İnsan, biriktirdiği anılarla zenginleşir ya da maalesef fakir kalır. Hepimizin hayatında önem verdiği insanlar ve özel günleri olur. Doğum günleri, Evlilik yıldönümleri, bazılarımız içinse yılbaşı aklıma ilk gelenler.
Bu yıl Korona’dan dolayı Kızımızın üçüncü yaşını aile içinde kutladık. Kızımın en çok istediği şey doğum gününde mum üfleyip pasta kesmekti. İlk iki doğum gününde yanımızda ailemizden ve arkadaşlarımızdan oluşan misafirlerimiz olduğu için mum yakmak hiç sorun olmamıştı. Bu sefer sorun olabileceğini ise hiç düşünmemiştik. “Ne de olsa mum işte canım! Yakması ne kadar zor olabilirdi ki?” “Çakmağı ateşliyorsun, muma yaklaştırıyorsun ve mum başlıyor yanmaya” demek isterdik ama o iş hiç de öyle olmadı maalesef. Tabii mum yakmanın da püf noktaları olduğunu ve akıllı telefonlarda “Hey Siri! Telefonun fenerini aç” demek gibi kolay olmadığını çok kısa bir zaman sonra, azıcık acıyla ve şaşkınlıkla öğrenecektik.
Doğum günü sabahında pastamızı sipariş ettik. Akşam 19:00 gibi gelecekti. Hediyelerimizi aldık. Bu yıl kızıma basketbol potası aldık. Yaşı itibarıyla ona uygun bir hediye oldu. Aldığımız basket potası her yere asılabiliyor. Monte etmeye gerek yok. Çocuğunuzun rahatça topunu atabileceği bir yüksekliğe asabilirsiniz. Marka vermem doğru olur mu bilemiyorum ama yine de biz söyleyelim. Dede Cars orta boy pota ürününü aldık. Çok rahat kuruluyor. İçerisinde bir adet basket topu, çemberi, çemberin tutturulacak yüzeyi ve çembere takmak için filesi mevcut. Neyse işe giriştim ve ilk olarak filesini taktım. Asma aparatını bir türlü takmayı beceremeyince, “Be My Eyes” imdadımıza yetişti. Ürünün görseline bakan gönüllü tarif edince sonunda kurmayı başardık. Çocuğunuza alınabilecek güzel bir hediye olduğunu düşünüyorum.
Akşam oldu ve artık Ela Hipatya pastası için sabırsızlanmaya başladı. Bazen böylesi zamanların öncesinde Kızımıza yemeğini yedirmek bile ayrı bir enerji istiyor. Neyse akşam yemeğimizi yedikten ve mutfağı toparladıktan sonra, pastayı kesme zamanı gelmişti. Pastamızı dolaptan alıp masaya götürdük. Üç tane mumu pastanın üzerine yerleştirdik. Burada şunu paylaşmak istiyorum. Pastalar için yakılan mumlar çok ince ve küçük oluyor. Bu mumları yerleştirdiğimiz minik şamdanları vardı ve bu şamdanları pastada kremadan elimizi mümkün mertebe kurtarabildiğimiz kısımlara yerleştirdik. Tabii kaçınılmaz olarak parmaklarımıza azıcık krema bulaştı ama bu, önümüzdeki zorlukları düşününce hiç de önemli değilmiş. Artık Türk’ün ateşle imtihanı gibi bizim de çakmak ve mumla imtihanımız başladı.
İlk önce mumları yakmaya Ben başladım. Mumlar bir türlü yanmadı. Çakmağı yakıp tepesine tutuyorum, yandan çabalıyorum fakat Sanırsınız ateşe dayanıklı malzemeden üretmişler! Ardımdan eşim de denemeye girişti. O da “Vallahi bu mumlar inatçı çıktı” diye dert yanmaya başladı. Neresinden yakarsak yakalım bir türlü yanmadı/yakamadık. Tam “Bu sefer oldu” diye seviniyoruz, “pat!” mum ya çok az yanıp sönüyor ya da mum yerine parmaklarımız yanmakta. Bu sefer de “Be My Eyes” uygulamasını aradık. Gönüllü ne kadar tarif etse de bir türlü mumları tutuşturamadık. Ocakta yakmayı bile denedik, olmadı. Baktık biz bu işi yapamıyoruz, bari gönüllüyü meşgul etmeyelim dedik ve teşekkür edip telefonu kapattık.
O sırada evimizde hiç kibrit olmadığını şaşırarak fark ettik. Tabii kibrit almak için de hem vakit yoktu hem de ateş ateşti canım! Peki bu mumları nasıl edecektik de yakacaktık? İlk defa mum yakmaya yeltenmiştik, onu da beceremiyorduk. Hüsran kapıdaydı ve Kızımız artık beklemekten sıkılmıştı, bir şeyler yapmalıydı. Gerçekten mum üflemeyi çok istiyordu. Bu isteğini bir şekilde gerçekleştirmemiz lazımdı elbet ancak ne yaptıysak, bir türlü kızımıza mum üfletemiyorduk. Böylesi kriz anları, kişiyi ya dibe iter ya da siz onun üstüne adeta bir dalgaymışçasına basar ve yükselirsiniz. Biz yine pes etmedik. Eşimin aklına buzdolabında ne olur ne olmaz diye sakladığımız büyük mumlar geldi. “Küçük mumlar yanmadıysa, biz de büyük mumu yakalım” dedik. Dolaptaki büyük mumu aldık. Bir bardağa yerleştirdik ve denemeye başladık. Bu da yanmayacak diye korkmuştuk. Neyse ki bu mum insaflı çıktı da biz de yakabildik. Neredeyse “Teşekkürler, mum kardeş!” diye muma sarılacaktık.
Kızımız, bardaktaki mumu sevinçle üfledi. Tabii koskoca mum, öyle üç yaşındaki kızımızın üflemesiyle hemencecik söner mi? Bayağı bir üfledi, yetmedi hafifçe tükürdü ama o sabırsızlıkla beklediği mum bir türlü sönmüyordu. Artık Eşim ve Ben de desteğe başladık ve üçümüz üç yandan mumu üfleye üfleye söndürmeyi başardık. Tabii kızımızın o anki sevinci, tüm o parmak acılarına, “Ne kadar da beceriksiziz” yakınmalarımıza ve onca strese değdi doğrusu. Sonra da beraber pastasını kestik. En kısa zamanda bu pastaların yanında verilen süs mumlarını yakmayı öğreneceğimizi düşünüyorum. Gelecek seneki doğum gününe kadar öğrenmiş oluruz umarım.
Sonradan eşimin anlattığına göre, büyük mumu bardakta öyle koyduğunuz gibi tutamıyormuşsunuz. Mumun ateşini bardağın dibine yaklaştırıp orada belli bir ısınma yarattıktan sonra o ısıttığınız yere mumu dikmek gerekiyormuş. Böylece mum, ısınan yüzeye yapışıp orada devrilmeden düz şekilde durabiliyormuş. Tabii eşim o sırada bunları düşünüp hızlıca uygulamanın kolay olmadığını anlayınca, o da “Nasılsa mum bardaktan zıplayacak değil ve en fazla bardağın kenarına yaslanır ve birazcık da eriyip bardağın ve halının üstüne damlar” deyip mumu tutuşturduktan sonra, elini mumdan çekip bardağın altından tutmuş. Yani Mumun, Ela Hipatya’ya başını bardağın kenarından uzatıp sonra da bir “Hadi beni üfle ve artık söndür!” demediği kalmış. Belki her şey tam planladığımız gibi gitmedi ama bir şekilde farklı çözümler bulup o mumu kızımıza üfletebilmek çok güzeldi. Pastanın mumunu üfletemesek de bardağın mumunu üfletmiş olduk. Hem uzmanlar demiyor mu, “Pastanın mumunu üfleyeceksiniz diye, tüm pastayı Koronalamayın!”
Hepimize sağlıklı ve sevdiklerimizle özel günlerimizi keyifle kutlayabileceğimiz nice yıllar diliyorum.