Günlerden cumartesi olmasına rağmen biz yine erkenden kalkmış, yollara koyulmuştuk. Önce oğlumun piyano dersine gidecek, sonrasında da güzel bir kahvaltı yapacaktık. Evden çıkmadan önce azıcık bir şeyler atıştırmıştık ama bu tam bir kahvaltı sayılmazdı. Oğlum, “Anne, dersten sonra hani bir keresinde Levent’te bir yerde kahvaltı yapmıştık ya, yine oraya gidelim mi? Ben çok beğenmiştim orayı” dedi. Ben de “Olur tabii” dedim. “Sonrasında da sahile iner, biraz deniz havası alır, yürüyüş yaparız, olmaz mı?” diye sordum oğluma. “Tamam, anne” dedi. Zaten sahili oldum olası çok sever canım oğlum. Otobüse bindik ancak çok kalabalık olduğu için oturacak bir yer bulamadık. Üstelik durak anonsları da çalışmıyordu. Oğlumdan otobüsün kapı numarasını okumasını rica ettim. Anonsun neden çalışmadığını Twitter üzerinden yetkililere sordum ve her zamanki klasik cevabı aldım: “Şikayetiniz xxx numara ile kayıt altına alınmıştır. Sonucunu size bildireceğiz.”
Otobüsten indikten sonra metroya bindik. Turnikelere geldiğimizde güvenlik görevlisi, “Bu taraftan gelin” diye seslendi. Oğlum da “Anne, sol tarafı gösteriyor” dedi. “Neden ki? Turnikelerin sesi sağ taraftan geliyor” dedim. “Burası engelli geçiş kapısı, sizin için daha rahat” dedi güvenlik görevlisi. “İyi de nereden biliyorsunuz benim için daha rahat olanın neresi olduğunu? Tercihimi sorsanız, ben söylerim zaten” diyerek tepkimi gösterdim. “Tamam tamam, iyilik de yapmamak gerek. Ne yaparsanız yapın. Allah bize sabır versin” diyerek kendisine kötü bir şey söylemişim gibi hayıflandı. Görevlinin bu serzenişi karşısında çok gerildim. Ancak pek bir şey de yapamadım. Çünkü derse gecikebilirdik. Tek yaptığım şey, “Demek ki personele yeterli eğitim verilmiyor” diyerek sesimi görevliye duyurmaya çalışmak oldu.
Buna benzer tutum ve davranışlarla eminim çoğu kör arkadaşım karşılaşıyordur. Gösterilen boş koltuğa oturmak istemediğimizde, çayımıza bize sormadan şeker atıldığında, içeceğimizin kapağı bizden izinsiz açıldığında gösterdiğimiz doğal tepkiler başkaları tarafından doğal karşılanmıyor. Yeti farkı olmayanlara karşı göstermeye bile cesaret edemedikleri davranışları bize karşı cömertçe sergilediklerinde aldıkları tepkiler hoşlarına gitmiyor. Toplumun bizim için uygun, kolay, rahat veya güvenli olarak belirlediği yol ve yöntemleri kabullenmeyip kendi tercihimizi ve bireysel haklarımızı savunduğumuzda, hırçın, kötü, huysuz, uyumsuz, nankör ve iyilikten anlamayan biz oluyoruz. Yani ya çok yüceltiliyoruz ya da en ufak bir itirazımızda ve “Özne benim” dediğimizde, yaka silkilen, nefret edilen, öfkeli, sevimsiz varlıklar oluyoruz. Ortalamayı tutturamıyoruz bir türlü. Oysa tek isteğimiz sadece sıradan olmak. Herkes kadar sıradan. Çoğu zaman da başaramıyoruz. Çok mu şey istiyoruz sizce?