Toplam Okunma 0

Yaşadığımız sürece bizi rahatsız eden olayların kimi zaman üzerine giderek mücadele ederiz. Kimi zaman da bu olaylardan korkarak kaçarız. Ayrımcılık da özellikle biz engellileri çok rahatsız eden tatsız bir kavram. Temelinde ayrımcılık barındıran olayları yaşamak da can sıkıcı oluyor. En basit anlamıyla ayrımcılık farklı durumda olana aynı, aynı durumda olana da farklı davranmak. Kadınlar, çocuklar ve engelliler gibi dezavantajlı konumda olanlar daha çok ayrımcılığa uğruyor. Annelik de biz engelli kadınların ayrımcılığa uğradığı bir olgu. Anneler öve öve bitirilemez. Cennete layık görülürler. Fakat engelli anne olunca durum tersine işler. Binbir zorluğun üstesinden gelerek mücadele verdiğimiz, sevgimizi esirgemediğimiz çocuk yetiştirmemiz masaya yatırılır. Yaptıklarımız değil, yapamadıklarımız sorgulanır. Hatta yaptıklarımızın çoğu da yapamadıklarımızdan sayılır. Bu ayrımcılığın temelinde sadece bilgisizlik olsa, bunu gidermek kolaydır. Ama işin içine kesin ve katı yargılar girince, eğitimlisi cahilden daha beter bir tavır geliştirirse karşımızda ne anlatsak boşunadır. Çünkü yargılar katıdır ve değişmez. Bunları ezbere söylemiyorum. Bizzat yaşadığım örneklere dayanarak söylüyorum. Yaşananları anlatırken, olanlara inanamadığım, çok şaşırdığım anlar çok fazla oluyor. Fakat benzer, hatta daha şaşırtıcı örnekleri duyunca, “Benim yaşadıklarım bunların yanında ne ki?” diyorum. Neredeyse halime şükredecek duruma geliyorum.

Çocuklarım küçükken, yani 6 yaşına gelene kadar anneliğimin sorgulanmasını biraz doğal karşılar, sabırla soruları yanıtlamaya çalışırdım. Gençliğe adım attıklarında, bu sorularla artık karşılaşmayacağımı ummuştum. Çok yanılmışım. Bir de eğitim görmüş insanların engelliliğe ilişkin olumsuz önyargılarının daha az olacağını zannederdim. Bunda da yanıldığımı anladım.

Kızımın veli toplantısına gitmiştim. Derslerinde pek başarılı olmayan bir çocuk velisi olmak çok zordur. Başarılıların başarıları abartıla abartıla anlatılırken, başarısızlar da bolca kötülenir. Yerin dibine geçersin. Çocuğunun iyi yönlerini haykırasın gelir ya da şanssız bir veli olduğunu düşünüp kaderine küsersin. Ben de sıranın benim çocuğa gelmesini bekliyorum ses çıkarmadan. Fakat beklediğimle hiç ilgisi olmayan bir konuya parmak basıyor öğretmeni. “Kızınız biraz meyilli.” diyor. Ben anlayamıyorum. “Ne demek istiyorsunuz?” dercesine yüzüne bakamıyorum ama yüz ifadem değişiyor. Sonra sorarak öğreniyorum. “Meyilli derken?” “Kızınız erkeklere meyilli.” deyince, mesleğimi ve duruşumu konuşturmaya kararlı bir sesle, “Bu yaştaki bütün gençler karşı cinse meyilli olur. Meyilli olmazlarsa, asıl o zaman bir sorun vardır.” diyorum. Dersini almıştır diye düşünürken, öğretmen sürdürüyor tanılarını. “Kızınız her gün renk renk kazaklar giyiyor. Büyük ihtimalle onlar sizin kazaklarınız.” “Ne var ki bunda?” diyecek oluyorum. O fırsat vermiyor bana. “Siz görmediğiniz için gizli gizli giyiyor mutlaka.” Bu kez “Sen ha önce kız erkek ilişkilerine saldırdın bir şey demedik. Bir de engelli oluşuma ve anneliğime laf atarsın. Bu ne cürrret.” sözlerini içimden geçirip öfkeleniyorum. Fakat sakin olmam gerektiğini söyleyerek susturuyorum öfkemi. “Evet, kızım benim kıyafetlerimi giymeyi çok seviyor. Siz bir eğitici olarak daha iyi bilirsiniz ki bu yaşta gençler hemcinslerine çok özenirler. Bu da büyüklerle çatıştıkları kadar doğaldır. Yalnız anlamadığınız, belki hiç düşünemediğiniz bir şey var ki o da şu. Biz görmeyen anneler çocuklarımızın ne giydiğini göremeyiz. Ama diğer duyu organlarımızla onlarla iletişim kurarız. Kazağına dokunur ve kazağın dokumasından, şeklinden kimin kazağı olduğunu anlarız. Ayrıca konuşarak da ne giydiğimizi, neler istediğimizi, birbirimizden beklentilerimizi karşılıklı olarak anlatabiliriz. Önemli olan doğru iletişim kurabilmek. Herkes çocuğuyla doğru iletişim kuruyor diye bir genelleme yapmak da mümkün değil.” dedim. Lafı da fazla uzatmak istemedim.

Bu konuşmaları kalabalık bir veli grubu da izledi. Ben de böylece başarısızlığın sorgulanması illetinden kurtulmuş oldum. Şaka bir yana, en iyi yapabildiğimiz şeylerden biri annelik olduğu halde, en çok da engelimizden dolayı anneliğimiz sorgulanıyor. Ayrımcılığa uğruyoruz. Bize en çok haksızlık edilen konu da anneliğimiz. Yukarıdaki örnekte öğretmen iyi niyetle beni uyarmak istemiş olabilir. Fakat aynı durumda olan başka bir genç kızın engelli olmayan annesine benzer yorumları yapmayacaktı. Burada engelliliğe dayalı bir ayrımcılık sözkonusu. Ayrıca öğretmen, birikimimi ve annelik yetimi yok sayıyor ve beni başkalarının önünde küçük düşürerek aşağılamış oluyor.

Ne yazık ki bu ayrımcı tutum ve davranışlardan çocuklarımız da nasiplerini alıyorlar. Onlar da anne-çocuk birlikte yürürken çevrenin sorgulayan, rahatsız edici, abartılı ve meraklı bakışlarıyla karşılaşıyorlar. Bize, “Çocuklarını annen büyütmüştür.” derken, çocuklarımıza da, “Sen annenin her işini yapıyorsundur. Yap yap ne güzel sevap kazanırsın.” demeyi ihmal etmiyorlar.

Duyduk duymadık demeyin. Sevgili vatandaşlar sizlere sesleniyorum. Bilmiyor olabilirsiniz. Öğrenebilmelisiniz o zaman. Empati empati diye boş boş konuşmak yerine, bizi duysanız olmaz mı? Bizi tanımanız yeter. Yalan-yanlış yargıları sözlere taşırken, bizi ne kadar incittiğinizin ve zaman zaman da sabrımızı nasıl taşırdığınızın farkında mısınız?


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.