Toplam Okunma 0

Her şeyin bir ilki, bugün bize alışılageldik görünen her olgunun  onu bir normal haline getiren bir ilk olayı vardır. Bu neden mi o kadar önemli? Çünkü bugün şikâyet ettiğimiz, kendimizi rahatsız hissettiğimiz,  sergilenmesiyle ayrımcılığa uğradığımızı savunduğumuz her şeyin dünde bir karşılığı mevcut. İster günü kurtarmak adına olsun, ister  zihniyet ve tutum açısından bir adım öteye götüreceğine inanıyor olalım, o olaylar çizgisinin başına koyduğumuz nokta kaçınılmazın vücut buluşuna hizmet eder. Üstelik bu durum hiçbir coğrafya ve insan topluluğu için bir istisna da oluşturmaz.

 

Zamanımız herkesin kendi koşullarının yaratıldığını, kurgulandığını hayal ettiğimiz ortamlarda, benzerleriyle konforlu bir yaşam sürmesi idealine bel bağladığımız bir zaman. Bunu Bursa'da "bayanlara özel vagon" yazısı üzerinden yapılan tartışmaları okuduğumda yazılası bir mesele olarak zihnime kaydettim. Koyulan yazının altında yatan sebep yapıcı, gelecek vaat eden bir çözümle sorunları ortadan kaldırmak mıydı, yoksa pis kokuları oda parfümüyle bastırıp günü kurtarmak mıydı? Peki ya kadınları koruma bahanesiyle ayrı bir vagona almak, sırf eğitim programı her farklılığı içermiyor diye engelli öğrencileri kendilerine özgü okullara yönlendirmek isteyen anlayışla aynı çıkarım yolunu izliyor olabilir miydi?

 

Gelin soruna biraz daha yaklaşalım. Kadınların belli bir saatten sonra tek başına sokağa çıkması, kimilerince tahrik aracı olarak düşünülen kıyafetler giymesi, bazen yalnız kadın olmaları bile taciz veya tecavüze maruz kalmaları, zarar görmeleri için yeterli bir sebep  sayılıyor bu ülkede. İşte bunu engelleyebilmek adına, yani toplumda herkes kadar var olma hakkına sahip kadınların böyle bir mağduriyet yaşamaması için karar vericiler ve çeşitli yerel yönetimler tarafından birtakım uygulamalara gitme fikri doğuyor.  Bu uygulamalar hep karantinaya alma mantığıyla işleyen bir mekanizmayı çalıştırmak şeklinde süregeldi. Pembe otobüs fikri yeni doğan kızların bebek odalarından yetişkin kadınların sosyal çevrede varoluşlarına değin kimliklerine işlenen bir renk üzerinden giden koruma normunun tezahürü gibi karşımızda duruyor. Tam bu noktada insanın aklına: Neden toplumun bir kesimince salt kimliklerinden ötürü rahatsız edilen, hakları gasp edilen bir kesimin olduğu gibi kimliklerini bağıran bir etiketle korunma ihtiyacı duyulduğu sorusu geliyor.  Öte yandan daha vahim olmak üzere, tüm suçların, ayrımcılık eylemlerinin faili olan insanlar hiçbir değişikliğe uğramazken,  bu bir nevi akvaryuma kapatma edimi aynı zamanda kadınları diğerleri karşısında ambalajlamak anlamına geliyor. Bir kadın olarak seyahat hakkımı sterilize bir şekilde yaşamış oluyorum yani. Sonuçta benim elime geçen dışarda kadın bedeni üzerinden gasp hayalleri kuran bir zihniyetten bir müddet uzak kalırken, bir yandan da bindiğim araçla ondaki hadsiz isteği içinde bulunduğum parlak camekânla beslemek. Peki, vardığım nedir? Hala insanlar kadınların hayatı, yediği, giydiği üzerine yorum yapmayı bir hak sayıyorlar. 


Ayrı vagonlarda bir bakıma tecritte olmak da işin başka bir boyutu. Yani kardeş, baba, sevgili, arkadaş, eş olan biriyle aynı vagonda olamamak demek.  Farklılığı en aza indirip bir kesimi kendi küçük çevresine kapatmak için bir ortam hazırlamanın bir diğer manası. Bugün daha güvenli bir yolculukken, yarın dışarda varlığınız bir tehdit unsuru diyebilmeye bir yol açış. Kadınlara tahrik unsurusunuz diyen bir zihniyetle, engelli çocukların zarar verdiğini savunan bir mantalitenin tamamıyla farklılıkları reddedip üzerlerine düşen görevden kaçma odaklı çalıştığını görebiliyor muyuz? Her iki durumda da üst perdenin kendi normalini, yasasını kuralını dayatma çabası yok mudur? Ayrımcılık denen kavram tartışılırken her mekân, durum ve zamanda bizi ilgilendiren şey bir grubun sırf kimliklerine ait özeliklerinin sorunlaştırılmasıyla ayrı bir tutuma maruz kalması değil midir? 

 

Tam  da bu paralellikten, ortaklıktan bellidir ki bugün bir kesime çeşitli bahanelerle mal edilen mekanizmanın potansiyel benzerliği, bana göre şu anki yazının silinip de "körlere özel vagon"   yazılması durumunu olası hale getiriyor. Üstelik ben bunu hem kör olma hem de kadın olma kimliklerimle deneyimliyorum. Mesela körler için ayrı kadınlar için ayrı vagon olsa beni nereye kapatacaklar?

 

Böyle ayrıştırıcı bir uygulama üstünden kurgulanan toplumsal tehcire ilişkin en üzücü şeylerden  biri de kendi kimliklerine yapılan saldırıyı kucaklayanların katkıları.  Ne yapılanların problemli yanının farkına varıyor, ne yapıcı çözümlere kapı aralıyor. Kendi ulaşım kutularımızın camlarından el sallayan figürler olarak kalakalıyoruz, kiminki mutluluktan, kiminki kederden belirsiz. Haklı sesleri bastıran belki çoğunluk belki de bu sessiz boyun eğişler, sığ kabullenişler.

 

Kadınların günlerdir dert edindiği bir uygulamayı EEEH dergi üstünden bizim ilgi alanımız çerçevesinden paylaşmaya çalıştım. Arzum bizim kendi kimliğimize dair zihniyet ve uygulamalara dikkat çekerken, aslında yayılan anlayışın başka kimlikler için de bir mesele olduğu, olabileceği fikrini sizlere iletmekti. Büyük resme ulaştığımızda, çoğu zaman bireysel problem saydıklarımız çok daha sistematik yanlışlara işaret edebilir.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.