Toplam Okunma 0

Hep merak etmişimdir, bir kör ile gören arasında etrafındakilere güvenebilme oranına dair bir fark var mıdır?

 

Etrafınızdaki insanlara, sizi ufak tefek şeylerde de olsa kandırmayacaklarına dair güveniyor musunuz? Çocukken oyun oynarken bir arkadaşımın hile yaptığını fark ediyordum ama pek umursamak istemiyor, bunun bir tür komplo teorisi olmasını diliyordum. Tüm oyunlarda yenilince ister istemez kabul etmek zorunda kalmıştım.

 

Ailem ya da arkadaşlarım tarafından ufak tefek, mesela çocukken yemek yemem için rahatça söylenen yalanlar beni epey düşündürüp kırmaya başlamıştı.

 

Zaten bu tür kırgınlıklar çocuklukta başlamaz mı?

 

Göz göre göre yalan söylemeleri, hatta yalanlarını anladığımda da:

“Nasıl anladın?” diye sormaları içimdeki güveni git gide eritiyordu.

 

O zamanlar nasıl anladığımı söyleyecek kadar saftım. Onlar da eksikliklerini tamamlayacak kadar uyanık.

 

Bazen şaka yapıyorlardı, ciddiye almıyor, çoğu zaman yapmak istedikleri hileleri anlıyordum. Zaten sonra da söylüyorlardı. Ne kadarını?

 

Hâlâ merak ederim. Ne kadarını?

 

Ayrıca en kötüsü, onlara güvenmemekten kaynaklanan bir korku da vardı. Bu korkuyu en çok geçen yıllarda net olarak fark edebilmiştim.

 

Bir gün görmeyen arkadaşlarımla hafta sonu geçirmek üzere bir arkadaşımızın evine gitmiştik. Kanat yiyecektik. Kanatları tepsiden alacaktık. Ben yavaş yiyen biri olduğumdan arkadaşlara sayıyla koyarsak daha iyi olacağını söylesem de bu şekilde kolaylarına gelmişti. Ben de aç kalmaktan korktuğum için kanatları ortadan alıp ikiye bölüp yemeye, her parça bitişinde bir tane almaya başladım. Hesabıma göre insanlardan yavaş yiyişimi bu şekilde kapatacaktım. O kadar çok almışım ki diğerleri aç kaldıklarını söylemişlerdi. Kendimden ilk defa o zaman şüphelenmiştim çünkü ben son derece toktum. Masayı toplarken kemiklere baktığımda en fazla benim aldığımı fark ettim.

 

Arkadaşlarıma kişisel olarak bir güvensizliğim yoktu. Uyanıklık da yapmaya çalışmıyordum. Böyle yapsam neden bunları yazayım ki?

 

Ama güvenmiyordum işte. Genel olarak güvensizdim.

 

İnsanlar benden daha hızlıydı. Benden daha çok yerlerse aç kalabilirdim…

 

Bu konuda bir örnek daha vermek istiyorum:

 

Üç hiç görmeyen ve bir az gören arkadaşla birlikte bir kafedeydik. Az gören arkadaşımız, diğer üç kişiden birini uğurlamak üzere kalkmıştı. Geride diğer görmeyen arkadaşla ikimiz kalmıştık. Biz konuşurken az gören arkadaşımızın parfümünü duyup kulak kesildim. Çok yavaşça uzağımızdaki bir sandalyeye oturup bizi dinlemeye başlamıştı. Diğer arkadaşa ayıp olmadan onun bizi ne kadar dinleyeceğini merak ettim. Konuyu önemsiz yerlerde tutarak beklemeye başladım. Bunu yaparken git gide sinirlenmeye başlıyordum çünkü hâlâ orada duruyor, bizi dinliyordu. Sonunda sustum. Ben susunca arkadaşım da susmuştu. Son derece keskin kokulu parfümüne sinsiliğin kesif kokusunu ekleyen arkadaşımız da yeni gelmiş gibi yaparak sandalyesine oturdu. Tabii ki hemen yaptığını yüzüne vurdum ve adından bahsedildiği an herkese yaptığı bu şeyi söyleyeceğimi bildirdim. İtiraz etse de birkaç konuşmadan sonra kendisini ele vermişti.

 

Bir körü kandırmak diğerlerine göre belki daha kolay olmasına, en azından birçok görenin öyle sanmalarına rağmen bence görenle görmeyen insanların güvenmemek konusunda birbirlerinden o kadar farkı yok.

 

Belki de büyük oranda onun için aldatıyorlardır insanlar, “Ya aldatılırsam” korkusuyla.

 

Ama aptal yerine konulma konusunda biz körlerin görece fazla dezavantajlı olduğunu düşünüyorum. Çok fazla aptal yerine konulduğumu hissediyorum. Bu, yanında yüksek sesle ve tane tane konuşmalarından seni devamlı gereksiz testlerle sınamalarına kadar çok çeşitli şekilde anlaşılabiliyor.

 

Buna maruz bırakılmak insanın üzerinde paranoya derecesinde etkili olabiliyor.

 

Belki de bu benim kişisel takıntımdır.

 

Ne olursa olsun, bu takıntımdan kurtulmam gerekiyordu. Böylece, insanlara bana doğruyu söylediklerini kabul ederek davranmaya karar vermiştim. Onların yalanlarından ben sorumlu olamazdım. Ben ancak kendi söylediklerimden ve yaptıklarımdan sorumluydum.

 

Bu konuda bir sıkıntı yakaladığımda da onları özellikle suçlamaya çalışmadan, olduğu gibi söyleyerek diyalogla çözmeyi deneme yolunu kullanmaktan başka yapacak ne vardı? Tabii ki uyanık olacaktım ama paranoyadan kendimi kurtarmak için ancak bu şekilde rahatlayabilirdim. Deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla, diyalogla çözmeye çalışmanın şöyle bir avantajı vardı. İnsanlar yaptıklarını önlerine sunduğumda ya çok zayıf bir şekilde itiraz ediyor ya da gerçekten yaptıklarını kanıtlarcasına sert ve saldırgan oluyorlardı. Ne olursa olsun, insanlar onların yapmaya çalıştıklarını anladığımı artık biliyordu.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.