Toplam Okunma 0

Üniversitedeyken hep merak ettiğim; fakat internette yaptığım araştırmalarda çok da bilgi bulamadığım konulardan biri de Japonya’nın görme engelliler açısından erişilebilirliğiydi. 1994 yılında İstanbul’da bir fuara katılan Japon firmasının ürettiği bir sesli kitap dinleme cihazını incelemiştim. Teknolojide iyi olan, robotlar ve otomobiller üreten bu ülkede görme engelliler için neler yapıldığı o zamandan kalan bir meraktır bende.

Bu merakımı bir ölçüde giderme fırsatını 2013 yılının Ocak ayında eşimle birlikte yaptığımız Japonya gezisi ile buldum.

Uzak Doğu gerçekten uzakmış. On iki saat süren bir uçuştan sonra Başkent Tokyo’ya indik. Erişilebilirlik daha havaalanında başlamıştı. Havaalanının içinde bastonla takip edebileceğiniz hissedilebilir zeminler ilk ayağınıza çarpan erişilebilirlik özellikleriydi. Gerçi bir ülkenin veya şehrin erişilebilirliğini o şehrin havaalanına bakarak değerlendirecek olursak hayal kırıklığına uğrarız. Bu gün bizim en küçük havaalanımızda bile bu zemine rastlamak mümkün.

Rehberimizin bizi havaalanında karşılamasından sonra, kalacağımız otele gitmek için banliyö trenine bindik. Tren istasyonunda hissedilebilir zemine ek olarak çok yakından tanıdığımız, fakat kendisini pek de görme fırsatı bulamadığımız Braille yazı ile karşılaştık. Bilet otomatının tuşlarında, fiyat çizelgesinde ve zaman çizelgesinde bizimle el sıkıştı. Yabancı bir ülkede bir dostu görmek ne güzeldi. Tabi oranın dilini konuştuğu için sadece el sıkışabildik. Tren, Japonca ve İngilizce durak anonsları eşliğinde Tokyo merkeze ulaştı. Artık şehri hissetmeye başlamıştık. Şehir hissedilebilir zeminli alçak ve dümdüz kaldırımlarıyla, kendine has kokusuyla, ters akan trafiği ve gürültüsüyle tüm duyulara hitap ediyordu. Otelimize gitmek için bir taksiye bindik. Aracın şoför mahalli sağ taraftaydı. Taksiciler navigasyonu etkili bir biçimde kullanıyorlar. Gideceğimiz oteli bulmak için şoförün otelin telefon numarasını girmesi yeterli oldu. Dört beş dakika sonra kalacağımız otelin önündeydik. Şehri şu şebekesi gibi, doğalgaz şebekesi gibi saran rehber yol bizim otele de bir uç vermişti. Hem bu otelin, hem de Osaka’da kaldığımız otelin asansörü tekerlekli iskemle kullanan bir müşterinin rahatlıkla kullanabileceği genişlikteydi. Görme engelli müşteriler açısından ise her iki asansöründe tuşlarında Braille vardı. Osaka’da kaldığımız otelin asansöründe ek olarak sesli kat anonsları ve kapı önlerinde de hissedilebilir zemin mevcuttu. Kaldığımız odanın yakınında bir otomat bulduk. Bu otomatın da tuşlarında Braille yazılar vardı. İçine bir miktar bozuk Japon Yeni atarak düğmelerden birine bastığımda, enerji içeceği kutusu gibi bir kutu verdi. Fakat bu kutu el yakacak sıcaklıkta bir kutuydu. Açıp tadına baktığımda bunun mısır çorbası olduğunu anladım. Çorba ve kahve otomatlarına sokaklarda rastlamak mümkün. Hepsinin de tuşları Braille yazılı. Ocak ayında gittiğimiz ve havanın gayet soğuk olduğu düşünüldüğünde, bu otomatları görmek bile insanın içini ısıtmak için yeterli.

Otomatlar demişken, önlerinde bankamatiğe benzer cihazlar olan ve bu cihazdan yemek siparişi vererek içeriye geçip oturduğunuz restoranın konsepti de çok ilginçti. Bu cihazlar erişilebilir değildi ne yazık ki. Ben buradaki “ne yazık ki”yi oradaki görme engelliler açısından ve o yemekleri denemek isteyenleri düşünerek kullandım. Japon mutfağı bana ve eşime pek hitap etmedi. En rahat yiyebildiğim yemekleri bizim makarnaya benzeyen ve soba adı verilen yemek oldu. Neyse, ben siz okuyucularımda bir önyargı oluşturmamak adına yemeklerden çok fazla bahsetmeyeceğim. Ancak Asakusa’daki tapınak çevresinde, bizdeki gözlemeciler gibi seyyar satıcıların yapıp sattığı, içinde tatlı bir fasulye bulunan ve hamurdan balık biçiminde yapılan çörekleri tavsiye edebilirim. Japonya'dan lezzet anlamında tek hatırımda kalan yiyecek bu.

Tapınak demişken; Japonya’da yaygın inanç Budizm ve Şintoizim. Genellikle tepelere kurulmuş olan tarihi tapınaklar tekerlekli iskemle kullananlar için erişilebilir değil. Asakusa’daki tapınaktan dönüşte bir iş yerinin açılışı için yapılan dini bir törene rastladık. Bir kişi çalan müzik arasında söylediği sözlerle kötülükleri kovup iyilik ve bereketi çağırıyormuş.

Nara kentinde yer alan tapınakta ise bir ayini izleme fırsatımız oldu. İnsan her yerde aynı. Bizdeki türbelere çaput bağlayıp dilek tutma işi, Nara’daki tapınakta dileği küçük bir tahta levhaya yazarak asma biçiminde kendini göstermişti. Tabii bu da bu levhaların ticaretini ortaya çıkarmış.

Şimdi düşündüm de, dileği Braille olarak levhaya yazma ve bunu satma işi para kazandırır mı acaba diye. Sanmıyorum. Keza orada olduğumuz sürede, gittiğimiz derneği saymazsak, hiç görme engelliye rastlamadık. Evet, Osaka şehrinde küçük bir görme engelli derneğini ziyaret ettik. Aslında niyetimiz Tokyo’daki Japon Körler Federasyonu’nu ziyaret etmekti; fakat hafta sonu olduğundan kapalıymış. Sadece kapısındaki düzenli aralıklarla çalan ve etrafı rahatsız etmeyecek derecede ses tonu düşük olan zile benzeyen sesi duyduk. Benzer bir sistem Osaka’daki derneğin girişinde de mevcuttu. Görme engellilerin bulabilmesi için güzel bir sistem. Bir iki bina hedeften sapma ihtimali yok. Sese git, kapıdasın.

Metro ve tren istasyonlarında da bu sese rastlamak mümkün. Bu sesi duyduğumuz noktalarda rehberimize o noktada ne olduğunu sorduğumuzda, görevlilerin olduğu oda vb. cevaplar aldık. Dönüşümüzde havaalanına giden otobüsün şoförü otobüsten inerken bize yardımcı olup bize hissedilebilir zemini göstererek, burayı takip ederek gidebilirsiniz, dedi. İlerleyince o zil seslerinden yine duyduk ve hissedilebilir zemini takip ettiğimizde, o sesin terminal binasına girişi sağlayan kapının oradan geldiğini fark ettik.

Tokyo’yu gezerken genellikle yürüdük ve o dümdüz, neredeyse yol ile aynı hizada gibi yapılmış kaldırımların tadını çıkardık. Kaldırımlar çok alçak olmasına rağmen buralara park etmiş hiçbir arabaya rastlamadık. Hatta ben burada bir süre sonra sıkılırım. İnsanın ara sıra ayağı takılmalı, kaldırıma park etmiş bir arabadan dolayı caddeye inip yürümeli, sinirlenip araba bastonlamalı diye espri yaptım. Yaya geçitlerindeki trafik ışıkları hep sesli idi. Bir taraftaki kaldırımdaki ışıktan” cik” diye bir ses duyulduktan sonra diğer taraftaki ışığın sinyali ona cevap verir gibi “cik cik” diye bir ses çıkarıyordu. Bu da karşıdan karşıya geçerken sağa sola kaymadan yaya geçidinden yürümenizi sağlıyor. Zaten yaya geçitleri de yoldan farklı bir yapı ile döşenmiş.

Uzak noktalara gitmek için ise metroyu kullandık. Bilet otomatları sesli. Eğer kullanmada zorluk yaşarsanız üzerinde görevli çağırmak için bir buton var. İstasyondaki merdiven trabzan başlarında o merdivenin nereye çıktığı veya indiği Braille yazı ile belirtilmiş.

Metro ve trenlerdeki anonslar hem Japonca hem de İngilizce. Eğer gelecek istasyonda başka hatlar da varsa, bu hatların gittiği istikametler de anons ediliyor. Araçların ısıtma sistemleri de çok ilginç, Oturduğunuz koltuk ısınıyor. Tokyo metrosunun kalabalığı ile ilgili ününü duymuşsunuzdur. Hatta insanları araçlara iten görevliler olduğu efsanesinden bahsedilir. Rehberimize sorduğumuzda bunun bir şehir efsanesi olmadığını, gerçekten böyle görevliler olduğunu öğrendik. Hem hafta sonu olması hem de işe gidiş geliş saatleri dışında gezmiş olmamızdan dolayı kalabalıkla karşılaşmadık ve bizi metroya tıkıştıracak bir görevliye rastlamadık. Bu arada metro istasyonlarında kiralık dolaplar var. Cüzi bir ücret karşılığında bu dolaplardan kiralayıp şehri gezerken elinizdeki ağırlıklardan kurtulmak mümkün.

Japonya hareketli bir ülke. Zemin olarak. Rehberimizle gezerken acaba biz buradayken deprem olur mu diye sormuştuk. O gece bir deprem olmuş. Yol yorgunluğundan olsa gerek hiçbir şey duymamışız. 5 6 şiddetindeki depremler Japonların günlük hayatının bir parçası olmuş. O an sadece kendilerini emniyete alacak bir takım tedbirler alıyorlar. Binalar depreme dayanıklı. Kaldığımız otelin iç duvarlarına dikkat ettim de, hafif malzemeden üretilmiş.

Japonya’daki bazı otellerde kapsül oda denilen, içine sadece yatılabilen odalar var. Aslında bu odalardan birinde kalıp kabir alıştırması yapılabilir. :)

Tokyo gezimizden sonra, rehberimiz ile Kyoto’ya gidecek hızlı tren şinkansen’e binmek için merkez istasyona gittik. Bu istasyon metro hatlarının ve tren hatlarının buluştuğu büyük bir yapı. Alt katta metro hatları, en üst katta ise hızlı trenler mevcut. Hızlı tren için biletlerimizi alıp rehberimizle vedalaştıktan sonra bize Kyoto, Nara ve Osaka’yı gezdirecek rehberimizle buluşmak üzere Kyoto’ya hareket ettik. Hızlı tren zamandan kazanmak için harika bir ulaşım aracı. Ancak biletleri biraz pahalı.

Tren başlangıçta çok hızlanmadı, Bunun nedeni sanırım bir sonraki istasyonun çok yakın olmasıydı. Fakat o istasyondan sonra adeta raylarda yağ gibi kayarak gitmeye başladı. Yokuş yukarıya giderken uçağın ilk havalanma anını andıran bir his oluşturdu bende. Hızlı trene ilk bindiğimiz anda bir Braille yazıya daha rastladım. Vagon kapısının hemen yanındaki tutunmak için bulunan barın üzerinde Japonca bir şeyler yazıyordu. İnternetten yaptığım araştırmada bu yazıda tuvalet vb. bir takım önemli yerlerin bilgisi veriliyormuş.

İçeride trenin gürültüsü neredeyse hiç duyulmuyordu. 2 saat kadar süren bir yolculuktan sonra kyoto’ya vardık. Bizi istasyonda diğer rehberimiz karşıladı.

Otelimize yerleştikten sonra, Kyoto’yu gezdik ve akşam yemeğinden sonra, dinlenmek ve ertesi güne enerji toplamak için otelimize çekildik. Sabah kahvaltıdan sonra otelden çıkış yaptık ve Kyoto’da biraz daha gezdikten sonra, normal bir trenle Nara’ya geçtik. Burada yukarıda bahsettiğim tapınak ve tapınağın içinde yer aldığı Nara Park’ı gezdik. Bu parkta dolaşan geyiklere dokunmak mümkün. Zaten elinizde yiyecek bir şey görürlerse onlar size dokunmak için can atacaklardır. Budizm inancında bu geyikler tanrıdan mesaj getiren elçiler olarak görüldükleri için kimse onlara zarar vermiyormuş.

Bu geziden sonra artık Japonya’daki son durağımız olan Osaka’ya geçtik. Osakada diğer şehirlerden farklı olarak şehir içi ulaşımda otobüsü de kullandık. Otobüslerin dışında güzergâh anonsu, içinde gelecek durak anonsu ve kapı kapanıyor anonsu mevcuttu. Tüm bunlara ilave olarak, şoför önündeki mikrofondan maç anlatır gibi bilgi veriyordu. Trafiğe girmek üzereyiz, ani fren yapabilirim. Şuan trafik nedeniyle durmak zorunda kaldık gibi bilgilendirmeler.

Japonya'da anons anlamında her yerde bir şeyler duymak mümkün. Osakadaki otelimize yakın metro istasyonunun girişinde, bizim her gelişimizde bilgi veren bir anons vardı. Bu anonsta aşağıda peron ile araç arasında bir boşluk mevcut olduğu, biniş ve inişlerde dikkatli olunması yönünde vatandaşlar uyarılıyordu. Yazımın bu kısmı özellikle havaalanlarında gürültü kirliliği oluyor diye anonsları azaltmayı düşünen zihniyete gelsin. Bu anonsu koymalarının sebebi, burada yaşanacak bir kazadan dolayı şirketin tazminat ödememesi.

Osaka’da küçük bir görme engelliler derneğini ziyaret ettiğimizden bahsetmiştim. Dernek yetkililerine Japonya’da erişilebilirliğin neden bu kadar geliştiğini sorduğumuzda, aldığımız cevap II. Dünya Savaşı’nda birçok vatandaşımızın sakat kalması oldu. Görme engellilerin çalıştığı meslekler sorumuza ise, masörlük ve akupunktur, şeklinde cevap verdiler. Eğer Tokyo’daki körler federasyonu ile görüşebilseydik, meslek ve eğitim konusunda sorularımıza daha tatmin edici cevaplar bulabilecektik.

Dernekte bize çok fonksiyonlu sesli baskül, meşhur oyunları Go ve bastonları gösterdiler.

Osaka’da gezdiğimiz yerlerden biri de büyük bir elektronik mağazasıydı. Çok katlı bu mağazada bilgisayar parçalarından akıllı telefona, çamaşır makinesinden giyilebilir elektrikli battaniyeye, temizlik robotlarından ses sistemlerine aradığınız her şey var. Mağazayı detaylı bir biçimde gezmeye kalksanız bir gününüzü ayırmanız gerekir. Tabii bunu yaparken bir görme engelli olarak yanınızda elektroniği seven biri bulunmalı. Çamaşır makinelerinin tuşlarında da Braille yazı vardı. Rehberimizin anlattığına göre, Japonlar evlerinde hala merdaneli eski tip çamaşır makinesi kullanıyorlarmış. Zaten mağazada gördüğümüz makineler de bu tip makinelerdi. İlginç, teknolojiyi üreten, fakat tüketimde daha geçmişe bağlı bir ülke.

Osaka’da gezdiğimiz son yer Osaka Kalesiydi. 1900’lü yılların başında yapılan kaleye asansör ile de çıkılıyor. Girişten asansöre, üstte ise asansörden teras gibi olan kısma hissedilebilir zemin döşenmiş. Asansörün tuşları Braille ve tekerlekli sandalye kullananların rahat binebileceği biçimde geniş.

Biraz uzak, ama Japonya kültürü ile, erişilebilirliği ile gezilip görülmesi gereken bir yer.

Bir görme engelli açısından ise tam bir anons ve Braille cenneti.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.