Kurulduğumuz günden beri bazen şu soruyla karşılaşırım: Engelsiz Erişim nedir, niye kurulmuştur, o kadar dernek enflasyonu varken neden yeni bir yapı? Ben size bir şey sorayım. Buraya gelirken kaçınız hiç tanımadığı birinin fiziksel temasına maruz kaldı? Kaçınız karşıdan karşıya geçmek için birinden yardım istemek zorunda hissetti? Hanginiz bindiği otobüste durağı birine sordu?
Ya şehirler arası seyahatlerinizde? Uçak kapısına tek başınıza gidebildiniz mi? İlk mi aldılar sizi kabine, sonuncu mu? Hiç refakatçi yok diye dakikalarca, bazen saatlerce bekletildiniz mi? Daha kötüsü “Sen yalnız uçamazsın” dendi mi hiç size? Kendi bebeğinizi taşıyamayacağınızı söyleyen oldu mu? Herkese “siz” deyip “Sen ne istiyorsun?” diyen bir muavinle karşılaştınız mı?
Sahi parayla ilişkinizi nasıl yönettiniz? Konuşmayan bir ATM önünde “Kimse var mı?” diye dil döktünüz mü hiç? Peki basit bir bankacılık işlemi için sizi birey sansınlar diye simitçi, kahveci, gazozcu aradınız mı? Şikayetçi olayım diye vekalet için notere gittiğinizde, eliniz boş döndünüz mü?
Yemek yiyeyim diye girdiğiniz bir lokantada hesabınızı ödemeye kalkan oldu mu yaşamınızda? Yolda yürürken elinize para tutuşturmaya çalışanlar? Minibüslerde uzattığınız bozukluğu elinin tersiyle itip “Geç geç” diye bağıranlar? Çocuğunuza olur olmadık yerde hediyeler uzatanlar?
Nasıl market, Pazar, mağazalarla aranız? “Burası sizin için değil” diye bir mağaza kapısından çevrildiniz mi mesela? Sırf kimse olmadığı için günlük alışverişinizi yapamadığınız oldu mu bir marketten?
Her şey yolunda mı sanal dünyada? Bir güvenlik kodu, bir sözleşme onayı yüzünden işinizi bitiremediğiniz oldu mu? HES kodunuzu rahatlıkla alabiliyor musunuz Hayat Eve Sığar’dan? Resminden anlamayıp geldiğinde, istediğinizle alakasız ürünler satın aldınız mı?
Nasıl gidiyor işler çalışma hayatınızda? Hiç terfi aldınız mı misal? Ne kadar yetki ve sorumluluk sahibisiniz örneğin? Yoksa siz de tanıştınız mı “mobing” denen kavramla? Tüm işi siz yaptıktan sonra toplantıya arkadaşınız katıldı mı hiç?
Aranızda var mı bir okula alınmayan? Alınsa da hiçbir ders materyali erişilebilir olmayan? “Sizin için ayrı okullar yok mu, oraya gitseniz daha iyi olmaz mıydı?” sorusuyla karşılaşan?
Dedim ya bazen soruyorlar dostlar “Nedir bu Engelsiz Erişim, necidir, ne yapar?” diye. Shakespeare’in dediği gibi “İşte bütün mesele bu aslında” arkadaşlar. Az önce anlattıklarımı ve çok daha fazlasını ya siz ya bir tanıdığınız, öyle veya böyle yaşadı ve yaşıyor. Yaşamaya da devam edecek. Oyuncular değişecek, sahneler farklılaşacak ama muamele aynı olacak. Bizi Engelsiz Erişim yapan, tüm bunları nasıl yorumladığımızda saklı. Engelsiz Erişimli olmak; yaşanan sorunlara verilen bir yanıt, bir karar, bir duruş, bir tutum ve onun sonucundaki eylemlilik silsilesi.
Gelin sorgulayalım birlikte. Bir spor merkezine alınmadığınızda nasıl olacak tepkiniz? “Adamlar haklı, kör olmasaydım girerdim” vazgeçişi mi, yoksa “Burada spor yapmak, herkes kadar benim de hakkım” eylemi mi?
Otobüste kaçırdığınızda ineceğiniz durağı, nerede şekillenir düşünceniz? “Keşke kör olmasaydım, gelmezdi bu işler başıma” ağlayışı mı, “Nasıl buraya sesli anons koymazlar” nidası mı?
Karıştırdığınızda çorbayla pudingi ne olur duygunuz? “Allah’ım niye bunlar benim başıma geliyor?” sitemi mi? “Niçin bu ürünlerin üzerinde okuyabileceğim bir sistem yok?” isyanı mı?
“Hiç mi tedavisi yok?” diyen amcaya hangisi olur cevabınız? “Maalesef yok amca ama gelişiyor tıbbi dünya” acıması mı, “İhtiyacım tedavi değil, trafik ışığının sesi” karşılığı mı?
Bankada, noterde, tapuda hiçe sayılıp tanıklar istendiğinde sizden, neler geçer aklınızdan? “Tüh, keşke iki kişiyle birlikte gelseydim” pişmanlığı mı, “Hangi hakla beni yok sayıyorsunuz?” çıkışı mı?
Anlamadığınızda bir filmin, tiyatronun sonunu, nasıldır duruşunuz? “Öf! Körlük ne de zor” deyip kendinize acımak mı, “Niçin her filmin betimlemesi, altyazısı, işaret dili yok” sorgulaması mı?
Siz ya da çocuğunuz alınmadığında bir okula, hangisidir kararınız? “Ne olur, bu seferlik bir istisna yapın” yalvarışı mı, bu ayrımcılığı durdurma çabası mı?
Sevgili dostlar, Engelsiz Erişim’i ortaya çıkaran, bu sorunsallara verdiğimiz yanıtlar. Bizler, sakatlığı yeti yitimi olarak görüp engellenmişliklerimizi “kader” diye görenlere karşı doğduk.
Bizler, seni, beni, onu ayrı okullara, ayrı parklara, ayrı tatillere hapsetmeye çalışanlara direnmek için ortaya çıktık.
Bizler, çözümü muafiyet, kontenjan, pozitif ayrımcılıkta arayanlara yanıt vermek için yeşerdik.
Bizler, farklarımızı bir hastalık, bir defo, bir eksiklik diye gören politikalara karşı birleştik.
Bizler, hakkımızda görüşlerimiz olmadan kararlar alıp bizi etiketleyen sözde uzmanlara karşı haykırmak için buluştuk.
Bizler, hepimizi bir sepete toplayıp konu mankeni diye kullanarak kendi amaçlarına meze yapanlara karşı baş kaldırmak için bir araya geldik.
Bizler, yeti farklarını bir ranta dönüştürmek için her türlü kirli eylem ve ilişkiyi kuran içimizdeki sağlamcılara “Dur” demek için kendimizi ortaya attık.
Bizler, neyi yapıp yapamayacağımıza yalnızca yeti farklarımıza bakarak karar veren zihniyete bilimsel yanıtlar hazırlayabilmek için şekillendik.
Bizler, normal ve sağlam fetişistlerine ne büyük bir yanılgı içinde olduklarını gösterebilmek için yoğrulduk.
Bizler, eşit, erişilebilir, engelsiz hayat kavramlarının içi boş bir slogan olmadığını kanıtlamak için ismimizi benimsedik.
Bizler, erişilebilirliğin bir lütuf değil, insan hakkı olduğunu cümle aleme bağıra bağıra gösterebilmek için gücümüzü ortaya koyduk.
Bizler, gerçek erişilebilirliğin tüm ürün ve hizmetlere herkesle aynı anda, engelsiz ulaşabildiğimizde mümkün olacağını bildiğimiz için bir iddiayı dillendirdik.
Bizler, tüm yaşamı eşit, erişilebilir, engelsiz kılıncaya dek mücadele edeceğimize söz verdiğimiz için buraya geldik.
Sahi bu bir faaliyet raporu konuşması olacaktı dimi? Bizler, hayatı klasik söylem ve eylemlerin dışında da yaşayabileceğimizi kavradığımız için amaç birliği ettik.
Her şeyden önce korkmadık hayal kurmaktan. Hayallerin yaklaşmakta olan gerçeklerin gölgeleri olduğu inancından beslendik çünkü. Nasıl Martin Luther King 1963’te “Bir hayalim var” deyip başlattıysa sivil haklar hareketini, biz de hep canlı tuttuk hayallerimizi. Gün gelecek, insanların yeti farklarına göre değil, karakterlerine göre değerlendirileceği bir dünyada yaşayacağımızı hayal ettik biz de. Gün gelecek, sağlamcılığın ortadan kalktığı, erişilebilirliğin yankılandığı bir dünyada yaşayacağımızın rüyasını gördük biz de. Gün gelecek, tüm farklılıkların birbirini ezmeden, birbirini dışlamadan el ele, kardeşçe yaşayacağı bir hayat düşledik biz de.
Her şeyden ötesi, bu düşlerin gerçeğe dönüşeceğine inanarak planladık çalışmalarımızı. Onun için daha kurulduğumuz günde, “İneceğimiz durağı, bineceğimiz otobüsü birine sormak kaderimiz olmamalı” diye açtık isyan bayrağını. Bugün sıkıntılı da olsa sesli anonslardan söz ediyorsak, durak ve otobüsleri haber veren çeşitli yazılımlardan bahis açıyorsak, bu mücadelenin eseridir çıkan sonuç.
Onun için “Kaldırımlardaki ağaç, direk, mantarlar olmamalı” diye bağırdık hayatın doğal akışı içinde ve söyledik kaldırım aktivistleri şarkılarını. Bugün tam uygulanamasa da karşımıza çıkan kılavuz izler, o mücadelenin eseridir.
Onun için daha 2005 yılındaki kısa filmlerimizde başlattık sesli betimlemeyi. Çünkü reddettik diyalogsuz görselleri takip edememenin, körlüğün kaçınılmaz sonucu olduğu saçmalığını. Bugün 2 binden fazla betimlemeli içerik, birçok platformdaki eş erişim alternatifi, RTÜK yönetmeliğinden söz ediyorsak, bunlar o başlangıç kıvılcımının eseridir.
Onun için var gücümüzle savunduk erişilebilirliğin yalnızca bina, asansör, rampadan ibaret olmadığını. Bugün bilişimde erişilebilirlik çalışmalarından söz ediyorsak, inkâr edilemez o savununun payı.
Onun için hala haykırıyoruz oy gizliliğinden körlerin istisna tutulamayacağını. Bugün tek başına oy hakkı kavramı yerleştiyse kitlemiz arasında, bu o inadın bir sonucudur.
İstedik ki hayallerimiz, inançlarımız yalnızca bizde kalmasın. Anlasın herkes, erişilebilirlik olduğunda, sağlamcılık illüzyonunun kendiliğinden ortadan kalkacağını. Böyle başladı radyo programları. Böyle ortaya çıktı Kemal Özceyhan seminerleri, böyle doğdu Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali. Böyle şekillendi ödüllü engelsiz eğitimlerimiz.
Haykırmak istedik tüm topluma sakatlığın yalnızca bir yeti farkı olduğunu. Vurgulamak istedik kalın harflerle normalin, sağlamın yalnızca kapitalist bir kurgu olduğunu. İşte böyle doğdu EEEH Dergi.
Arkadaşlar, bu bir icraatın içinden konuşması değil. Yoksa saymak gerekirdi son üç yıldaki onca çevrimiçi semineri. “Pandemi şartlarında yapamazsınız” denilen festival ve bilgi yarışmalarımızı. Her ay düzenlediğimiz, makalelere konu olan sosyal medya kampanyalarımızı. Ürünlere QR kodu koydurma çaba ve başarılarımızı. Bizlere “Daha çok hastalık bulaşıyor” diye ortaya atılan “Engelliler çalışmasın”lara karşı duran cesaretli isyanımızı, müdahil olduğumuz davaları.
Arkadaşlar, bu bir kendimizi övme konuşması da değil. “Engelsiz Erişim nedir?”i tarihe ve insanlığa anlatma çabası. Başta dedim ya, Engelsiz Erişim; bir tavır, bir duruş, bir tutum ve bir Eylem. Hayatın, eşit, erişilebilir ve engelsiz olabileceğini, olması gerektiğini düşünenlerin eylemi. Yapılacak çalışmalar hep yenilenecek, gelişecek, güncellenecek, daha iyileri sorgulanacak. Burada bulunan kişiler de değişecek, gelişecek, yenilenecek. Tıpkı bugün benim bayrağı geleceğe, umuda, daha iyilerine devrettiğim gibi. Ama bilmeliyiz ki bizler mücadele ettikçe, duruşumuzu bozmadıkça, direnmeye, gelişmeye, hayal etmeye devam ettikçe, erişilebilirlik sözümüz asla yere düşmeyecek. Umudumuz zaman zaman azalsa da hiçbir zaman yok olmayacak. Sağlamcılığa inat, farklılıklarımızı yaşatma çabamız asla yenilmeyecek.
Sevgili dostlar, bu bir veda konuşması da değil. Yapıların ancak değişerek, kendini güncelleyerek ama kurucu değerlerini de koruyarak yaşama tutunabileceğini vurgulama çalışması. Engelsiz Erişim, bir kitle örgütü değil, çalışmalarını belirleyen amaç ve ilkelerini popülizm yönlendirmiyor. Hedeflerini daha çok para kazanma üzerine oturtmuyor. Toplumsal tutumlar kadar erişilebilirliği çok pahalı bir rant aracı gibi görenlerle de mücadele ediyor. Politik görüşlerimizin mücadelelerimizde sakatlık ideolojimizin önüne geçmemesi için uğraşı veriyor.
Bundan sonrası, daha yeni ve daha dinamik arkadaşlarımızın sahnede çok daha fazla rol üstlenme zamanı.
Bundan sonrası, sağlamcılığıa karşı çok daha çeşitli yeti farkı gruplarıyla daha kesişimsel çalışmaları arttırma zamanı.
Bundan sonrası, amaçlarımızı daha yaygın biçimde duyurabilmek için teknolojiyi daha iyi kullanma, daha profesyonel destekler alabilme, yapımızdaki her kişiye daha eşit ve yapmaktan hoşnut kalacağı işleri dağıtabilme zamanı.
Bundan sonrası, hakkımızda alınan ve alınacak kararlara daha çok müdahil olmak için enstrümanlarımızı çeşitlendirme zamanı.
Bundan sonrası, hayal ettiğimiz kazanımları daha kalıcı hale getirmek için yasa ve yönetmeliklere daha çok etki etme zamanı.
Dedim ya, bana sıkça soruyorlar “Nedir bu Engelsiz Erişim?” diye. Yanıt tam da burada aslında. Engelsiz Erişim, kalıp tanım ve yanıtlardan çok daha fazla sormak ve sorgulamak. Engelsiz Erişim, “Olmaz” diye kestirip atmak yerine, “Neden olmasın, nasıl olur?” diyebilmek. Engelsiz Erişim, bize dayatılan sakat-sağlam, kadın-erkek, siyah-beyaz, yerli-göçmen rollerini alt üst edebilmek. Engelsiz Erişim, ardına başka sıfatlar eklemeden, iğreti duran bir şeymiş gibi kendimizden ayırmadan, ağzımızı doldura doldura “Körüm, sağırım, otistiğim” diyebilmek.
Ne mutlu sizlere ve bizlere ki bu amaçlara inandık, burada birlikte tarihe tanıklık edip kendimiz bir tarih oluşturuyoruz. Yeti farkı olanların toplumsal dayatmaları ters yüz edeceği bir tarih. İşte bu tarihi yazmak için daha dinamik bir kadroyla, daha kararlı bir duruşla geleceğe birlikte ilerlemeye hazırsanız, güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar.