Toplam Okunma 0

“Ne sınıflandır ne sınırlandır!” ifadesinin benim için ne kadar etkileyici olduğunu dile getirmeliyim öncelikle. Bir slogan ne kadar derin olabilirse, o kadar derin ve kapsayıcı… Festivalin maalesef Güney’deki kısmında yer alamadım, akşam konferans kısmında görevliydim. Güney’e gelebilseydim çok daha farklı bir tecrübe yaşayabilirdim biliyorum ama akşam konferans sırasındaki tecrübelerim de benim için çok değerliydi. İnsanların hayata, iletişime ve bilgiye dair arzusunun duyulardan ne kadar bağımsız olduğunu anlamıştım ve oraya gelen her bir kör insanın hayata yaklaşımına hayran kaldım. Sınırlandırmaları yapan insanları belli bir sınıflandırmaya koyan bizlerdik; benim şaşkınlığım ve hayranlığım ise, zihnimde oluşan bir sınırlandırmanın sonucuydu aslında bunu biliyordum. Hiç farkında olmasam da insanların göremediği takdirde, ne yapıp ne yapamayacaklarına dair resimler çizilmişti kafamda. Gözlemlediklerim ve kurduğum iletişim sonucunda bu resimler bir bir silindi zihnimden ve festival sonunda kendime şu cümleyi tekrarlıyordum: 'Ne sınıflandır, ne sınırlandır'…

 

 ***

 

Beyaz Baston Festivali, üniversitemizin yaptığı, farkındalığı ve empatiyi artırmak için düzenlenen mükemmel bir etkinlikti. Ben de bu etkinliğe katılarak her an, her yerde karşılaşabileceğimiz bir durum olan görme engelli arkadaşlarımızı bir nebze anlama fırsatı yakalamış oldum. Görme yetisi kaybının bir engel değil, tam tersine insanlığa farklı kazanımları olduğunu fark ettim. Festival sırasında oynamaktan büyük keyif aldığım goalball oyunu, bu muhteşem kazanımlardan sadece biri. Ayrıca, festival sırasında sanılanın aksine, görme engelli arkadaşlarımızın dünyaya karamsar değil, diğer birçok insandan daha güzel ve daha iyimser baktığına, onları daha yakından tanıyarak bizzat şahit oldum. Bunların yanı sıra, herhangi bir şekilde engelli sınıfına koyulan insanların, aslında hiçbir engeli olmadığını,tam aksine kendine  “normal” sıfatını yakıştıranlar tarafından önlerine engel olarak çıkarıldığını gördüm. Çok keyif alarak katıldığım ,dünyaya çok farklı bir bakış açısıyla bakan birçok insan ile dost olma fırsatı yakaladığım bir etkinlik oldu. Kısaca, bu festival bana, bu hayata bambaşka bir yorum getiren sayısız güzel insanı tanıma fırsatı verdi. Ayrıca, bir daha ki senelerde gönüllü olarak tekrar yer alma isteği, etkinlik bitmeden aklıma koyduğum ilk şeydi.

 

 ***

 

Ben bu yıl festivale katılamadım ama geçen senekine katılmıştım. Benim için harika bir deneyim olmuştu. Çünkü benim bulunduğum stantta wewalk’u olan görme engelli insanlar vardı ve onlarla ilk kez bu kadar yakın olma fırsatı bulmuştum. Bana çok şey öğretmişti. Önceden sağdan soldan duyduğum şeylerdense, birebir konuşarak, iletişim kurarak daha çok şey idrak edebildiğimi fark ettim. Bu yüzden, eğer bir farkındalık planı yapılacaksa, bu gözleri bağlayıp kör gibi yapmakla vs olmaz, o insanlarla konuşarak, gözlemleyerek gerçekleşir. Ben bir farkındalık planı yapsaydım, insanların engel gruplarındaki insanlarla uygun koşullarda buluşup konuşmasını vs sağlayarak yapardım sanırım. 

 

 ***

 

Cuma günü GETEM standında tüm gün görevliydim. Festivalden önce iyi geçeceğini tahmin ediyordum ama bu kadar güzel olacağını, farklı bir bakış açısı kazandıracağını beklemiyordum. Bütün gün görevli olmama rağmen sıkılmamamın bir sürü nedeni oldu; birbirinden güler yüzlü, pozitif insanlarla tanıştım, hiç denemediğim şeyleri denedim ve çok şey öğrendim, çok şey gözlemledim. Görme yetisi olmayan insanların engellenmesinin asıl nedeninin biz olduğumuzu, onların tek başlarına her şeyin üstesinden gelebileceğini, yardıma muhtaç olduklarını sanmamızın çok büyük bir yanılgı olduğunu bizzat tecrübe ettim. Özellikle GETEM'i kimseye yeni baştan anlatmamıza gerek kalmaması, en çok etkilendiğim şey oldu; gelen herkes ya üyeydi, kitaplar dinlemişlerdi,ya önceden duymuştu. Erişilebilirliği sağlayınca, hiçbir şey imkansız ve engel değil; onu daha iyi idrak ettim.

 

 ***

 

 Festival kapsamında Cumartesi günü tüm gün boyunca yemek standında görev aldım. Konumum dolayısı ile stanttaki asistanlığımın, işin aslına bakıldığında, çok da gerekli olmadığının farkına vardım çünkü yardımcısı olduğum kişi/kişiler aslında çok yeterli bireylerdi ve bana hemen hemen hiç ihtiyaç duymuyorlardı. Bu durumun sadece benim standıma özgü olmadığını, diğer standları gezerken de fark ettim. Sokakta yardım etsem mi etmesem mi ikilemi yaşamanın çok yaygın olduğu bir konumda, görme engelli bireylerin aslında hayatlarını üzerlerine titrenilmeden de idame edebileceklerine tanık oldum. Güncel gözlemlerimin yanı sıra, işin politik boyutu ilgimi çekiyor. Toplumda yardım edilmesi gereken bir kesim olarak yaftalanan görme engellilerin, kendi festivallerini kendi başlarına organize etmeleri çok ciddi bir duruş aslında. “Nothing about us without us!” ilkesinin işlediği bir organizasyonun yalnızca bedensel engelli kesimler için değil, toplumun ezilen veya eksik görülen kesimleri için de örnek teşkil edeceği inancındayım. Çünkü biliyorum ki hiçbir çoğunluk kendileri gibi olmayan bir kesime hak verme eğiliminde değildir ve bu kesimler için hayati derecede önem teşkil eden meseleler, “onlardan olmayanlar” ın vicdanına, merhametine veya düşüncesine bırakılamayacak kadar hassastır.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.