Merhabalar EEEH Dergi’nin kıymetli okuyucuları. Bu güzel dergiyi okumak da, bu kıymetli dergiye yazmak da ayrı bir güzellik oldu benim adıma. Yazılarıma kıymet veren ve sizlerle buluşturan sevgili EEEH Dergi emekçilerine candan teşekkürler ediyorum. Bu yazımda sizlere belki de en değerli alanımızdan olan kişisel alanımızdan bahsetmek istiyorum, zihnimde biriken kelimeler ölçüsünde.
Hepimizin yaşamda bir kısmı bizim tarafımızdan bir kısmı yaşadığımız toplum tarafından belirlenen kişisel alanlarımız vardır. Örnek verecek olursam, ailemizdeki kişisel alanımız, işyerimizdeki kişisel alanımız, okuldaki kişisel alanımız, sokaktaki kişisel alanımız, otobüsteki kişisel alanımız. İşte ben size bu alanların belki de en kıymetli ve en çok saygı duyulması gerekeninden yani sınırlarını bizim belirleyeceğimiz kişisel alanımızdan bahsetmek istiyorum. Kısaca tanımını yapacak olursam kişisel alan; bireyin sınırlarını kendisinin oluşturduğu, sadece izin alınarak girilmesi gereken ya da kişinin isteğine bağlı olarak onay verdiği, insanların birlikte paylaştıkları alandır. Peki yalnızca bize ait olan bu alanımızı ne kadar koruyabiliyoruz? En azından biz yeti farklılığı olanlar. Ülkemizdeki çoğunluğun zihnindeki kişisel alanımızın ölçüsü nedir? Kendi yaşantımdan örneklerle açıklamaya çalışayım.
Sağlamcı bakışın deyimiyle “normal” bir insan olarak sokağa çıktığınızda hiç kimse kolunuza girip “Nereye gidiyorsun? Sokakta ne işin var?” diye sormaz, eğer aranızda samimiyet bağı yoksa. İşte bizim bu “sağlamcı” bakış açısı, sokakta farklı olarak gördüğü insanın kişisel alanını hiç düşünmeden ihlal edebiliyor. Peki soralım o halde. Bir insanın kişisel alanını nasıl ihlal ederiz? Kişinin izni olmadan koluna girmek, sokakta yürüyen bir kişinin önüne çıkıp “Dur, nereye gidiyorsun?” diye sormak, elinde bastonuyla yürüyen kör birine uzaktan “Sağa git, sola git, düz git” diye seslenmek, toplu taşıma araçlarına binmeye çalışan görme ya da farklı engel durumu olan bireyleri arkadan, sağdan, soldan kucaklamak ya da otobüs benzeri araçlarda kişinin nasıl yolculuk edebileceğine karar vermek, kişiyi zorla oturtmak, çalışma alanlarında, asansörlerde, arkadaş toplantılarında kör bir bireye yaklaşıp “Beni tanıdın mı? Ben kimim?” diye sormak gibi akıl dışı davranışlarda bulunmak, kişinin kendisine sormadan onunla ilgili karar vermek ve daha benzeri birçok davranışta bulunmak, kişinin özel alanını ihlal etmektir. İyi ve birlikte yaşamı güçlendirmenin yolu: kişinin fizyolojik durumuna, kıyafetine, ırkına, inancına bakmaksızın salt insan olarak algılamak; onun değerlerini ve haklarını gözetmekten geçer. Kişilerin yaşam alanlarına, kişisel tercihlerine göstereceğimiz saygı, aynı zamanda kendimize duyduğumuz öz saygıyı da güçlendirir. İnsanların farklılıklarını, vicdan rahatlatma aracı olarak görmek yerine, kişilerin doğuştan ya da sonradan edindikleri farklılıklarıyla insan olduklarını bilirsek, davranışlarımızı bu değerler üstüne bina ederiz.
Yeti farklılığı olan insanlara acımak, izinsiz yardım etmek, yolda bastonuyla yürüyen insana araç muamelesi yapmak, kişileri toplumsal yaşamdan uzaklaştırır. Ancak kişilere bütün farklılıklarıyla değerli olduklarını hissettirebilirsek yaşam alanlarını, kişisel alanlarını özgürleştirmiş oluruz. Gelin hep birlikte kişisel alanlarımızın saygı gördüğü, farklılıklarımızın toplumsal bariyerlere dönüşmediği bir ülkeyi düşleyelim. Belki bir gün gerçek olur. Sevgiyle kalın.