Toplam Okunma 0

Siyah beyaz bir ekran, üzerinde The Fish and I yazısı beliriyor. Uzun ve dar beyaz bir tezgâhın üzerinde ayaklı yuvarlak küçük bir ayna, her biri ayrı ayrı cam bardak altlıklarında yer alan elma, sarımsak, madeni para vb nesneler, bir saksı ve bir akvaryum görüyoruz. Kamera yarıya kadar su dolu akvaryumu ve içinde yüzen balığı yakın plan gösteriyor. Omzundan aşağısını gördüğümüz bir adam, ocağın başında duruyor. Bir elini tezgâhın üzerindeki cam bardağa, diğer elini ocağın üzerindeki çaydanlığa uzatıyor ve bardağına çay dolduruyor. Sonra ocağa yaslanıp çayını içmeye başladığını görüyoruz akvaryumun arkasından. Balık da suyun içinde oradan oraya yüzüyor. Adam dönüp tezgâha çay bardağını bırakıyor ve eline tezgâhın üzerindeki plastik maşrapayı alıp musluğu açıyor ve su dolduruyor. Musluğu kapatıp, az önceki üzerinde çeşitli eşyaların durduğu tezgâhın yanına geliyor ve saksıyı sulamaya başlıyor. O sırada aniden çalan telefona dönen adamın elindeki maşrapa tezgâhın kenarındaki akvaryuma çarpıyor ve akvaryum yere düşerek kırılıyor. Kırılma sesi ile irkilen adamın büyümüş gözlerini gösteriyor kamera. Yerde cam kırıkları, su ve çırpınan balığı görüyoruz. Adam eğilip elleriyle yeri yoklamaya başlıyor. Eli cam kırıklarına değiyor. Adam daha geniş bir alanda aramaya devam ediyor, bu sırada bir mazgal deliği görünüyor. Adamın eli bu deliğe denk gelince bir an duruyor ve sonra mazgalın içindeki suyun aşağı akmasını sağlayan delikli kapağı kaldırıyor. Ayağa kalkıp gömleğinin düğmelerini hızla çözmeye başlıyor. Tshirtle kalan adam tekrar yere eğilip, deliği bulup, gömleği ile deliği tıkamaya çalışıyor. Adamı musluğun başında büyük bir telaşla suyu açmaya çalışırken görüyoruz, elindeki maşrapaya su dolduruyor ve suyu yere döküyor. Bu işlemi birden fazla kere ve çeşitli açılardan yaparken görüyoruz. Yerdeki su seviyesi yavaş yavaş yükseliyor. Adam iki eliyle iki musluğu kapatıyor ve yavaşça yere doğru bakıyor. Dizlerinin üzerine çöküp suların içinde tekrar elleriyle bir arayışa başlıyor. Sonra dengesini kaybeder gibi olup yere suyun içine oturuyor ve öylece bakıyor, kamera yüzüne odaklanıyor. Adamın suyun içindeki elinin kenarına balığın geldiğini görüyoruz. Balık, adamın parmak uçları boyunca yüzüp elinin altına giriyor. Adamın eli tekrar hareketleniyor, ekran kararıyor ve jenerik akışını görüyoruz.

Babak Habibifar isimli İranlı bir yönetmenin 2014 yapımı The Fish and I / Balık ve Ben isimli bir kısa filmiydi bu. Linkini yazının sonuna eklediğim filmin maalesef sesli betimlemesi olmadığı için yazıya betimlemeyi yaparak başlamak istedim. Filmi sosyal medyada ilk izlediğimde, telefonun çalmaya başladığı ve akvaryumun yere düştüğü sahneyle açılan daha kısa bir versiyonuna denk gelmiştim.  Kırılan akvaryumdan yere düşen balığı eğilerek elleriyle aramaya başlayan adamın kör olduğunu fark etmemle “ahhh yeteri kadar kısa sürede bulamayacak ve balık ölecek” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonrasında karakterin bulduğu çözümünse beni bir anda hem çok şaşırtıp hem de rahatlattığını.

 

Tam da o günlerde yine aynı sosyal medya platformunda geçen ay dergide de yer verildiği üzere bir gazetecinin sesli kitaplarla ilgili yazdıkları düşüverdi önüme. Şöyle diyordu: “Kitap dinlemek için değildir, okumak içindir. Sesli kitap sadece edebi anlamda belli ölçüde fikir verir. Okuma eylemi kişiseldir, dinlemek yerini alamaz. Kimse kendini aldatmasın!”

 

Bir şeyin tek bir doğrusu, tek bir şekli,  tek bir yöntemi olduğuna şartlandırıldığınızda kör bir adamın yerde çırpınan bir balığı bulamayacağına veya okuma eyleminin yalnızca görerek yapılabileceğine inandırıyorsunuz kendinizi. Veya körlerin asla matematik öğrenemeyeceğinden ya da yalnızca çağrı merkezlerinde çalışabileceğinden emin oluyorsunuz, öyle ki, kimse sizi ikna edemiyor. İddianızın aksini ispatlayan kanlı canlı insanlar bile.  Örnekleri farklı alanlardan da verebiliriz.  Mesela “Aile anne, baba ve çocuktan oluşan en küçük toplumsal yapıdır” tanımıyla büyümüşseniz sadece anne-çocuk ya da dede-anneanne-torun veyahut teyze-yeğenin de aile olabileceğini idrak edemiyorsunuz. Çünkü size öyle öğretilmemiştir, siz öyle değilsinizdir veya siz onu öyle yapmıyorsunuzdur. Ama ne kadar şanslıyız ki hayatta öğrenmek için yalnızca deneyim değil bazen düşünen bir akıl ve samimi bir anlama isteği de yetiyor. Bunu da bize bazen bir film bazen kitaplar fark ettiriyor. Kısacası siz “film değildir o” diyenlere inat sesli betimlemeli film izlemeye ve “kendinizi kandırıyorsunuz” diyenlere de inat sesli kitap okumaya devam edin.

 

Kısa filmin Youtube adresi şöyle:

https://www.youtube.com/watch?v=C1orjmtBNao


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.