Bu ay size küçük bir çocuğun zihninden dökülen biraz komik ama daha çok çarpıcı bir durumu anlatacağım. Yakın bir aile dostumuzun bebeği, detaylarına çok da hakim olmadığım bir hastalıkla dünyaya gelmişti. Bu hastalık nedeniyle bazı organları beklendiği gibi çalışmıyordu ve bu durum da onun çişini yapmasına engel oluyordu. Henüz küçücük bir bebekken pipisine sonda takıldı. Neyseki bu geçici bir durumdu. Birkaç yıl sürecek olan tedaviler sonuç verirse her şey normale dönebilecekti. Küçük dostumuz üç yaşına geldiğinde beklenen güzel haber de geldi. Doktorlar artık sondanın çıkarılabileceğini, rahat rahat çişini yapabileceğini söylediler. Bu müjdeli haberi benimle paylaşmak isteyen çocuk heyecanla şöyle dedi: “Teyze, biliyor musun artık sonda olmayacak. Sonra çiş de bitecek!”
Kısa bir şaşkınlığın ardından gülmekten kendimizi alamadık. Annesi hemen düzeltti tabii, “Yok, çiş devam edecek oğlum. Sen de herkes gibi çişini tuvalete yapacaksın bundan sonra.”
Çocuk çiş denen şeyi de hastalığın bir parçası olarak algılamış ve tedavi sonucunda çiş yapmaktan da kurtulacağını zannetmiş. Çocuktur, zannedebilir. Burada düşündürücü olan, neyin hastalık ya da sorun olduğuna neye göre karar veriyoruz? Minik dostumuzun kafasında kurduğu gibi çiş yapıyor olmak bir sorun olamaz mı? Biz çocuğa dedik ki, “Çiş yapmak bir sorun değildir, hatta iyi bir şeydir, herkes çiş yapıyor.” Evet, doğru da dedik. Ama neden çiş yapmak bir sorun değil? Çünkü herkes yapıyor. Çünkü bizim doğamız böyle. Ama başka türlü olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Tamam bir boşaltım sistemine ihtiyacımız var ama olmayabilirdi de. Yemek yememize, su içmemize gerek olmayan, söz gelimi yalnızca oksijenle beslenebilen bir organizma olabilirdik. Boşaltıma hiç gerek olmayabilirdi veya başka bir yolla bu boşaltım sağlanabiliyor olabilirdi.
Şöyle bir durup düşündüğümüzde tuvalet ihtiyacı son derece konforsuz ve sıkıntılı bir durum. Hepimizin başına gelmiştir, olmadık bir yerde sıkışmışızdır, hiç istemesek de çok pis bir tuvalete girmek zorunda kalmışızdır…
Şimdi büyük çoğunluğun tuvalet diye bir ihtiyacının olmadığını ve sadece sizin böyle bir durumunuz olduğunu düşünün. Azınlıkta olduğunuz için bugünkü tuvalet, kanalizasyon, sifon vb. sistemler de olmamış olacak haliyle. Herkesin üreme ve cinsellik için kullandığı organından siz bir sıvı akıtmak zorundasınız, hem de günde defalarca kez. Üstelik pis de kokuyor. Hele bir de aynı şeyi kaka için düşünün. Mahrem alanlarından sürekli dışarıya pis şeyler çıkaran birisiniz. Ve çevrede bu durumdaki tek kişisiniz. Bunun adı bir hastalık ya da engellilik hali olur muydu? Kesin olurdu.
Düşünsenize dramı. Güzel bir bahar akşamı arkadaşlarınızla oturmuş bira içiyorsunuz. Ortamda hoşlandığınız kişi de var. Ama sizin neredeyse her yarım saatte bir oradan uzaklaşıp kimsenin görmediği bir yerde giysinizi sıyırıp vücudunuzdan çıkan pis kokulu sıvıyı dışarı atmanız gerekiyor. Kimsenin böyle bir ihtiyacı olmadığı için çevrede bugün bizim tuvalet dediğimiz küçük kabinler de yok. Evinizde bir sistem kurmuş olabilirsiniz ama dışarı çıkmanız gerektiğinde kırk kere düşünürsünüz artık. Uzun yola gidebilir misiniz mesela? Uçaktasınız, tuvalet yok. Otobüstesiniz, ihtiyaç molası vermiyor. Hadi evden çıkmadan bez taksanız nerede değiştireceksiniz? Bir de bunun utandırılma, ayıplanma boyutları var. Gittiğiniz yerlerde kullanmak üzere tuvalet talep etseniz diyecekler ki, “Sen dışarı çıkmasan daha iyi. Senin için çok zor. Sen engellisin. Keşke bir tedavisi olsa…”
Gerçekten de çiş ve kaka yapıyor olmak çok zor. Çok ama çok acıklı bir durum. Belki de insanın başına gelebilecek en kötü durumlardan biri. Nasıl mutlu ve rahat bir yaşam sürülebilir ki bu şartlarda. Belki de intihar ederdiniz ha?
Neyse hadi rahatlayın, sorun yok. Çünkü herkes böyle. Lanet olası çoğunluktan biriyiz. Bu örnek de bize gösteriyor ki hastalık ya da sakatlık adını verdiğimiz şeyler aslında azınlık yada farklı olmaktan başka bir şey değil.