Toplam Okunma 0

Sevme, sevdirme, sevdirmeme

 

İşte yine geldik karakteristik meselelere.

Bizim sevgili dostumuz, mama isterken ya da artık gözlerini açamayacak boyutta uykusunun olmadığı çoğu durumda, dokunulduğunda genelde karşılığını pençe ve ısırıkla veriyor. Aylarca bunu yapsa da gün geliyor, yıllardır sizinleymiş gibi kafasını elinize sürttürüyor ki bunun tipik kedi davranışı ve “Benimsin” uyarısı olduğunu öğrendik, sanmayın yani sevdirmek için yapıyor ehehe. Mırlaya mırlaya ayağınızı yastık ya da yaslanıp yalanma istasyonu olarak kullanıp ardından uykuya daldığı, yine mırlayarak çenesini kaşıttığı çok nadir an oluyor ki bu birkaç an bile o canlıyla onca zorluğa göğüs germenize değiyor.

 

Zorluk mu Dedin?

 

Göreceli bir kavram elbet. Her işte olduğu kadar zordur bu tarafın da meseleleri, benim gibi miskin bir adamsanız. Tabii kedi kısmı dinler mi sizin miskinliğinizi? Zira artık onunlasınız. Onunsunuz mu demeliydim?

Taktığımız üç tasmadan ikisini sokakta ihtiyaç sahiplerine bağışladı, bir tanesini esneterek sol ön ayağının koltuk altına kol alçısı askısı misali genişletip yerleştirmeyi başarmış, makasla keserek çıkardık eve gelende. Sokağa gittiği için olası bir yerlere takılması halinde, çantaların bazı bölgelerindeki ayarlanabilir bağlayıcıların iki ucunun birbirine geçmesine benzer yapılandırılan çıkabilir tasmalar tercih ettik ki sakatlanmasına neden olmayalım. Karakteri açısıyla her kedi gibi kendi istediğini yapan ve davranış değişiklikleri dışında öğrenme olanağı bildiğim kadarıyla bulunmayan bir canlı, “İstemediği halde üzerinde tasma tutmak ne mümkün” deyip bir süre uygun tasma arayışımızı durdurduk. Eşimin ucunda uzun bir ip ve devamında boynuna gelen bir parçadan oluşan tasmayla birlikte yürüme hayalini, oyunlar sırasında da giriştiği bordo bereli kimliğine geçerek attığı taklalar ve akrobatik hareketlerle bir anda çıkarıvererek sona erdirdi. İşte bunların hepsini yetişkin bir kedi olmasına bağlıyorum, pek de yeterli olmayan kedi davranış bilgilerime dayanarak.

Her ne kadar hiçbir canlının herhangi bir nedenle tasma, kafes gibi yöntemlerle esaretini onaylamasam bile evde olduğu dönemlerde hareket ettiğini boynundaki zili aracılığıyla anlamak, dışarıda sahipsiz diye alınıp götürülmesini ya da zarar görmesi riskini azaltmak adına bir biçimde tasmayı günümüz koşullarında gerekli bulduğumu üzülerek söylemem yerinde olur okuyanlara. Ben bu tür mecburiyetler kaynaklı tasmanın en olanaklı kullanımını araştırırken okuduğum bir yazıda, yapılan bazı araştırmalarda üzerindeki zil nedeniyle kedilerin daha sessiz olmaya, avcılık yeteneklerini arttırmaya yöneldiklerine dair bir şeylere rastladığımı da ifade etmeden geçmeyeyim.

Kısa bir süre için boynunda tasma ile takıldığı dönemlerde, en azından hareketli olduğunu anlıyor, yürürken dikkatli olmaya çalışıyordum. Bununla birlikte, doğuştan ya da uzun süre yaşamınıza kör devam ediyor ve çevrenizde olanların yönlerini ekolokasyon olarak adlandırılan, yarasaların sese dayalı konum saptama kurgusuna benzer bir özelliği kullanarak algılıyorsanız, aldığım tasmalardaki zil sesindeki frekansın pek de yer tespitine uygun bir aralıkta ses çıkarmadığını söyleyeyim. Bu durum belki benim kulak yapım ve duyma eşiğimle de alakalı olabilir, farklı körlerin denemesi önerilir. İlle kediniz olmasına gerek yok; ister bir veteriner kliniğine giderek, isterseniz de e-ticaret uygulamalarından bu tarz bir zil satın alarak uzaktaki hareketli herhangi bir uyarana bağlayıp yerini saptamayı deneyebilirsiniz.

Eh söylediğim üzere, tasması olmadığında ve benim gibi yere düşenin edenin pek de ağır olmadığı durumlarda ses çıkarmayan zeminlere sahip bir evdeyseniz, hareketli olduğunu ancak bir yerlere çarpar ya da bir şeyleri devirirse anlayabilirsiniz. Yine bunun da bireysel deneyimim olduğunun altını çizeyim. Evimizin belirli bir bölgesi fayans ya da kalebodur yapısına benzer taşlardan oluşuyor. Buralarda hareket ederken onu duymam pek de olanaklı değil. Dolayısıyla ayak, kuyruk gibi bilumum noktalarına basarak sülaleme sövmesini sağladığım zamanlar genellikle buralar oluyor.

Evin bir odasının parke kaplı olmasıyla deneyimlediğim bir diğer durumsa bu tür bir zeminde işinizin kolaylaşacağı. Nerede olduğunu bilmeniz yine zor; ancak yaratım sürecinde yerleştirilen yastıklı doğal ayakkabı tabanı işlevi gören ayaklarıyla yerleri arşınladığının sesini duyabilirsiniz. “Evrim Ağacı” adlı platformdaki “Kedi Patileri ve Pençeleri: Kediniz Suratınızı Nasıl Tırmalıyor? yazısından okuyabileceğiniz üzere, doğalarının getirisi olarak atlar gibi tırnakları değil de parmak uçlarında (dijitigrat) yürüyen canlılar oldukları için kendisi gibi parmak uçlarında yürüyen ancak kalın tırnakları nedenli sesi çıkan bir köpeğin ya da atın yürüdüğünde çıkardığı duvar saati etkisi “Buradayım” mesajını kediciklerde almanız olanaklı değil. İşte tüm bunlar birleştiğinde, bir de her ne kadar yukarıları seçse de kafasına göre bunalıp soğuk zeminde yatma olasılığıyla yolun ortasını seçme tercihine denk geleceğiniz zaman dilimlerinde, maalesef kendisini bağırtma ihtimaliniz yaşamının önemli bir bölümünde sizinle olacak. Zira sessizliği ve anlık yer değiştirmesiyle çevremdeki görenlerin bile ayağına dolaşıp canını yaktığı anlar da oldu.

Buradan, olmadık yerlerde yatma ve takılıp uzun uzun yaşamı sorgulama duruşları sergilediği aşamalara geçeyim. Yazının bu bölümünü yazdığım zaman diliminde bile televizyon ünitemizin önünde yer alan uzun biçimde tasarlanmış ses çubuğu hoparlörün üzerine yerleştirdi kendisini. Geçtiğimiz günlerde onunla televizyon arasına girip uyuduğu sırada insana benzer uyku hali gerinme hareketlerini icra ederken, hoparlörü boylu boyunca bulunduğu üniteden yere serdi. Bu durum onu da ürküttü, bir anda kendini başka bir yere fırlatıverdi. İşte zorluk ya da “Amaan takılsın nerede isterse” kararı arasındaki gelgitin başladığı anlara geçiyoruz bu girişle.

Yatmayı ya da olmayı sevdiği yerler nereler derseniz, benimle yaşayan arkadaşın geribildirimlerine dayanarak her yer ve belki hiç ummayacağınız alanlar diyebilirim. Özellikle kadın kullanımıyla öne çıkmış ancak benim de ıvır zıvırımı son derece güzel muhafaza ettiğim çekmeceli aynalı yatak odası dolaplarının masa kısımları, gardıropların içi gibi kuytular, kalorifer üstleri ve pencere pervazları, yemek masasının üstü ve altı, bol raflı açık üniteleriniz, tercih ettiği yerler arasında. Üstelik bizimki bunu hiçbir zaman kolay kolay bir rutine sokmuyor. Canı ne zaman, nerede isterse, orada var oluyor.

Bir diğer mesele de az zamanda çıkardığı miyavlamalardan ne demek istediğini anlamak. Mutlu mu, aç mı, oyun mu istiyor, “Dışarı çıkacağım, sal beni!” bağırtısı mı, anlamam çok zorlaşıyor. Kimi zaman kapımızı kullanarak dışarı çıkmak istiyor ancak o ara evin bulunduğu binanın dış kapısı kapanırsa, dışarıda mı içeride mi anlamak zorlaşıyor. Bazen kapıyı açıp elimi aradan dışarı çıkararak orada olduğunu anlayıp içeri aldığım oldu. Tabii kullandığı pencere sinekliğini, cam kapalıyken zorladığını düşündüğüm bir gün kapıyı açarak içeri girmesini isterken, başka bir kedinin içeri girmesiyle sonuçlanan aksiyon dolu anlardan sonra, çevremizdeki farklı kedilere dikkat etmeye çalışarak evimin kapısını açmaya çalışıyorum artık. Miyavlayarak yanıma yaklaştığı kimi zamanlar seviyesine eğiliyor, ördek gibi çocuğu takip edip nereye götüreceğini anlamaya çalışıyorum. Bu sayede mamasını koyduğumuz dolabı anlayıp beni yanına götürerek ekmeğini çıkardığı çok da an olmuştur.

Zorlukların arasına azıcık da “Neden onunla yaşarım?” dedirtebilecek tatlı anları da serpiştireyim. Yine karakter temelinde açıklamayı tercih ettiğim bir nedenden olsa gerek, kolay kolay insan yüzü hizasında olmaktan hoşlanmadığı için yanınızda olsa bile samimiyetinde bir mesafe bıraksa da varlığıyla mutlu ettiği içten anlar çok değerli. Çalışırken oturduğum koltuğun yan minderine çökerek dizimin dibinde yatması, yattığımız herhangi bir yatma alanında yanımıza gelip ayak ucumuza doğru bile olsa kıvrılıp kendini bacağımıza dayaması, tabii yalanma seansları sırasında rahat hareket için yaslanma ve destek alma nesnesi olarak bacağımın kullanılması, “Vücudum kasılmasa da hiç rahatsız etmeden öyle kalmasını sağlasam” dediğim anlardan.

Tabii o bacak arada yukarıda hoparlörü düşürdüğündekine benzer biçimde gerinme desteği olarak da kullanılacak. Yerine göre pençelerdeki tırnaklar çıkıp bacağıma yerleştirilerek uykularımdan uyandırıldığımı da yazmadan geçmeyeyim.

 

Benimle Mutlu Mu?

 

Hadi biraz da uyku ile bağlantılı azıcık bir karalamayla birlikte, onun mutlu olup olmadığı meselesini de irdeleyelim. Duymuş olanlarımız vardır, bu kardeşlerimiz gece hayvanlarıdır. Dolayısıyla sizin genelde uyanık kaldığınız ki bu durum benim için de yazının şu satırlarını yazdığım gece 4.01 saatini değerlendirdiğimizde, ne derece olanaklı tartışılır, gündüz uyuyanlarımız için bir sıkıntıya dönüşebilir.

Bu durumun çözümüne çokça bireysel eğlenebileceği ıvır zıvıra uygun geniş bir eviniz, balkonunuz gibi etmenler olumlu etki edebilir. Benim gibi 1+1, herhangi bir balkona sahip olmayan, misafirler gelip azıcık uzun kaldığında bile karşılıklı kimi zaman “Rahatsız mı ettim?” sorusunu sorduracak darlıkta bir yaşam alanında, haliyle çocuk da uyandığında sıkılıyor, sıkıldığında da uyuduğumuz yatağı tırmalayarak yanımıza atlıyor, uyanıksam ya da uyanıyorsam sevmeyi deniyorum, çıktığı yatak bölümlerinin benden uzak olması nedenli sevmek için benim ona gitmem gerekiyor, bu da haliyle kaslarımı bir süre sonra yorup uykuya geri daldığımda, tepemde sıkılgan bir “mırrrauuu” duyuveriyorum. Farklı kedi dostları olanlarla bu durumu görüştüğümde ve kimi yazıları okuduğumda, durumun çözümüne yönelik net bir yönlendirme göremedim. Bir kedi dostunun musluktan su içmeyi, onu da akan su olarak tercih eden kedisine sabahın 6’sında kalkarak musluğu açması sonrası: “Tabii ki kalkacağım çünkü ben köleyim” sözleri, durumu gözler önüne seriyor.

İşte bu yazıyı yazdığım son bir aydır, özellikle aşılarının yapıldığı zaman diliminde havanın da karlı olmasını gözeterek sokağa salmadığımız günlerde bozuldu benim de uyku düzenim. Kafam hep onda, “Acaba nerede, uyuyor mu, uzun süre bizimle kaldı, mutlu mudur?” diye çok sormaya başladım. Yine karakterine göre kimi kediler mutluluklarını yanında yaşadıklarının dibine gelerek, yerine göre çalıştıkları bilgisayarların ya da farklı materyallerin üzerlerine oturarak belli ederler ancak hanım kızımızın bu tür faaliyetleri öyle az ki. Bilinçli olarak kucağıma geldiği birkaç anda geçiş noktasında olmamdan kaynaklıydı biraz, yan koltuk minderine geçerken beni köprü olarak kullandı. Tabii birkaç geçişinde bırakmadım, azıcık sırtından bastırdım ve ayaklarını aşağı sarkıtarak kendini kucağıma bırakıverdi mırlayarak. Ne kadar sürdü, şaşırtmayacağı üzere iki-üç dakika. Ama olsundu. O iki-üç dakika, yine yaşanan onca şeyi siliveriyordu ehehe.

Neyse efendim. Sevmek için bile neredeyse izin aldığım, eşimin kız kardeşi ve arkadaşının aşırı ellemelerinden duyduğu rahatsızlığı anlayarak, “Bu evde bir süre daha kalmaya devam edecekseniz kediyi ellemeyeceksiniz” ültimatomumla sonuçlanan diplomatik süreçte bile üzerine titrediğim bir can oluverdi kendisi. Miskinliğime çok vurgu yapıyorum, sadece miskinliğimle değil farklı alışkanlıklarımın değişiminde de etkisi oldu hanım efendinin. Eşimin aylardır rahatsızlığını dile getirdiği ev içerisinde sigara alışkanlığımı, balkonumuzun bulunmaması nedenli dışarıda sürdürmeye bile başladım. Gerçi bu çekilen nefeslerin kıymetini arttırıyor, her defasında göreve giden bir asker gibi hazırlanıp evimin önüne çıkmayı planlayan bendeniz için.

Bu bölümü de tamamlarken söylemeliyim ki hala mutlu olup olmadığını bilememek çok acıtıyor içimi. Tamam bir yanımla “O bizi seçti, dolayısıyla girdiği evin belli düzenlemelerini idare edecek” desem de keşke mutlu olduğunu öğrenebildiğim anları daha çok görsem diyorum. Geçenlerde gece vakti sokağa çıkıp dönmüştü. Mutlu olduğunu artık sesiyle de gösteren şirinlikte miyavlamasıyla ve mırlamasıyla sabaha karşı bir zaman diliminde uyuduğum yatağın üzerine gelip, “Benimsin” kafa sürtmesiyle yaşamımın o anını huzurla kapladı. Tek sıkıntı, bunu öyle az yapıyor ki iç yapısında bilmeden ruh haline etki edecek bir şeye neden olmamak için çok zorluyorum kendimi, bu da bana yaşadığım anlardan keyif almak yerine yine olumsuza odaklanma olarak geri dönüyor.

 

Sahiplenmek?

 

Hiçbir canlının sahibi değiliz, sahibimizin belli olduğunu düşünen inanç sistemlerine yakınım. Belki sahibimiz değil de bizi belli bir oranda özellikle donatıp sahaya süreni diyeyim. Dolayısıyla, yanımıza gelen bir canlıyı ya da yanımızda olması için alan oluşturarak yaşamını biraz daha iyi geçirmesi için olanaklar sağladığımız bir canlıyı sahiplendiğimizi iddia etmeyi doğru bulmuyorum. Onun da bir yaşam alanı, saygı duyulması gereken özellikleri ve sizinle olan uyumunda sizin de belirleyici olmanız gereken noktalar bulunuyor. Onun da yaşam alanınızın bireylerinden biri olduğunu gözeterek değerlendirin lütfen.

 

Anlatacaklarım bitti mi sandınız? Uzun yıllar birlikte miyiz? Diğer bölüm acaba son mu? Tüm bunları öğrenmek için dergimizin önümüzdeki sayısını beklemenizi rica edeceğim.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.