “Çoğunlukla” diyorum… İşte bu yazımda “çoğunlukla” sözcüğüne dâhil etmediğim durumlardan, yani görünmez olmak için can atmak istememize yol açabilecek durumlardan bahsedeceğim. Belki de sadece ben böyle hissediyorumdur. Umuyorum ki bunu hep birlikte sorgulayacağız.
İşlek bir caddede yürüdüğünüzü düşünün. Önünüzde bir sürü tezgâh, dükkânların dışarıya koyduğu şeyler, masalar, sandalyeler var. Dolayısıyla bir türlü dümdüz gidemiyorsunuz. Caddede ilerleyen bir sürü insanın varlığı da cabası… Bu insanların bir kısmı da; devamlı işgüzarca size müdahale edip duruyor. Oysa sizin bir bastonunuz var ve çoğu zaman bu müdahaleler kafanızı karmakarışık yapmaktan başka işe yaramıyor. Belki de çok daha önemlisi, siz bu yürüyüşlerde biraz kafanızı toparlamak istiyorsunuz. Bastonunuzun tıkırtısıyla, ayaklarınızın takırtısı arasındaki ritim sayesinde düşüncelerinizi de belli bir ritme sokmayı umuyorsunuz. Oysa insanlar devamlı bu ritmi bozuyor ve sizi eskisinden de kafası karışık ve öfkeli bir insan haline getiriyorlar. Çoğunlukla istemeden yapıyorlar bunu ama bunu bilmek işinize hiç mi hiç yaramıyor. Neticede kafası karışık ve öfkeli bir insan olmuşsunuz bile… Bu kızgınlık yüzünden verdiğiniz yanlış kararlar ya da kanınıza pompalanan gereksiz adrenalin yanınıza kar kalıyor!
İşte o zamanlarda hep Yüzüklerin Efendisi’ndeki yüzüğün, sadece insanı görünmez yapan özellikleri olan versiyonunu parmağımda hayal ederim ve görünmez olduğumu düşlerim. Ya da bir hayalet olmak isterim. Artık ruh halime göre değişir bu…
Yahut da bir iş yapıyorsunuz ve arkanızda bir insan var ve her hareketinizi izleyip size en ufak bir sürçmede müdahale ediyor. Normalde herkesin yapacağı bir yanlışta adeta tepenize binmeye hazır bir zebani gibi sizi gözetliyor. Size afakanlar basıyor ve parmağınızdaki yüzüğün olması gereken yer kaşınıyor…
Ne olacak şimdi peki? Parmağımızdaki o yer hep kaşınacak mı, yoksa başka bir yol bulmamız mı gerekecek? O yöntem ne ola sizce?
Bu nasıl bir çelişkidir öyle değil mi? Bir taraftan görünmez olmaktan nefret ediyoruz, ciddiye alınmak için adeta can atıyoruz. Hak ettiğimiz kadar ciddiye alınmak bizim hakkımız ne de olsa. Önyargılara takılacak kadar farklı olduğumuz için, sırf bu yüzden ciddiye alınmamak ağırımıza gidiyor. Diğer taraftan da yukarıda bahsettiğim durumlar yüzünden bazen görünmez olmak istiyoruz.
Keşke bunun üstesinden nasıl gelebileceğimiz hakkında bir fikrim olabilse de burada paylaşsam.
Belki de biraz yararsız bir yazı oldu; ama yazımı, sizlerin bu tür durumlar için yüzüğe alternatif olarak ne yapıp yapmadığınızı merak ettiğimi söyleyip düşüncelerinizi bizlerle paylaşmanızı rica ederek bitirmek istiyorum.