Muzaffer Eskin Hakkında

E-posta Adresi:

Muzaffer Eskin Tarafından Yazılan Yazılar


 

 

Görmeyen birinin her zaman ve her yerde yardıma ihtiyaç duyduğuna inanılır. Her nerede olursa olsun gören biri, görmeyene yardım etme isteği duyar ya da kendini buna mecbur hisseder. Belki bir iyilikseverliğin, belki de vicdan muhasebesinin sonucudur bu…

Daha önce de görmeyene nasıl yardım edilebileceğini anlatan bir yazı yazmıştım bu dergide. Şimdiyse, yardım etme duygusundaki iyi niyetin, yardım etme yöntemiyle çatışan durumlarına değinmek, iyi niyet ile yöntem arasındaki oransızlığı irdelemek istiyorum.


Biz görmeyenlerin insanları seslerinden tanıması, yine seslerden yaş ya da gençlik-daha az gençlik tahminleri yapması ve bu tahminlerin bazen tutması, başka insanlara şaşırtıcı gelmiştir hep. Bu şaşkınlıklarını seslendirirken kullandıkları en net ifade, bu başarının nedeninin “gönül gözüyle görmek” olmasıdır. Yani bu, kulağın değil gerçek olmayan, ama adı görme organıyla aynı olan bir farklı gözün eseridir.  Ve bu göz, nedense hep biz körlerde mevcuttur.


Biz kimiz? Kör, görme engelli veya görme özürlü, görmeyen ya da âmâ. Bunlardan hangisi olarak görüyorsunuz kendinizi? Ya da başka türlü sorayım: Bunlardan hangisi size söylenirse kızgınlık belirtileri gösteriyor, öfkeleniyor, saldırganlaşıyorsunuz, hangisi karşısında olumlu tavır takınıyorsunuz?

Bana sorarsanız “Sen bunlardan hangisisin?” diye, ben “kör” derim. Evet evet, kör. Açın Türk Dil Kurumu sözlüğünü, bakın “kör” sözcüğünün anlamına. Tam yedi adet anlam çıkıyor “kör” sözcüğünden.


Değerli dostlar,

Bu yazıda size kendi deneyimlerimden ve uzmanların da görüşlerinden yararlanarak bir görmeyenle iletişim kurmadaki püf noktalardan bahsedeceğim, böylece bir dahaki karşılaşmanızda doğru davranışları sergileyebilirsiniz.

Ne yazık ki toplum, bir görmeyen gördüğünde duygulanmakta, görmeyene acımakta, “Vaaaaaah! Yazııııık! Allah’ım güzel Allah’ım bize verme ya rabbim.” gibi seslenişlerde bulunmaktadır. Görmeyen için bu davranışlar can sıkıcıdır, hatta zaman zaman üzücü bile olabilir.


Merhaba değerli dostlar. Bu yazımda yine geçmişimle bugünüm arasında köprü kurmaya çalışacağım. Bu kez bu köprüyü bilgisayar kullanımımız ve bunun geçmişimize ve bugünümüze yansımasını anlatarak kurmaya çabalayacağım, tabii ki kendi yaşadıklarımla.


Heeeeeey gidi günler heeeeeeyy!

Böyle yazdım diye yaşını başını almış, köşesine çekilme hazırlığında biri sanmayın beni sakın. Yaşım elli. Yarım yüzyıl yani.

Genç arkadaşım Emir’in yazısı, bu tür bir yazıyı yazma isteği uyandırdı bende. Ben de şöyle çocukluğumu ve eğitim yaşamımı bir sizle paylaşayım da belki şimdiki gençlere ve çocuklara bir şeyler veririz duygusuyla geçtim klavyenin başına. İyi etmemiş miyim?