Toplam Okunma 0
Beyaz bir fon üzerine kalemle çizilmiş bir kadın resmi… Uzun dağınık saçlı, kalkık burunlu, ince ve uzun yüzlü kadın gözleri kapalı bir şekilde kafası dik bir şekilde duruyor.

Ben kadın. Siz, tarih boyu beni yanlış anlayan ya da anlamak istemeyenler; size kendimi anlatmaya geldim.

 

İlk çağları incelediniz. Dediniz ki avcı/toplayıcı toplum vardı. Erkek kahraman, elinde silah avlanmaya gider; kadın mağarasında oturur onu beklerdi. Peki, siz o mağaraları ne sandınız? Kapısı çelikten, dört duvarı örülmüş, içi sıcacık, dayalı döşeli, sıcak suyu musluğunda, fazladan kalan eti dolabında bir saray yavrusu mu? Siz mağarada keyif yaptığımı sananlar; ben erkekler kadar hatta belki onlardan daha fazla avcıydım. Benim mağaramın kapısı, örülmüş duvarı, içinde sobası, her tür eşyası yoktu. Çoğu zaman bir kaya oyuğu çoğu zaman bir ağaç dalının tepesiydi. Elimde baltam, kucağımda bebeğimle kalıyordum o yuvalarda. Bugün dünyanın keyfini sürüyorsanız, benim insan olarak görülüp, erkeklerle omuz omuza vermem sayesindedir. Bir de unutmadan söyleyeyim, o dönemlerde ben ikinci sınıf insan görülmezdim.

 

 Mağaramızda, toplumsal hayatta, kısacası yaşamın her anında biz eşittik. Ben doğanın simgesiydim. Doğurganlığı temsil eder, bolluğu bereketi getirirdim. Anne olsam da olmasam da anaydım. Kutsaldım ve eşimi, evladımı kutsadığıma inanılırdı. Benim dünyayı güzelleştirdiğim, zarifleştirdiğim, var ettiğim düşünülür, öyle hissettirilirdim. Ama yüreğimdeki merhametle, bugün sizin kadınlarınıza yaptığınız şeylerin hiçbirisini bir erkeğe yapmayı düşünmedim. Çünkü ben bir insandım. Neyse ki son dönemlerde daha sağduyulu 

araştırmacılar çıktı da öğrendiniz bu gerçekleri.

 

Sonra yerleşik hayata geçtik. Hayvan baktık, tarla ektik. İnsan gücü önemliydi. Elbette ki ezilen, üzülen hemcinslerim oldu. Vardı yine düşüncesiz atalarınız. Çocuk doğuramadım diye bir başka hemcinsimi alıp getiren; kocamın annesi diye üstümde her türlü tahakkümü kuran, elim ayağım tutmuyor, gözüm görmüyor diye beni dışlayan. Ama insan atalarınız da vardı. Beni kendileriyle eşit gören, fikrimi almaktan sözümü dinlemekten çekinmeyen. Hatta onlar sayesinde beylik de yaptım imparatorluk da. Emeğimi kattım emeklerine, sürdüm tarlamı, 

topladım ekinimi; büyüttüm hem hayvanımı hem çocuğumu.

 

Geldi dünya sanayi devrimine; bir makineleşme telaşıdır başladı. Elbet gelişmeli insanlık ama bu gelişimle bir de normal kavramı attınız ortaya. “Sağlıklı” ve gücü kuvveti yerinde erkeği “normal” kabul ettiniz. Ona üstünlük verip, dediği dedik hale getirdiniz. Beni sömürdü, insanlığımı hiçe saydı, yaşama hakkımı bile sorgusuz sualsiz aldı elimden. Hakkıdır kabul ettiniz; çocuğunu dövdü, “Sahibidir yapar” dediniz; o bizim kralımız, iş dışında keyfi yerinde olsun ki emeğini sonuna kadar kullanalım diye düşündünüz. 

 

Sizi dünyaya getirip bin bir emekle büyüten annelerinizi, yüreğinizi verdiğiniz sevgililerinizi yok sayıp emeklerini değersizleştirdiniz. Hem soyun devamını istediniz hem doğurganlığa hastalık dediniz. Doğurganlığımı kullanıp kullanmama tercihini bana bırakmadınız; çocuk sahibi olamadıysam ya da olmayı tercih etmediysem kadın gözüyle bile bakmadınız. 

 

Kadınım diye beni çalıştırmadınız ya da çok ucuz işgücü diye emeğimi sömürdünüz. Yeteneğime ve zekâma hiç değer vermeden kendi istediğiniz işi lütuf gibi önüme sundunuz. Görmüyorum, duymuyorum, yürüyemiyorum ya da konuşamıyorum diye beni insan olarak bile görmediniz; her türlü haktan mahrum ettiniz. 

 

Bu dönemin oluşturduğu sınıf yapısı içinde, üst sınıfa mensup hemcinslerim de tıpkı sizin gibi davrandılar bana. En küçük insanı hatamda erkeklerine dövdürmekten, hatta canımı alıp, hayatıma son vermekten hiç çekinmediler; onlarla aynı kıyafetleri giymeme aynı yemeklerden yememe aynı ortamlarda bulunmama izin vermediler.

 

Sanayi devriminden sonra kadınlar direne direne haklarını kazandı ama siz gerçek eşitliğe inanmayanlar, göstermelik inandınız kadın haklarına da. Ne zaman ki oy toplayacaksınız, aklınıza geldim. Ne zaman ki güzelliğimle hava atacaktınız, yanınıza çağırdınız. Ne zaman ki size prestij kazandıracaktım, “Benimle ol” dediniz. Ama hep istediniz ki aklımı kullanmayayım, sizin uygun gördüğünüz rolü oynayayım başkaca bir şey istemeyeyim. 

 

“Falanca işi yapmak istiyorum” dedim, “Ama sen kadınsın” dediniz. Diplomamı alıp geldim, “Ama sen körsün/sağırsın/otistiksin bu işi yapamazsın ki üstelik de kadınsın” dediniz. Güzellik kriterleri diye bir şey uydurup, bedenimi ve yüzümü tek tipleştirmeye çalıştınız. Sizin kriterleriniz dışında kaldıysam hemen ötekileştirdiniz.

 

 Ya siz hemcinslerim, kilomla, boyumla, yüzümün görünüşüyle kısacası tüm fiziksel özelliklerimle beni dışlamaktan çekinmediniz. Yeti farkım vardı ve iki kez ayrımcılığa uğruyordum ama bir kez bile gelip, “Haydi güçlerimizi birleştirelim, ötekileştirilen hepimiziz” demediniz. Rahat geldi toplumsal kriterlere uygun sınırlar içinde kalmak; konforlu koltuklarınızda otururken “Kadın hakları önemlidir” diye bağırıp sonra sizi o koltuklara oturtanlardan alkış almak.

 

Ben iki yaşında, oyuncak bebeğimle oynarken tecavüze uğradım; bebekliğimi, bebeğimi elimden alanlar takım elbise giydi diye iyi insan olup indirim aldı. Ben on yaşında evcilik oynarken kendimden yirmi yaş büyük adamın gelini oldum; “Çocuk geline karşıyız” diye televizyon ekranından bağırırken, “On yaşında kız çocuğu evlendirilebilir” açıklamaları yaptırdınız arka planda. Zihinsel yapım sizden farklı diye hiç çekinmeden cinsel suçların mağduru yaptınız; anlaşıldığında yaptığınız iş, “Zaten aklı yok onun. Dediği de doğru değil” diye kendinizi savunmaktan çekinmediniz. 

 

Görmüyorum/konuşamıyorum/yürüyemiyorum diye beni kadın olarak bile görmediniz.  Eğitimimi, yeteneklerimi, zekâmı hiçe saydınız. Toplumsal hayatta yer vermek istemediniz; eşliğimi anneliğimi sorguladınız, eşit ve insanca yaşamak için ortaya koyduğum taleplerimi türlü bahanelerle hep ötelediniz. Engelli kadınım ve iki kez ayrımcılığa uğruyorum. Ama şunu sakın unutmayın, genlerimi ilkçağ atalarımdan alıyorum. Benim savaş baltam hep elimde; ben kadınım, bu toplumun yarısıyım, aldığınız nefesin yarı kaynağı, yediğiniz yemeğin, giydiğiniz kıyafetin mimarıyım. Ben güçlüyüm, hayat verenim. Üzüldüğünüzde sığındığınız göğüs, sevdiğinizde sarıldığınız yüreğim. Bunları sakın unutmayın. 

 

Ben olmazsam, siz de olamazsınız; yok olur gider geleceğimiz. Yaşanabilir bir dünya, aydınlık yarınlar için birlikte kucaklayalım hayatı, inanalım eşitliğe, bakın nasıl farklı doğacak güneş, nasıl farklı parlayacak yıldızlar.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.