Toplam Okunma 0

Geçen ay Beyza Ünal bize aşktan bahsediyordu ya hani,  cinsellikten ve algılayışlarımızdan… Bugün bir psikolog olarak alanımdan okumalar yaparken, İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nün çıkardığı Uluslararası Grup Psikoterapileri ve Psikodrama e-dergisinde yer alan, Mehmet Zihni Sungur'un bir kitabının da tanıtımını yaptığı “Aşk, Evlilik ve Sadakat” başlıklı makalesi karşıma çıktı. Yazıya aşina olmaya yeni başlarken bir cümle sanki anı durdurdu. Bu, zihnimde bazı düşüncelerin ve içimde karmaşık duyguların kaynaşmasına sebep olan, 'Aşk bir göz kusuru olarak da tanımlanabilir” ifadesiydi. Devamında bu geçici göz kusurunun düzelmesinin kişiden kişiye göre nasıl gerçekleştiğini ve kusur sürerken ne gibi algılayış çarpıtmalarının olduğunu açıklıyordu. 

 

Aşkın gözünün kör olduğunu ve sırf bu nedenle bizden çok şey alıp bize çok şey verdiğini zaten herkes söyleyegelmiştir. Bu nedenle böyle bir düşünce yolunu takip eden benzeri bir tümceyi farkedince şaşırmak oldukça yersizdir elbette. Fakat âşık olan öznenin bir göz kusuru yaşadığı, bu kusurla karşısındakini mükemmelleştirdiği savının, bir söylemi beslemesi ve bir düşünce zincirini üretmesi açısından incelenmeye değer olduğuna inanıyorum. Zira âşık olanı benzettiğimiz göz kusuruna sahip insan tipi, atfedilen tüm benzeyişlerin sahibi ve müsebbibidir. Takdirle karşıladığımız, doğruluğunu inanarak onayladığımız bu çeşit bir teşbihin barındırdığı birtakım etiketler olacaktır doğası gereği. Aksi halde benzetilenin özdeşleştirildiği kimi özellikler olmaksızın benzeyenle ilişkisini kurmak abes kaçardı.

Partner olarak seçtiğimiz kişinin hangi özellikleriyle bizi çarptığı, karşılaşma esnasında olup bitenler ve ilişkinin tüm aşamalarındaki iletişim tarzı bir kenara dursun, her bireyde ortak olarak nitelendirilen göz kusurlanması hali, içinde ideal bir partner hayalinin karşıdaki insanda vücut bulmasını barındırır. Yani aslında benzetilen gözü kusurlu birey gerçeklikten kopuk yaşayan, gerçeklikte kendi hayal gücünden bir şeyler atfedebileceği herhangi bir obje bulduğunda bu fırsatı genellikle değerlendiren, dış gerçeklikle örtüşmeyen fakat belki kendi dünyasında çok normal kabul ettiği bir algılama ya da tanımlamanın esasında esnekliğe yer bırakamayacak denli köşeli ve aşırı bir atfedişe tekabül ettiğini idrak edemeyen, bu yönleriyle âşık insan tipolojisine uyan bir kişiliktir. En nihayetinde aşk bitene değin; göz kusurlu insanla, gözü açılmış insan arasındaki fark bir nevi yok olmuş olur.

 

Peki ya söylem düzeyinde de olsa belli yönler atfedilen gözü kusurlu kimse âşık olursa? Bu kişiyi bu defa neye benzetmek gerekir? Yoksa yine kendi kimliğini sürdürmeye devam mı edecektir? Eğer öyleyse gözü kusurlu kimsenin âşık olup olmadığını anlamak nasıl mümkün olacaktır? Ya da belki aşk denen o kusurlayıcı hal âşık bireyi beklenenden kat kat daha fazla çarpık algıyla etrafta dolanmaya mahkûm edecektir. Bu açıdan bakınca doğrusu insanın pek de âşık olası gelmiyor. Fakat ne yalan söyleyeyim görsün ya da görmesin hiçbir tanıdığımın salt görmekle alakalı olarak aşkı yaşayışlarında bir fark gösterdiklerini gözlemlemedim. Bir fark vardıysa da bu bireysel tecrübelerden ve çift olmanın ya da olamamanın dinamiklerinden ileri geliyordu.

 

Bilmem yukarıdaki düşünce şeklim size de komik geldi mi? Ben fikir zincirim için sözcük seçerken eğleniyor olduğumu farkettim. Bize kendimizi, anlamlandırdıklarımızı ifade ederken müthiş bir kolaylık sağlayan dil, şekillenirken nasıl da kalıplara dökülüyor, esnekliği belli bir baskın topluluğun zihniyetiyle kaplanıyor, çok tüketilen bir modanın drajeleriyle süsleniyor? Sonra biz bütün ürettiklerimizi insanlığın hayata ilk ahdi gibi kabul ediyor, bağrımıza basıyoruz. Ve hatta bu kaplamalar bizim kimliğimizi ötekileştiriyor olsa bile, kompleksli olmadığımızı kanıtlamak için ne mütğiş bir çabaya giriyoruz da etiketli benzetmeleri ağzımıza sakız ediyoruz. Oysaki herkes kadar bizim de, üretip aktardığımız dille yüzleşip hesaplaşmaya ihtiyacımız var.

 

 Yüzleşmek kullanmayı bırakıp yüz çevirmekten başka bir şeydir. Yüzleşmek, anlamı ve anlamı var eden tespit edilebilen tüm mekanizmaları farketmek, açıklamaktır. Yüzleşmek yeni bir anlam inşası sürecine gebe olmaktır. Yüzleşmek hüsranla arınmayı, devinimle üretimi peş peşe yaşamak demektir. Ve son olarak da yüzleşmek göz kusuru olanların aşka gelmesidir.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.