“Falanca durağa şimdi geliriz, göğe bakalım.” Her zaman birlikte gülebiliriz. Duraklar gelir, otobüse bineriz, ineriz… Hayat akarken biz birlikte, yan yana olarak da olmadan da göğe bakarız. Hayatlarımızı birleştirmeyi kutladığımız bir düğünümüz oldu. Hatta düğünlerimiz… Bu satırlardan birinci yıldönümümüzde size eşim Hasan’la birlikte sesleniyoruz.
“Düğün bu dergide ne alaka?” derseniz, bu dergi hayatın her yönünü içerebiliyorsa bir düğünü de içermeli 3E’nin hakkını veren ve veremeyen yanlarıyla… Madem bir Ankara’da, bir İzmir’de iki kocaman düğün yapıyoruz ve konuklarımızın mutluluğumuzu paylaşmasını, düğünden memnun ayrılmasını istiyoruz, o halde herkesi düşünmeliydik. Elimizde düğünün görsel detaylarına dair pek çok örnek vardı. Dünya kadar örneği yakınlarımızın betimleme desteğiyle anlayıp fırsat olduğunda dokunarak anlayıp düğünümüzü kurguladık. Tabii hangi esnada hangi müziklerin çalacağını da ince ince belirledik.
Şimdi bunun içinde körlüğe özgü veya körlerin erişimi için dönüştürmeye çalıştıklarımızdan bahsedeceğiz. Öncelikle Ankara’daki ilk düğünde gelini alıp düğün salonuna gitmekle başlıyor. Açıkçası burası için düşündüğümüz bir erişilebilirlik çalışması olmamıştı. Aşağıda bando ekibi icradayken ve konuklar varken biz Hasan’la apartmanın kapısından çıktık. Biraz sonradan öğrendiğimize göre bazı kör arkadaşlarımızın havada bastonları ile oluşturdukları çatı içerisinden geçmişiz kapıdan çıkınca. Bir yakınımızın şu yorumu, durumu gayet iyi özetliyor: “Aklıma bir anda geldi ve bulabildiğim görme engellileri yönlendirdim. Hepsi çok mutlu oldular çünkü kendilerinden bir şey buldular.” Hakikaten tam da böyle.
Biraz takvimi geri sarıyoruz. Özenle hazırlandığımız bir dans ile çıkmak istedik konuklarımızın karşısına. Bunun için salona ve sahneye önce biz hakim olmalıydık. Örneğin salonda gelin ve damadın önünde dans etmesi için kurgulanmış çiçekler, yapraklar ve ihtişamlı bir ışıklandırmadan oluşan bir alan vardı. Fotoğraf çekimlerinde de arkamızda buranın gözükmesi güzel olurdu. Ayrıca dansımızı sergilemek için bir alanı referans almalıydık. Bunun için tıpkı golbol maçlarında olduğu gibi bir bant sistemi oluşturalım ve bu alanı belirtelim dedik. Tabii giydiğimiz ayakkabıların altı spor ayakkabılarına göre biraz daha kalın veya topuklu olduğundan bant yerine ince bir kabloyu yere çember şeklinde bantlamayı tercih ettik. Peki, biz merdivenden inip bir süre sandalyelerin arasında düz yürüyüp sahneye geldiğimiz, hatta gelin çiçeğini bırakmak için döneceğimiz nedimenin yerini nasıl saptayacaktık? Bunun için de yürürken hissedebileceğimiz aynı kablo ve banttan oluşan sistemi düz çizgi olarak hazırladık. Yani harika dansımızda bağımsız ve doğru biçimde yürümemiz üstün yeteneklerimizden değil, basit çözümlerimizden kaynaklandı. Aynısını elbette İzmir düğünümüz için de yaptık. Oradaki ortam için yalnızca eşkenar dörtgen şeklinde bir işarete ihtiyacımız oldu.
Daha geriye gidersek bu işin düğün slaytı, düğün salonunun genel hali, önceden nasıl olduğunu bildiğimiz sahneye çıkışımız ve dansımız vardı. Bunlar için betimleme metinleri oluşturduk. Düğünlerimiz öncesinde bir salon görevlisi ve yakınlarımızdan grubu takip edecek kişiler belirledik. Düğünümüze birkaç gün kala davetiyemizi ilettiğimiz herkese bir betimleme WhatsApp grubu oluşturacağımız ve bu gruba yalnızca betimleme metinlerinin gönderileceği bilgilerini ve grubun katılım bağlantısını gönderdik. İhtiyaç duyan pek çok görme engelli kişi gruba katıldı. Her iki düğün için de aynı grubu kullandık. İlk düğüne gelenlerin düğün sonrasında çıkacağını düşünmüştük ama grubumuz hala açık, hala katılımcıların neredeyse hepsi duruyor. Sanırız hoş bir anı olarak tutuluyor ya da unuttular…
Bu gruba önceden belirlediğimiz kişiler, önceden belirlenmiş hazır betimleme metinlerini zamanı gelince gönderdi. Anlık betimleme metinlerini ise yine düğün sırasında gönderdi. Bazı betimlemeler hem bizim sonradan baktığımıza hem de arkadaşlarımızdan gelen dönütlere göre oldukça yerinde, görsel detayları içeren metinlerdi. Bazıları ise “Gelinle damat şimdi konuklarla oynuyor” gibi görsel detay içermeyen metinler oldu. Yine de o anda “Masada mıyız, sahnede miyiz?” sorusuna cevap olabilecek ama kısıtlı bir betimlemedir.
Gelelim düğünlerin sonundaki gelinin gelin çiçeğiyle ve damadın papyonuyla dans ettiği, genellikle gençlerinse bunları müzik sonuna doğru yakalamaya çalıştığı sıraya. Burası da oldukça görseldi. Biz nerede dans ediyoruz, çiçeği veya papyonu ne zaman atıyoruz ve ne tarafa doğru? Bunun için çiçek ve papyona golbol topunun içindeki zillerden bağladık. Biz salladıkça ses yapıyorlardı ancak müzikte duyulamayacaktı. Bu nedenle de her iki düğünün görevlileriyle anlaştık, müziği birkaç kez kısacaklar ve o esnada zilin sesi net bir şekilde duyulacaktı. Örneğin gelinin çiçeği atar gibi yapıp vazgeçmesini de bu boşluk anlarında yaptık. Bizim için de müziğin kısıldığı anlar; etrafımıza doluşmuş insanların seslerini, “Buraya at” gibi bağırışlarını duyduğumuz ve böylece arkadaşlarımızla etkileşimde olabileceğimiz zamanlar oldu. Boşlukların en sonuncusunda da çiçeği ve papyonu attık. Tabii bunlar ayrı zamanlarda oldu. Önce Şeyma’nın, sonra Hasan’ın dansı gibi.
İlk düğünümüzün içinde kına gecesi konsepti de vardı buna ayrılmış bir zaman içinde. İkincisinde ise nikah. Nikahımızda ben Braille noktaları ile “Evet” demiştim önce. Bu sırada pek çok insan beni anlamıştı; alkışlar, ıslıklar ve tezahüratla eşlik etmişti. Bir kısım da belki tahmin edip belki salt dahil olmak için katılmıştı. Bu eğlenceli fikri aylar öncesinde bir canım arkadaşımla bulmuştuk.
Böylece düğünlerimiz geldi geçti, üzerinden de bir yıl geçti. Erişilebilirlik detaylarını düşünmek ve çözümler üretmeye çalışmak harika, heyecan verici bir histi. Hala hoşlukla anıyoruz. Çevremizden gelen yorumlar da bize çok iyi geldi. Bir yöntem denemiştik ve çıkış noktası da, sonuçları da gayet iyiydi. Geliştirilebilecek yanları elbette vardı. Hatta mutlulukla ve bir kültürel gerçeği derinlemesine hissettiren bir yorumu oldu bir dostumuzun. Dedi ki; “Kendi düğünüme bile bu kadar hakim olmamıştım…” İstedik ki başka düğünlerde veya düğünler de olduğu gibi görselliğin tam merkezde olduğu organizasyonlarda erişilebilirlik çabası çoğalsın, bizim deneyimimiz de bir örnek olarak hem zihinlerde hem de bu satırlarda dursun…