Toplam Okunma 0

Merhaba değerli EEEH Dergi okurları.

Bildiğiniz gibi geçen ay HDP Engelliler Komisyonu eş sözcüsü Hatice Betül Çelebi ile dildeki ayrımcılık üzerine röportaj yapmış, Engellilere Yönelik Ayrımcı Tabirler Raporu’nun içeriğinden bahsetmiştik. Bu raporla birlikte özellikle deyimlerde, atasözlerinde, günlük yaşam içinde kullanılan dilde ya da siyasilerin söylemlerinde yeti farklılığı veya nöroçeşitliliği olan kişilerin nasıl ötekileştirildiğini bir kez daha gözler önüne sermiş olduk. Hatice Hanım’la yaptığımız röportajın hemen ardından Twitter’da karşılaştığım 13 Ocak 2022 tarihli Karar Gazetesi’nin haberine göre Milli Eğitim Bakanı’nın Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda mülakatlarla ilgili bir açıklamasına yer veriliyordu. Ne tesadüftür ki bakanın açıklaması da sağlamcı ve ötekileştiren, kısacası ayrımcı bir dil içeriyordu. Şimdi bu açıklamadan bir paragrafı aynen aşağıya alıntılıyorum:

“Bazen çeşitli sebeplerden kaynaklanan farklılıklar olabiliyor. Bakın öğretmenlik özel nitelikler gerektiren bir meslek. Size John Nash örneği vereyim. Çok büyük bir dehaydı ama iyi bir öğretmen olabilir miydi? Yani bazen donanımlı, bilgili de olsanız, anlatma kabiliyeti gibi temel bir alanda eksikseniz, nasıl öğretmenlik yapacaksınız? Örnek veriyorum, somut bir olay üzerine konuşmuyorum. Öğretmenlikte olayın pedagojik, psikolojik boyutu da var. Bunu unutmayalım.”

Aslında bu paragraf belki birkaç cümleden oluşuyor ama çok şey anlatıyor yeti farklılığı veya nöroçeşitliliği olan kişilerin nasıl nitelendirildiğine dair. Bu paragrafta, öğretmenliğin özel nitelikler gerektiren bir meslek olduğu, bilgili de olsanız, donanımlı da olsanız, öğretmen olabilmek için iyi bir ifade gücüne sahip olmanız gerektiği ve bu anlamda “eksik” olmamanız gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, eğer “eksik” bir öğretmenseniz, çocukların pedagojisini ve psikolojisini de etkileyeceğiniz gayet açık bir şekilde dile getiriliyor. Peki bu normları kim, neye göre belirliyor? Öğretmenlik mesleğinin standartları kim tarafından belirleniyor? Böyle bir standardizasyona gerek mi var? Biz hangi normale göre ötekiyiz? Ve yeti farklılığı veya nöroçeşitlilik neye göre bir eksiklik olarak nitelendiriliyor? Bu ve bunun gibi birçok soru kafamızın içinde dolaşmaya devam ediyor.

Oysa bizler, yeti farklılığı olan bireyler, farklılıkların asla bir eksiklik olmadığını dilimiz döndüğünce her yerde haykırmaya çalışıyoruz. Gücümüz yettiğince, bu sağlamcı bakış açısına karşı çıkıyor ve sesimizi yükseltiyoruz. Bizler, kendi durduğu yerden normali tanımlayan ve kendi tanımına göre oluşturduğu normun dışında kalan herkesi “öteki” ilan eden hiç kimsenin belirlediği kalıbın içine girmeyeceğimizi bulunduğumuz her platformda, katıldığımız her etkinlikte en güçlü sesimizle haykırıyoruz. Çünkü bizler bir tiyatro sahnesinde bize verilen rolleri layıkıyla oynamak zorunda olan tiyatro oyuncuları değiliz. Bu yaşamın içerisinde tüm farklılıklarımızla, herkesle aynı anda varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Tüm engellemelere rağmen, insanca yaşama hakkımızı kullanarak herkesle aynı anda eğitim ortamlarına dahil olmaya, sağlık hizmetlerine herkesle eşit erişmeye, iş yaşamına eşit katılmaya, sosyal ve kültürel faaliyetlerde herkesle aynı anda yer almaya, her tür mekanda özgürce dolaşmaya söz verdik bir kere. Bu kolektif bilinçle, karşımıza çıkan tüm sağlamcı zihniyetlere ve bu sağlamcılıktan doğan ayrımcı dile karşı mücadelemize devam edeceğiz.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.