Toplam Okunma 0

Bir sosyal medya deneyinin videosundan bahsetmek istiyorum. Bu video iki sene önce çoklu engele sahip kişiler için çalışmalar yürüten Noemi ismindeki bir Fransız dernek tarafından hazırlanmış. Videodaki ailelere çocukları ile birlikte eğitimsel bir oyuna davet edildikleri söylenmiş. Çocuklar annesi ya da babası ile birlikte önceden hazırlanan bir mekâna geliyor ve aralarında bir paravanla birbirlerini göremeyecekleri şekilde oturuyorlar. Paravanın bir yanında çocuk diğer yanında annesi ya da babası bulunuyor. Karşılarındaki duvarda ise bir projeksiyon perdesi var. Bu perdede, yüzlerini komik şekillere sokan kadın ve erkekler beliriyor sırayla ve çocuk ve ebeveyninden perdede gördükleri kişiyi taklit etmeleri isteniyor. Katılımcılar komik yüzleri taklit ederken çok eğleniyor. Kimisinde gözlerini ve ağızlarını yanlara çekiyorlar, kimisinde dillerini çıkarıyorlar. Fakat sıra son bir kişiye geldiğinde çocuklar ekranda gördükleri kişinin taklidini yapmaya devam ederken, ebeveynler duruyor. Ne yapacağını bilemez bir halde etrafına bakıyor ya da üzgün bir şekilde yalnızca izliyorlar. Hatta bir baba kızının tepkisini görmek için paravanın diğer tarafına bakıyor.

 

Ne olduğunu tahmin ettiniz mi? Ekranda gördükleri son kişi kafasının arkasındaki başlıktan anladığımız üzere tekerlekli sandalyesinde oturan,  göz ve ağız kayması nedeniyle ikinci bir engele de sahip olduğunu düşündüren bir kız. Bu kız işaret parmağını burun deliğine dayıyor ve havaya doğru bakarak gülümsüyor. Onu izleyen tüm çocuklar aynısını yapıyor ama aileler oyuna devam etmiyor. Video “farklılıkları çocukların gözüyle görelim” yazısı ile sona eriyor.

 

Video ile ilgili çeşitli tartışmalar da yapılmış yorum bölümünde. Bunun bir saygısızlık olduğunu bildikleri için ebeveynlerin taklidi bıraktığını söyleyenler var. Ya da çocukların ekranda gördükleri kişinin engelli olduğunu anlamadıkları için devam ettiğini, eğer anlasalardı onların da yapmayacağını düşünenler. Bazıları ise ebeveynlerin yalnızca parmaklarını burunlarına sokmak istemediklerini yazmış. Ayrıca videonun ne anlatmaya çalıştığını anlamadım diyenler ya da videonun mesajının, engellilere saygı duymak ve çocuk gibi davranmayıp onları üzecek şeylerden kaçınmak olduğunu savunanlar var. En çok yapılan yorum “Ne yani çocuk gibi davranıp engellilerle alay mı edelim?”

 

Videonun ne anlattığı çok açık. Ortada bir oyun var ve taraflar bu oyundan çok keyif alıyor. Engelli bir kişi dâhil olduğunda çocuklar oyunu sürdürüyor, yetişkinler ise oyundan çıkıyor. Çocuk farklılığı fark etmiyor ya da fark etse de bu onda davranış değişikliği yaratmıyor. Yetişkinler ise önyargı ile yaklaşıp uygun olmadığı, ayıp olduğu, karşı tarafı üzeceği gibi çeşitli gerekçelerle engelli kişinin “oyun dışında” kalmasına sebep oluyor. Bunun örneklerini daha önce dergimizde paylaşılan pek çok yazıda da gördük. İşe yeni başlayan kör birine “Neden geliyorsun? Gelmene gerek yok ki “ denmesinden, çayını şekersiz içen arkadaşımızın bardağına sormadan atılan şekerlere; hastane bankosunda muayene için kayıt açtırmak istediğini söyleyen körü değil de yanındaki göreni muhatap alanlardan, yalnızca yardımseverlik temalı ders ünitelerinde yer verilen engellilere kadar engelliler yetişkinler tarafından çoğunlukla oyun dışında bırakılıyor.

 

Çocuklarla çalışan biri olarak çocukların genellikle farklı olanı hemen algıladıklarını söyleyebilirim. Engellilik de bu farklardan yalnızca biri ve çocuklar bununla ilgili konuşmaktan çekinmiyorlar. Daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim bir olayı tekrar anlatmak istiyorum. Bir gün tenefüste rehberlik servisine farklı sınıflardan öğrenciler gelmişti. Kimisi benimle sohbet ediyor, kimisi de odadaki dergi ve oyuncaklarla ilgileniyordu. Yanımda üçüncü sınıflardan hafif düzey zihinsel geriliği olan bir kız öğrencim vardı. Ve ikinci sınıflardan bir başka kız öğrenci onu fark edip herkesin duyabileceği bir sesle “O özürlü mü?” diye sormuştu, ben de telaşlanıp duymazlıktan gelmiştim. Ama öğrenci ısrarla bir ki kez daha sorunca ben de sinirli bir tonda “hayır” yanıtını verip kafamı çevirmiştim. O an öğrencinin bunu kasıtlı yaptığını düşündüğümü hatırlıyorum – alın size önyargılı yetişkin davranışı. Fakat sonra o öğrencimin otizmli bir kardeşi olduğunu öğrendim ve bu konuda çok bilinçli bir çocuk olduğunu fark ettim.  Hayatında engellilik kavramı vardı ve bu onun için konuşulmaması gereken bir konu değildi.

 

Yine son sınıfın ikinci döneminde okulumuza nakil gelmiş hem Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu hem de Özel Öğrenme Güçlüğü tanısı olan bir erkek öğrencimiz olmuştu. Düşüncelerini organize etmekte ve odaklanmakta gerçekten çok güçlük yaşıyordu. Dolayısıyla bir sohbeti sürdürmekte ya da bazen karşı tarafın ne hissettiğini anlamakta zorlanıyordu. Bir gün bir sınıf arkadaşıyla tartışarak birbirlerine vurdukları için rehberlik servisinde görüşme yaptım. Görüşme sırasında hem çok fazla ve abartılı el kol hareketleri yapıyor ve karşısındaki ile neredeyse mesafe bırakmayacak şekilde ona yaklaşıyordu hem de bir anda konuyla ilgisi olmayan başka olayları araya sıkıştırıyordu. Dışarıdan bakan bir yetişkin için şaşırtıcı ve gülmemek için kendini zor tutabileceği bir manzaraydı diyebilirim. Diğer öğrenci ise son derece ciddi bir yüz ifadesi ile arkadaşını dinliyor, onun yanlış ya da anlamsız cümlelerini sakin bir şekilde düzeltiyor ve kendi düşüncelerini dile getiriyordu.

 

Tüm bu anlattıklarımdan çocukların engellilik de dâhil olmak üzere farklılıklara çok açık ve kabullenici olduğu sonucunu çıkarmak elbette ki yanlış olur. Ama çocukların aile ve öğretmen tutumlarından çok etkilendiğini, dolayısıyla bu yetişkin figürlerinin doğru uyarı ve yönlendirmeleri ile çocukların rahatlıkla farklı olanı kabullenip bir arada yaşama fikrini benimsediğini söyleyebilirim. Az önceki örnekte bahsettiğim hafif düzey zihinsel geriliği ve ayrıca bedensel yetersizliği olan kız öğrencimiz öğretmenin kabulü ve öğrenciyi hiçbir zaman hiçbir etkinlikte dışarıda bırakmaması sayesinde arkadaşları tarafından son derece sevilen ve desteklenen bir öğrenciydi. Yine bir başka sınıftaki hafif düzey zihinsel geriliği olan erkek öğrencimiz birinci sınıfa ilk başladığında olumsuz davranışları olan, arkadaşlarının eşyalarına zarar veren ve onlara fiziksel şiddet uygulayan, cümle kuramayıp isteklerini yalnızca tek bir kelime ile ifade eden ve iletişim sağlayamadığı için daha da saldırgan davranan bir çocuktu.  İlk aylarda hem sınıf arkadaşlarının hem de velilerin çok büyük tepkilerine sebep oldu. Sınıf öğretmeni arkadaşım ise tüm bu olaylarda öğrenciyi dışlamadı, aksine korudu, veli ve öğrencilerin onunla ilgili olumsuz etiketlemeler yapmalarına izin vermedi,  çocuğun ebeveyni ile telefonda görüşerek ya da iş yerini ziyaret ederek sürekli irtibat halinde oldu ve bu arada çocukla ilgili yapabileceği çalışmaları yaptı. Bu öğrencinin yıllar içinde geçirdiği değişim ve sınıf içindeki kabulü ise, özellikle ilk geldiği dönem ile kıyaslandığında inanılmaz.

 

 

Bülent Ortaçgil ne demiş? “Biz hiç yenilmedik,  biz hiç kaybetmedik desem yalan, oyuna devam.” Önyargılarımızı kırmaya çalışırken elbette arada sırada yenileceğiz, arada sırada kaybedeceğiz ama dünyaya bir çocuğun gözüyle bakmayı öğrendiğimizde ve kimseyi oyunun dışında bırakmayıp hep birlikte devam ettiğimizde dünya çok daha güzel bir yer olacak.

 

Videonun linki:

https://www.youtube.com/watch?v=WB9UvjnYO90&feature=youtu.be


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.