Toplam Okunma 0
Beyaz bir fon üzerinde, kenarları ahşap rengi olan bir sürü çerçeve, üstte bir öbek, alt sağ ve solda birer öbek halinde duruyorlar. Çerçevelerin hepsinin içi boş.

Geldik yine bir Engelliler Haftasına. Eh, kutlamalar son hız devam ederken ben eksik kalmayayım ve dergimizin sayfalarından yapayım kutlamalarımı.

 

Sayın yerel yöneticiler, “engelli yaşam merkezi” adı altında kuruluşlar açıp bir de büyük çabalarla oralara servisler tahsis ediyorsunuz. Sonra da yeteneğine, yaşam becerilerine, yapabileceklerine bakmadan sadece yeti farkı var diye, gelen tüm herkesi buralara kabul edip güzel imkanlar sunduğunuzu iddia ediyorsunuz. Üstelik bununla da yetinmiyor, o insanların aileleriyle ağlayıp “Bak, bu kolyeyi senin kız yaptı. Lise mezunu ama okusa ne olacaktı? İşte burada boncuk diziyor. Bunu Mayıs’taki sergide satarız. Harçlığını da çıkarır. Hem kendi para kazanmış olur, fena mı?” diyorsunuz ya. Sonra da Mayıs ve Aralık aylarında gözleriniz dola dola bu merkezlerce hazırlanan gösterilere gidiyor, sadece halk oyunlarından, incik boncuk dizerek yapılan eserlerden oluşan gösterileri izleyip hatta bir de salon tahsis edip dünyanın sekizinci harikalarıymış gibi o ürünleri sergiliyorsunuz. Hangisinden başlasam ki engellerinizi saymaya, mesela beton gibi bir önyargı, düşünme, algılama, farklı bakış açısı, dar kafalılık. Daha da uzar gider bu liste. O nedenle, biz sizin engelliler haftanızı kutlarız. Zira bu engeller aşılmaz, o nedenle de bunlara “yeti farkı” diyemiyorum.

 

Sayın her kademede görev yapan okul müdürleri, sizleri nasıl unuturum. Okulunuza yeti farkı olan bir öğrenci geldiğinde, “Ama bizde bu çocuğa yetebilecek bir öğretmen yok” cümlesiyle başlayan en nazik reddedişten “Kardeşim, senin çocuğun sakat. Ben onu buradaki çocukların arasına nasıl alayım? Buraya alayım da bu çocukların psikolojisini mi bozayım?” cümlesine kadar giden, ki bu cümle tarafımca bizzat bir okul müdürünün ağzından duyulmuştur, en kaba itiraza kadar yapmaktan çekinmezsiniz. Ama her Mayıs ve Aralık ayında, bağlı olduğunuz milli eğitim müdürüne yaranabilmek için öğrencilerinizin gözlerini bağlar, ellerine koltuk değneği verir, tekerlekli sandalyeye oturtup yalakalık yapmaya çalışırsınız. Eh, bu durumda engelliler haftası kutlanacak olan sizlersiniz. Okulunuza gelen tazecik bir beyne “Nasıl katkı verebilirim?” diye düşünemediğiniz için. Hasbelkader okulunuza kaydolmuş yeti farklı bir öğrenciyi, tüm okul etkinliklerinden ve hatta mümkünse tüm derslerden muaf tutmak yerine “Nasıl erişilebilirlik çözümü bulabilirim?” diye sorgulayamadığınız için engelliler haftanız kutlu olsun. Zira burada da yeti farkından söz edilemez.

 

Şehir ulaşımından sorumlu sayın yetkililer, işlettiğiniz otobüslere, tramvay ve metrolara tekerlekli sandalye kullanıcıları binemezken; körler hangi otobüsün geldiğini öğrenebilmek için durakta insan ararken; ineceği durağı şoför dahil herkese sormak zorunda kalıp yine de istediği yerde inemezken; maliyeti çok yüksek diye yaptırmadığınız bariyerler yüzünden insanlar metro raylarında can verirken; her Mayıs ve Aralık ayında, “En önce kutlama mesajını ben atmalıyım. Atmalıyım ki başta başkan olmak üzere ne kadar duyarlı olduğumu herkese anlatmalıyım” diye düşünüyorsunuz ya, sizin engelliler haftanız en büyük kutlu olsun. Zira yaşam hakkı maliyetini hesaplayacak bir zihinden, ulaşım hakkının önemini anlayabilecek algı yeteneğinden, sizlere defalarca bazen bağıra bağıra bazen sakin sakin sunduğumuz erişilebilirlik çözümlerini hayata geçirecek yetenekten yoksunsunuz. Eh, tüm bunlarla yaşamak çok zor olmalı.

 

Sayın ülke yöneticileri; biz olmadan bizim için çıkardığınız yasal düzenlemelerle küçücük bir çocuğun ileride hangi mesleği yapabileceğine karar verme yetkisini o çocuktan alıp tıp doktorlarına veriyorsunuz. Üniversite eğitimini tamamlayan bir yetişkinin eğitimini aldığı mesleği yürütebilmesi için o mesleğe yeterli olduğuna dair rapor istiyorsunuz. Ortez, protez, işitme cihazı ya da benzeri bir kolaylaştırıcı ile hayata dahil olabilecek insanlara “Evinde otur, ne işin var sokaklarda?” diyor; erişilebilirliğe ilişkin önlemleri, her gelen baskı ile bir başka bahara erteliyorsunuz. Ama her Mayıs ve Aralık ayında “Engelli kardeşlerimizi çok seviyoruz. Onların varlığı bizim için bir imtihan. İyi ki varlar. Haydi bakalım, şimdi de hayırsever yurttaşlarımızın bağışlarıyla alınan tekerlekli sandalyeleri, koltuk değneklerini dağıtalım” diyerek şov yapmaya kalkıyorsunuz. Sizin engelliler haftanızı kutlamaya ne sözcükler yeter ne de bu sayfalar. Sözüm ona iyilik yaptığını sanıp baş okşayan elleriniz çözüm için gerekli imzaları atamıyor ya, kendi sesinizden başkasını duymayan kulaklarınız tüm çözüm önerilerimize kapalı ya, yaşanan tüm aksaklıkları inatla fark etmiyor, algılamıyorsunuz ya, sizin engelliler haftanız sonsuz kutlu olsun.

 

Haftasını kutlamayı unuttuğum başta “kör” diye meslektaşının imzasını bile sorgulayan noterler ve savcılar, normalin dışında diye sınıfına öğrenci kabul etmeyen öğretmenler, yeti farkı var diye hastasını muhatap almayan doktorlar, kendi kalıplarının dışında diye insanları eğitim aldıkları alanlarda istihdam etmeyen işverenler, sunduğu mal ve hizmette erişilebilirliği hiç umursamayan mal ve hizmet üreticileri hepinizin engelliler haftası kutlu olsun. Unuttuklarım varsa da lütfen kusura bakmasınlar. Bol bol kutlama dağıttım; siz de artık paylaşmayı, yetinmeyi öğrenin canım. İdare ediverin işte. Eee! Zor olmuyor mu böyle? Bir tedavisi yok mu? Gitmiyor musunuz doktora falan? Neyse üzülmeyin, tıp her geçen gün gelişiyor, sizin için de bir çözüm bulabileceğini ümit ediyorum. Ne yapalım, hepimiz sizin gibi bir engelli adayı değiliz. Zira bizim kafalarımız farklı çalışıyor. Neyse tıp bulamazsa da biz bulacağız sizin çarenizi.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.