Merhaba,
Çok sayıda kör arkadaşı ve tanıdığı olan bir kadınım. “Engelli” ifadesini sevmiyorum, bu nedenle kullanmak istemiyorum. Körlüğün yaşam için bir engel teşkil etmediğine inanıyorum. Engelleri yaratanların çevresine ilgisiz, duyarsız, gören insanlar olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi destekleyen çok şey yaşadım. Ben sadece bir gün içinde yaşadığım gözlemlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Mayıs ayının güneşli bir Pazar sabahında keyifle evden çıktım. Beşiktaş İskelesi’nde bir arkadaşımla buluşup Moda Çay Bahçesi’ne kahvaltıya gidecektim. İskeleye vardığımda, kapıda kulaklıklarını takmış telefonuyla ilgilenerek oyalanan arkadaşımın yakınındaki bir iki kişinin kendisini göz hapsine almış olduğunu fark ettim. Arkadaşımla selamlaştık, iskeleye doğru yürürken göz hapsine alan kişilere “Ne var?” gibisinden baktım. Yüzlerindeki ifadenin anlamını sanırım kendileri de bilmiyorlardı; şaşırma, acıma, takdir, garipseme türünden duyguların karışımı bir ifade. Arkadaşım elinde bastonuyla yanımda yürüyorken, kalabalığın içinde ayrı düşmeyelim diye koluma girdi. Vapura bindik, dışarı oturduk, sohbet ederek ve bir yandan da D vitaminlerini emerek karşıya geçiyoruz. Kadıköy’e vardık, vapurdan inerken arkadaşım kendisine yardımcı olmayı teklif edenleri kibarca reddetti. Sonrasında, konuştuğumuzu ve arkadaşımın yalnız olmadığını fark eden o yardımsever insanlar, bana suçlayıcı şekilde ters ters baktılar. Koluna girmediğim, koruyup kollamadığım için bana kızmış olmalılar. Çocuğuyla ilgilenmeyen bir anne miyim ben?
Moda’da yol boyu güle oynaya yürüyoruz, bir pastaneye girip yiyecek bir şeyler aldık. Girdiğimiz dükkan sahibi, arkadaşımın “Zencefilli kurabiye var mı?” sorusunun cevabını bana bakarak “Henüz çıkmadı ama çok güzel portakallı var ister misiniz?” diye sordu. Ben de “Bunu ben bilemem.” dercesine sitemkar bir edayla iki elimin avuçlarını yukarı doğru açıp dudaklarımı kaydırdım. Dükkan sahibi hemen kendini düzeltti, soruyu tekrar doğru kişiye sordu. Tüm soruları cevaplama konusunda çok mu istekli görünüyorum ben?
Çay bahçesine vardık, garson geldi. Ben çay isterken, arkadaşım Türk kahvesi istedi. Garson bana “Beyefendi sade mi orta mı içer?” diye sordu. Ben de “Kendisine sorsanıza.” deyince yüzü asıldı, arkadaşım sormasına gerek bırakmadan sade içtiğini söyledi. Sıra hesap istemeye geldi, arkadaşım hesabı istemeden önce bana “Elini cebine atma sakın, benden.” mesajını verip garsona seslendi, garson masaya gelip bana bakarak “Buyrun.” dedi. Hey Allah’ım, tam dayaklık bu adam, arkadaşım bazen görünmez oluyor olmalı. Arkadaşım hesabı ve pos cihazını istedi. Garson pos cihazıyla geri geldi, arkadaşım kartını verdi, adam pos cihazını yine bana uzattı. Gerçekten dövmek istiyorum bu adamı, parmağımla sert bir şekilde arkadaşımı işaret ettim. Bu adamın düzelme ihtimali var mıdır bilemiyorum, dükkan sahibi gibi değil. Hayali bir arkadaşla mı vakit geçiriyorum ben?
Moda’dan değişiklik olsun diye tramvaya bindik. Tramvay dolu, herkes arkadaşıma bir ihtimamla yaklaştı, genç bir adam oturduğu koltuktan kalkarak yerini verdi. Arkadaşım oldukça sportmen, sağlıklı ve genç. Bu ilgi niye ki? Bunca senedir bir kadın olarak ilgi gören, öncelik gören değil miydim ben?
Güzel bir günün sonunda, buluştuğumuz noktada Beşiktaş İskelesi önünde ayrıldık. Ben başka bir arkadaşımla buluşmak üzere Nişantaşı’na yola koyuldum. Bir kafede beni bekleyen arkadaşımla buluştum. Telefonuma gelen mesaja izin isteyerek cevap yazdım. Sonra da teselli edilmeyi umarak hafif bir serzenişle günün kısa bir özetini geçtim. Telefonda mesajlaştığım kişinin günü geçirdiğim arkadaşım olduğunu söyledim. Bir üniversitede akademisyen olarak çalışan masadaki arkadaşım gözlerini açarak “Nasıl yani, bir körle mi mesajlaşıyorsun şu an, nasıl mesaj yazabiliyor?” dedi. Tamam, teknolojiyi çok takip etmez ama yine de bu sorusuyla; ağır geldiği için yiyemediğim kaymaklı ekmek kadayıfı kıvamında, güne noktayı koyan kişi oldu. Sustum, yutkundum. Sonra üşenmedim uzun uzun anlattım. Çok hayret etti ama sanırım bazı şeyleri biraz anladı.
Bütün engelleri aşarak günü bitirdik, biraz yorulduk, biraz gerildik ama keyif aldık.
İstenmediği halde yardım eden yardımseverler; izinsiz bir insan bedenine dokunanlar; konuşurken yüze bakamayan iletişim sorunlular; uyarılara rağmen inatçı laf anlamazlar; cinsiyeti, yaşı, başı yok sayıp ötekileştirenler; çevresine yabancı aydınlar! “Engel” siz misiniz
Toplam Okunma 0
Yorumlar
Bu yazı için henüz yorum yok.