Mart ayının damgası denilebilecek bir gün Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bu sebeple geçtiğimiz ay daha bir iştahla ele almaya başlamıştım aslında bu ay sizin için değerlendireceğim filmi. ABD'de kadın mücadelesinin simge isimlerinden birinin gerçek yaşam öyküsünden hareketle ortaya çıkan bir film söz konusu olan. Adı: Eşitlik Savaşçısı.
Özgün adı On the Basis of Sex olan film 2018 ABD yapımı. Biyografi, dram ve tarih olarak kategorilendirilen filmin senaryosunu bizzat Ruth Bader Ginsburg’ün yeğeni Daniel Stiepleman yazmış. Yönetmenliğini Amerika’nın önde gelen kadın yönetmenlerinden biri olan Mimi Leder'in yaptığı filmin yapımcısı Robert W. Cort, Betsy Danbury ve Jonathan King. Müziklerde besteci olarak Mychael Danna; sanatçı olarak ise Kesha Tema isimlerini görüyoruz. Oyuncular ve filmdeki rolleri şu şekilde: Felicity Jones (Ruth Bader Ginsburg), Armie Hammer (Martin Ginsburg), Justin Theroux (Mel Wulf), Kathy Bates (Dorothy Kenyon), Sam Waterston (Erwin Griswold), Stephen Root (Professor Brown), Jack Reynor (Jim bozarth), Cailee Spaeny (Jane Ginsburg), Chris Mulkey (Charles Moritz).
Film kimileri tarafından çok beğenilmiş, kimileri ise ortalama kalitede bulmuş. İMDB'de 7.1; Sinemalar.com'da 6.6; Beyazperde'de ise üyelerde 3.4, basın eleştirilerinde 3.0 puan almış. Ben bazı izleyicilerin aksine filmi izlerken sıkılmadım. Ortalamanın üstünde beğendim diyebilirim.
Konusunu çeşitli sitelerden alıntılarla şöyle özetleyebilirim: Filmde, erkek egemen hukuk dünyasında kadın haklarını savunan bir avukatın zorlu mücadelesi gözler önüne seriliyor. Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1950’de ilk olarak kadın öğrenci kabul etmeye başlar. 1956 yılında Ruth Bader Ginsburg fakülteye başlayan dokuz kadından biridir. Genç avukat Ruth, kendisi gibi avukat olan eşi Martin ile birlikte bir vergi davası üzerinde çalışmaktadır. Davanın konusu, yasalara göre hasta yakınlarına bakan kadınların vergi muafiyetinden yararlanabilmelerine rağmen hasta annesine bakmakta olan bir erkeğin vergiden muaf tutulmamasıdır. Erkek aleyhine de olsa cinsiyet eşitsizliğinin kabul edilemez olduğunu düşünen Ruth, bu durumu değiştirmek için harekete geçecektir. Ayrıca Ruth, önlerindeki davayı bir fırsat olarak görmekte ve mahkemeden çıkacak emsal kararı kadınların aleyhine düzenlenen, o dönem için ABD’de sayıları yaklaşık yüz seksen tane olan yasalara savaş açmak için kullanmayı planlamaktadır. Hayatın birçok alanında hak eşitsizliği ile karşılaşan Ruth, Anayasa Mahkemesi’nin uyguladığı bir cinsel eşitsizlik kararını da bozdurmaya çalışmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında çığır açacak olan davada genç avukatın en büyük destekçisi ise kocası Marty’dir. Film, genel olarak dava sürecine odaklansa da ana karakterin özel hayatında yaşadığı zorlukları da izleyiciye aktarmaktadır. Özetle filmde, insan hakları savunucu Ruth Bader Ginsburg’ün hayat hikayesinin yanı sıra kadın hakları için verdiği mücadele ele alınmaktadır. Yüz yıllar boyunca kitlelerin hafızasına yer etmiş, kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerini yıkmayı hedefleyen insanların çabası sergilenmektedir. ABD tarihinde başkana bile meydan okuyabilen Yüksek Yargıç statüsüne erişmiş ikinci kadın olan Ruth’un 1950’lerden başlayıp 70’lere dek gelen hikâyesi bu... Filmde en azından Amerikan tarihi içinde kadının rolü, yeri ve çağdaş haklarını kazanma serüveni tüm kilometre taşlarıyla veriliyor. Bir belgesel gibi...
Film hakkında kayda değer bilgiler edinip değerlendirme olanağı bulabileceğiniz üç ayrı bağlantı paylaşmak isterim bu noktada sizlerle. İlki yukarıdaki alıntıların birçoğunu yaptığım Hukuk Ansiklopedisi sitesi. Muhakkak okumanızı salık veririm.
İkincisi güzel bir film eleştirisi yazısı. T24’den Atilla Dorsay tarafından kaleme alınmış.
Üçüncüsü ise Hürriyet'ten Uğur Vardan'dan:
Gelelim bu yazının asıl yazılış sebebine. Tabii ki sesli betimleme değerlendirmesine. Önce her zamanki gibi betimleme emekçilerini sayalım. Sesli betimleme metin yazarı ve seslendirmeni Çiğdem Banu Yeşilırmak. Ayrıntılı altyazı çevirmeni Ecenaz Batmaz Özgören. İşaret dili çevirmeni ise Oya Tanyeri. Artık editörler olarak adlandırılan son kontrol erbapları Fulya Akbaba, Arif Emre Tiryaki ve Dolunay Ünal. Ses montajda Nisa Namazova; teknik yapımda da Yeni Gökdelen Tercüme var yine.
Bana göre sesli betimleme gün geçtikçe en azından SEBEDER betimlemelerinde kusursuz hale geliyor diyebilirim. Bu film özelinde de adeta usta elinden çıkmış gibi. Karakter, yer, zaman ve durum betimlemeleri atlanmamış. Özellikle altını çizmeliyim ki sayıları oldukça fazla olan durum betimlemeleri çok esaslı. Bu sebeple emekçilere teşekkür ve tebriklerimi sunmayı bir borç bilirim efendim. Yine de cımbızla çekerek bulduğum birkaç şeyi ve çok hoşuma giden küçük bir detayı paylaşmak isterim sizlerle.
"Ellerinde klasörleriyle tek yönde ilerleyen yirmi, yirmi beş yaş aralığındaki grubun başında gözlüklü, atmışlarında," şeklindeki betimleme cümlesinin sonunda jenerikten "and Keti Beyks" adı söyleniyor. Ardından betimleme şöyle devam ediyor. “Çantalı, kır saçlı bir adam var” "Mavi renkli, maksi etekli çantalı bir kadın," deniyor. Hemen peşi sıra "and Keti Beyks" adı tekrar söyleniyor. Muhtemelen burada bir montaj hatası var. Veyahut jenerikte bu ad bu şekilde iki kere mi yazıldı acaba?
Not: İngilizce ismi okunuşuyla yazdığımı söylememe gerek var mı bilemedim. Oyuncuları taramama rağmen kimden bahsedildiğinden ve İngilizce yazı ile telaffuz karşılaştırmasına hakim olmadığımdan doğrusuna da erişemedim. Bundan ötürü özür dilerim.
Hukuk Fakültesi’ndeki ilk tanışma dersinde Dekan şöyle söyler: “Birlikte avukat olacaksınız. Bu paylaştığınız bir ayrıcalık. Ayrıca kabul ettiğiniz bir sorumluluk.” Hemen ardı sıra gelen betimleme şöyledir: “Kumral, arkalarda oturan iki kadına baktı.” Bu cümle okunurken seslendirmen “kumral” sözcüğünden sonra virgül varmış gibi duralamaktadır da. Bu ifade bana üç ihtimali düşündürdü. Birincisi; konuşan kişinin, yani dekanın kumral olması ihtimali. Ancak bu pek olası değil. Çünkü hemen birkaç replik öncesinde oyuncu kendini tanıtmış ve fakülte dekanı olduğunu söylemişti. Sayın Yeşilırmak bence bu detayı atlamazdı. Bakan kumral eğer dekansa “kumral” olarak değil “Dekan, arkadaki iki kadına baktı” şeklinde söylerdi. İkincisi; dekanın arkalarda oturan iki kumral kadına bakması olasılığı ki bu durumda metin yazarı “kumral” sözcüğü sonrasında bence virgül koymazdı. Üçüncüsü ise “kumral” ile kast edilenin filmin başkahramanı Ruth olduğu. En mantıklı ihtimal ise bu. Nitekim bu sahneye kadar ve sonrasındaki sahnede adını henüz bilmediğimiz kahraman hep “kumral” olarak ifade edildi. Sadece bir yerde oynayan oyuncunun kim olduğu söylendi o kadar.
Ruth ile kocasının yatak odası sahnesinde Martin'i tarif ederken "Uzun yüzlü, açık kumral, renkli gözlü bir adam" diyor betimleme. Renkli gözlü neden? Mavi ya da yeşil gözlü demek daha doğru olmaz mı? Benzer bir ifade, hastane sahnesinde bir kez daha geçiyor. Bu sefer Ruth için olduğunu sanıyorum. "Renkli gözlerinde kararlı, sakin bir ifade ile kocasına bakıyor" deniyor. Bana garip geldi. “Ela gözleriyle” denilebilir mesela. Bunu örnek olarak söyledim. Ruth ela gözlü olduğu için değil. Aynı “renkli göz” ifadesi Ruth'un filmde gösterilen fakat on ikincisi olduğu söylenen iş görüşmesinde de var. İlginç! Filmin çok daha ileri sahnelerinden birinde, Ruth'un kendini yenilgiye uğramış hissettiği sahnede annesinin resmine bakar. Betimlemede bundan sonra şöyle söylenir: "İri siyah gözleriyle hazmedemiyor gibi hüzünlü çekildi" deniyor. O halde daha önceleri kullanılan “renkli göz” söylemi neydi? Martin için miydi? Ancak mesela iş görüşmesinde Martin yoktu ki. Veyahut iri siyah gözlü olan resimdeki Ruth'un annesi mi? Bilemedim.
Mahkeme salonunda Ruth kürsüye gelir. “Cıyyyk!” diye bir ses duyulur. Betimleme bence çok başarılı olarak şöyle açıklıyor durumu: "Ses düzelttiği mikrofonundan geldi." Belki işin içinde olanlar “Bu zaten belli” diye düşünebilir. Ancak bence yine de kapsayıcı olarak doğru sözcüklerle açıklanması yerinde olmuş.
Söz konusu filmin içine yedirilmiş bir anlayışa göre yaşamın değişen hızına yasalar yetişemiyor. Yetişse bile bizim gibi ülkeler için etkin yaptırım gücü olmayınca kullanılabilirliği ya hiç olmuyor ya da çok gecikmeli geliyor. Örneğin, Eşitlik Savaşçısı gibi 2018 yapımı kayda değer bu filmin eşerişimi Mart 2024'de kör, sağır ve işitme engellilerin tam erişimine ulaşıyor. Veyahut sokaklar, mimari yapılar ya da ulaşım araçlarının erişilebilirliği sürekli sürelerinin uzatılması marifetiyle bizzat yasa koyucu tarafından erteleniyor. Tüm bunlara rağmen inanıyorum, biz de tıpkı Ruth Bader Ginsburg gibi kazanacağız.
Ne diyordu ABD Temyiz Mahkemesi ahşap kaidesinde yazan cümlede:
“Sağduyu bütün hukukun ruhudur.”