Doğuştan ya da sonradan sahip olduğunuz bir özelliğinizin varlığını düşünün. Ama sizin istemediğiniz veya seçmediğiniz bir durum. Çoğunlukla sizin aslında hiç umursamadığınız bile bir haldir bu söz konusu olan durum. Ama bunu başkaları o kadar umursuyor ki çoğu zaman sizin adınızı bile hatırlamazken diyelim ki birileri sizden bahsedecek, adınızı hatırlaması gerekti, işte o zaman mutlaka körlüğünüzle hatırlanırsınız veya bir kör görüldüğünde mutlaka o vakit siz akla gelirsiniz. “Hım bizim sınıfta da bir kör vardı”, “Bizim mahallede de biri vardı” gibi.
Gelin örneklere çocukluk döneminden başlayalım. Diyelim ki siz iki çocuklu bir ailenin kör kız çocuğusunuz, diğer kardeşiniz de erkek ve sizin bir aile dostunuz olan Aynur teyzelerin de sizlerle akran olan kız ve oğlan olmak üzere iki çocukları var. Her iki ailede de kız çocuklarının düzenli, çalışkan; erkek çocuklarının da yaramaz ve dağınık olduğundan bahsediliyor. Fakat iş bunun sebebini açıklamaya gelince siz kör olduğunuz gerekçesiyle düzenlisiniz öyle ya aksi halde aradığınızı nasıl bulacaksınız. Diğer düzenli olanın sebebi ise kız çocuğu olmasına bağlanıyor. Evet burada hemen cinsiyetten soyutlandınız bile.
Siz okumayı tercih ettiniz çünkü öğretmen olmayı hayal ediyordunuz. Diğer arkadaşınız liseden sonra herhangi bir kariyer hedefi olmadığı için hemen evlenmiş. Ama konu komşu hısım akraba bunun için de bir açıklama bulmuştur. “Kör ya, okumazsa ne yapardı?” Burada sizin hedef ve hayalleriniz bir çırpıda çöpe atılır.
Neyse bunları da duymazdan gelip yolunuza devam ettiniz. Okul bitmiş çalışıyorsunuz. Artık ev bark sahibi olmuş ve çoluk çocuğa karışmışsınız. Yaşam prensibiniz gereği, çocuklarınızı kendi ayakları üzerinde duracak şekilde yetiştirirsiniz. Kendi yemeklerini kendileri yer, üst başlarını kendileri giyerler. Topluma göre bunun sebebi de sizin kör olmanızdır. Sanki bebekken onları yedirip, içiren, giydiren ve en önemlisi bu bilinci veren siz değilmişsiniz de çocuklar siz kör olduğunuzdan başlarının çaresine bakmak zorunda oldukları için böyle büyümüşlerdir. Ama sizinle aynı yöntemlerle çocuklarını büyüten Jale Hanım bilgili ve eğitimli bir kadın olduğu için hep takdir edilir.
İş hayatında da benzer durumlara maruz kalırsınız. Aslında siz hep baştan beri çalışmayı seven birisinizdir ama bu, iş hayatında “Kör ya, kendini ispatlamaya çalışıyor” diye yorumlanır.
Örnekler bu kadar değil. Allah vergisi güzel olan sesiniz, güzel iğne oyası işlemeniz, iyi gitar çalıyor olmanız vs. yaptığınız her iyi ve kötü şeylerin sebebi hep sizin körlüğünüzdür. Ama toplum ne yapsın? Eline bir fırsat geçmiş onu sonuna kadar kullanıyor. Şimdi tüm fiziksel ve yazılımsal düzenlemeleri belli kurallar çerçevesinde yaparak körlerin de hayata herkes gibi katılmasını sağlamaktansa “Sen körsün ya ondan kullanamıyorsun, yapamazsın, ama bu sana göre değil…” demek işlerine gelir. Daha kolay ya da üstün olan yönlerini kişilik özelliğin olarak kabul etmeleri seni diğer kişilerle eşit hale getireceğinden, nüfus yoğunluğunun ve işsizliğin yüksek olduğu ülkemizde “Sen körsün ya” diyerek dışlamak daha kolay geliyor.
İşte bu durumla baş edebilmenin tek demeyeyim ama önemli bir yolu kendi öz varlığımızı keşfetmekten geçiyor. Bu ise mümkün olduğunca hayatın her alanında bağımsız hareket sahibi olabilmekle kazanılıyor. Yani eşit erişilebilir engelsiz bir hayata katılım için, kendimizi geliştirmeye, bir şeyi yapıp yapamayacağımızdan çok, ne gibi düzenlemelerle o işi yapabileceğimize odaklanmalıyız. Toplumun bize yaftaladığı beceriksiz, edilgen algıyı içselleştirmeden yolumuza devam etmeliyiz.