Eylem Yurtsever Hakkında

E-posta Adresi:

1990’da doğdu. Düşünmeyi, yazmayı, heykel yapmayı, dil öğrenmeyi, hayvanları sever. Aslında insanları da sever ama her şeyi fazlasıyla ciddiye aldığındann insanları ciddiye alarak sevmek en büyük sıkıntısı olmuştur. Birkaç üniversite okumayı denese de ihtiyaca dayalı öğrenmenin daha uygun olacağına karar verdi. Yazmaktan arta kalan zamanlarda kendisini web programcılığı üzerinde eğitmeye çalışıyor.

 

Yazara;

eylemyurtsever@gmail.com

e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Eylem Yurtsever Tarafından Yazılan Yazılar


Geçen yazımda, görmeyenlerin işitme duyusunun dokunma duyusuna baskı uyguladığını ileri sürmüştüm.Bu kanıya varmamın en önemli nedenlerinden birisi benim işitme duyumun çok da sağlam olmaması bence.Çift engelli bir insansanız, işitme duyunuzu yeterince kullanamadığınızda dokunsal ve kokusal kaynaklara önem vermek durumunda olmanız çok doğal. Bu kaynakları az bulduğunuzda da yakınmanız da doğal olsa gerek.

Bu konu uzmanlık alanım değil; ama yaşadığım şeylerden yola çıkarak bu yazımda birkaç yıl önce yazdığım bir yazıyı ve sonrasında düşündüklerimi paylaşmak istiyorum.


Neden bu kadar sitemkâr, bu kadar “ah gençlik” tarzında bir başlık attığımı merak ettiniz mi, ya da bu cihazın nemene bir şey olduğunu bilmek istediniz mi bilmiyorum; ama ben anlatmak istediğime karar vermiş bulunuyorum…

Bu cihazın ne olduğunu söylemeden önce görsellikten ne anladığımı sizlerle paylaşmak istiyorum, daha doğrusu benim görsellik anlayışımla tanıştırmak istiyorum sizi.


Bu konu bir-iki ay önce kör camiasında epey tartışılmıştı. O zaman hiçbir mail grubuna yazmayı tercih etmemiştim; ama üzerinde bayağı kafa patlattığımı itiraf etmeliyim. Benim fikrim bir körün kendisini korumasının; sınırlarını, yani yapabilip yapamadıklarını bilmesiyle alakalı olduğu... Şöyle ki; diyelim siz az görüyorsunuz. Neyi ne kadar görebildiğinizi bilmeniz gerekiyor ve kendinize güvenmeniz için ne yapmanız gerektiğini...

 


Bu konu bir-iki ay önce kör camiasında epey tartışılmıştı. O zaman hiçbir mail grubuna yazmayı tercih etmemiştim; ama üzerinde bayağı kafa patlattığımı itiraf etmeliyim. Benim fikrim bir körün kendisini korumasının; sınırlarını, yani yapabilip yapamadıklarını bilmesiyle alakalı olduğu... Şöyle ki; diyelim siz az görüyorsunuz. Neyi ne kadar görebildiğinizi bilmeniz gerekiyor ve kendinize güvenmeniz için ne yapmanız gerektiğini...

 


Dokuz-on yaşlarımdan, belki de daha önceden beri kokularla kelimenin tam anlamıyla içli dışlı olmuşumdur. Çocukken, bahçelere ve boş arazilere yakın olan bir evde oturduğum için binbir yabani otun ve binbir çiçeğin hem kokusuna hem de tadına bakma şansım olmuştur. Kaç kere zehirlenmekten kıl payı kurtulmuşumdur. Onun için bir otu ya da çiçeği kokladığımda tadının nasıl olabileceği konusunda kendime oldukça güvenirim. Hatta bazı arkadaşlarıma acı; ama zararsız çiçekleri “tadı çok güzel!” diyerek yedirip büyük bir hüsranla tükürmelerini kahkahalar eşliğinde izlemek en büyük… Devamını Oku...


Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nın, İzmir Resim Heykel Müzesi’nde düzenlediği seramik sergisine gittim. Gitmeden önce, bu sayıda sizlerle bu sergiye dair izlenimlerimi paylaşmayı tasarladığımdan, dikkatim dağılmasın diye sergiye tek başıma gitmeye karar vermiştim. İş çıkışıydı ve müzenin kapanmasına yaklaşık yarım saat kalmıştı. Ben de oldukça yorgundum. Buna rağmen, eserlerin dokuları öylesine rahatlatıcıydı ki… Bir sergide gezebilme hissi de cabası.

 


İddialıyız...

İlk cümlede birinci çoğul şahıs eki kullanıyorum; çünkü bu sayımızdaki yazımda bahsedeceğim projeyi yürüten ekip içinde ben de yer alıyorum. Ekip olarak, Türkiye'nin az görenlere ve görmeyenlere en çok erişilebilirlik seçeneği sunan körüz.biz'in, çok kısa sürede körlerin vazgeçilmezleri arasına gireceğine inanıyoruz. Görmeyenlerin yaşayarak öğrendikleri deneyimleri birbirine aktarması ve yeni kuşaktaki körlerin daha bilinçli olması için bir bilgi bankası oluşturmayı hedefleyen projenin temelleri, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında atıldı.

 


Kelebekler ve İnsanlar, bir psikolog olan Üstün Dökmen tarafından yazıldığı için büyük bir beklentiyle okuduğum bir kitaptı. Kitap, iki engellinin birbirlerine aşık olup evlenmeye karar verme aşamalarını anlatıyordu. Bu öyküye paralel olarak iki kelebeğin öyküsünü de yerleştirmişti yazar kitaba. Açıkçası bunun amacını tam olarak kestiremediğim için bu yazımın başlığını “Daha Çok İnsanlar Üzerine Bir Kitap” olarak belirledim.