Toplam Okunma 0

İnsanlar doğup büyüdükten sonra nesillerini devam ettirebilmek, hayattaki amaçlarını gerçekleştirebilmek veya toplum içerisinde yer bulabilmek için evlenirler. Kişinin evlenip evlenmeyeceğine ilişkin kararı kendisi verir. Bu kararı kendisi veren kişi kiminle evleneceğine veya nasıl biriyle evleneceğine pek tabii ki kendi karar
verebilir. “Verebilir” kelimesi tam olarak kişinin kararını özgür iradesiyle mi yoksa toplumun dayattıklarıyla mı vereceğinden sonra belirlenecektir.

 

Evlilik iki kişi arasında, karşılıklı yükümlülükler ve haklarla sonuçlanan, hukukî ve toplumsal olarak onaylanmış birlik olarak tanımlanır (Zastrow Kirst, s.136). Toplumsal olarak onaylanmış bir birlik olması toplumun bizim için çizdiği bir eş profilini de beraberinde getiriyor. Çevremdeki birkaç kör insanla nasıl bir eş hayal ettiği üzerine konuşurken şu cümlelerle karşılaştım:

 

* “Benim eşim görmeli, başka bir yerinde engeli olabilir ama araba kullanmalı ki, bir yerden bir yere gidebilmeliyiz.”,
- Burada kişi bireysel ve bağımsız bir şekilde bir yerden bir yere gidebileceğine inanmamakla birlikte kendini yeterli görmemektedir. Ailemiz ve toplumun diğer organlarının bize öğretmiş olduğu, kör birinin kendi kendine yetemeyeceği hatta bir yerden bir yere gidemeyeceği anlayışının bir ürünü olan bu düşünce yapısına ek olarak kişi kendi konforunu da düşünerek böyle bir istekte bulunmuştur.

 

* “Benim eşim kör olmamalı. Ben zaten az görüyorum kendim kısıtlıyım, bir de onunla kendimi daha fazla kısıtlayamam.”
- Burada kişi az görmesinden dolayı kendini belli konularda kısıtlı görmektedir. Ancak bunun yanında evleneceği kişiyi kendisinden daha kısıtlı görerek kendisini daha da kısıtlayacağını düşünmektedir. Toplumumuzun engelli bireyleri kısıtlı görmesi ve sosyalizasyon sürecinde bize öğretmesi sonucu kişi bu düşünce yapısına sahip olabilir.

 

* “Benim eşim kesinlikle engelli olmalı. Tabii engeli gözünden olmamalı ki, araba kullanabilsin. Benim yapamadıklarımı o yapabilsin.”
- Burada kişi öncelikle bir engellinin bir engelliyle olması gerektiğini düşünüyor. Ona göre engelli biri normal diye adlandırdığı diğer insanlarla evlenemez. Sadece engellilerle evlenebilir. Buna ek olarak aynı engel grubundan biriyle de evlenmeyi doğru bulmuyor çünkü belli konularda yetersiz olacaklarını düşünüyor. Toplumun engelli biri engelsiz biriyle olamaz ama iki kör de olmaz anlayışını burada net
olarak görebiliriz.

 

Bu okuduğunuz cümleler aslında ailelerin çocuklarına küçüklüklerinden beri çizmiş oldukları eş profillerinin bir göstergesidir. Çocuk tek başına bir yere gidemez diye düşünüldüğü için evlenene kadar biz getirelim götürelim, evlendikten sonra eşi yapsın anlayışının çocuktaki yansımasıdır.
 

Bilim adamları kişilerin eş seçimlerini belli kuramlarla açıklamışlar. Bu cümleleri duyunca hemen aklıma “Tamamlayıcı Gereksinimler Kuramı” geldi. Tamamlayıcı Gereksinimler Kuramı, sahip olmak istediğimiz niteliklere sahip ya da olmak istediğimiz türden bir kişi olmamıza yardım edebilecek birini partner olarak seçtiğimizi savunur. (Zastrow Kirst, s.137) Bu kuram diyor ki kişinin sahip olmak istedikleri vardır. Araba sürmek, bir yerden bir yere biri tarafından götürülmek, kendisinin yapması gereken işleri başkasına yaptırmak vb. isteklerini karşılayabilecek ya da kendisinin görerek yaptığını hayal ettiği şeyleri yapabilecek kişiyi eş olarak seçeceğini söylüyor. Yani kişi toplumumuzdaki, eşin hizmetçi olarak görülmesi ve belli işler için kullanılması anlayışına destek veriyor. Kısaca belirtmek gerekirse kişi burada “emekçi engelsiz bir eş” hayal ediyor. Elbette bu kurallarda ve bu şartlarda evlenecek insan bulunabilir ama toplumun talepleri bizim taleplerimiz haline gelmişse o zaman kişinin özgür iradesinden bahsedemeyiz.

 

Bunun yanında bazı ailelerde de kör birinin sadece kör biriyle evlenmesi gerektiğine ilişkin anlayış mevcut. Benzerlerin çiftleşmesi kuramı (homogami) benzer ırksal, iktisadî ve toplumsal niteliklere sahip birini eş olarak seçtiğimizi ileri sürer (Zastrow, Kirst, s.137). Buradaki benzer toplumsal niteliklere sahip olan kişilerin birbirlerini eş olarak seçmesi bizim için anahtar bir bölüm. Körler benzer toplumsal niteliklere sahip olduğu için birbirlerini eş olarak seçmelidir anlayışını çokça görebiliriz.

 

Bu görüşlere ek olarak bazı ailelerde de kör birinin evlenmemesi gerektiği her kiminle evlenirse evlensin karşı tarafa yük olacağına ilişkin bir anlayış da mevcut. Bu kişiler, kör birini yük olarak görmek bir yana kişinin kendisini ne kadar geliştirirse geliştirsin karşı tarafa her halükarda yük olacağına inanıyor. Ben bu görüşleri ve cümleleri her siyasi görüşten ve her eğitim düzeyine sahip insandan duydum. Özellikle ailelerin görebilecekleri onca örnek olmasına rağmen ve kendi çocuklarını yetişmiş bir şekilde görmelerine rağmen bu tip engelleyici uygulamalarını görmek bana toplumun sosyalizasyon döneminde bize işlediklerinin ne kadar kalıcı olduğunu net olarak gösteriyor.

 

Şahsımca olması gerekenleri söylemem gerekirse; insanların evlenme süreçlerinde ve eş seçimlerinde kişiliklerinin, zevklerinin, hoşlandıklarının, hoşlanmadıklarının, hayat görüşlerinin ve anlayışlarının, birbirlerine karşı hissettikleri aşkın ve cinsel çekimin ön planda olması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların evlenirken kendisiyle ve karşı taraftaki kişinin engeliyle bağlantılı düşünceler içine girmesi toplumun bize vermiş olduğu rolü oynamaktan başka bir şey değildir. Çünkü toplum bizim engelimize ve özelliklerimize göre bir eş çizmiş ve bunu da bize işleyerek hayal etmemizi sağlamıştır.

Son olarak herkese toplumun yazdığı, toplumun yönettiği ve rolleri toplumun dağıttığı bu oyunda perde kapanana kadar iyi oyunlar diyorum.

 

Kaynakça

 

Zastrow Charles, Kirst, Karen K. (2015). İnsan Davranışı ve Sosyal Çevre 2. Nika Yayın.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.