Ben, engelsizliğin sesi, erişilebilirliğin nefesi, eşitliğin coşkusuyum. Bu yıl, altıncı hikayemi anlattım sizlere. Tam 28 tane masalım vardı. Kiminde öykümün kökleri, kiminde bir bisiklet ya da bilgisayar hikayesi, kiminde bir laboratuvar öyküsü, kiminde dokunarak dünya gezisi, kiminde sağlığın ipuçları, kiminde nefis yemek kokuları, kiminde farklı erişilebilirlik çözümleri. Tam altı yıl önce doğan bir masalım ben. Her yıl Ekim ayında gelirim Boğaziçi’ne ve erişilebilirliği yüreklere fısıldar, eşitliği beyinlere haykırırım.
Bir düştüm önceleri, hayaldim, yaklaşan gerçeğin gölgesi olan. Sonra büyüdüm büyüdüm ve bu yıl koskocaman bir dünya oldum. Erişilebilirliği yol arkadaşı, engelsizliği yolculuk biçimi ve eşitliği yaşam felsefesi edinenleri sardı kollarım, 11-12 Ekim günlerinde.
Beynimden geçenler fısıldandı önce alanıma gelenlere. Sonra, hayallerimi kelimelere döküp, okuyucuyla buluşturanlar anlattı kendini. Bir kolumda, dokunarak dünya gezilerine çıkıldı; okumak için parmakların yeteceği gösterildi; fen bilgisi derslerinin erişilebilirliğinin mümkünlüğü paylaşıldı; karikatürler canlandı parmak uçlarında; kitapların sesleri duyuldu alanımda.
Bir kolumda birbirinden lezzetli yemekler pişerken, güzel masalar hazırlandı. Saç şekillendirilip makyaj yapıldı, hatta ayakkabı bile boyandı. Prizler takılıp musluklar tamir edildi; dominodan tavlaya, satrançtan kağıt oyunlarına erişilebilirliğin tadı çıkarıldı. Kağıtlar katlanıp hayaller şekillere aktarıldı.
Ağaçlar dile geldi ve kokularıyla, dokularıyla fısıldadılar öykülerini; eh enstrümanlar da tutamadı tabii kendini, ne de olsa onların da vardı anlatacak hikayeleri. Binalar, tablolar konuştu, para birimleri, bayraklar, logolar anlattı kendini. Kremlin Sarayı’nı bile gezdirdim bana gelenlere.
Konuklarım da vardı tabii, aynı hayali gördüğüm, aynı hedefe koştuğum yol arkadaşlarım. Eğitimi anlattılar, yöntemleri paylaştılar. Kumaşları okuttular, masalarımı süslediler.
Spor da yaptırdım konuklarıma, bisiklet turları da hatta bastonunu kapan attı kendini İstanbul sokaklarına. Köpek dostlarım da benimleydi. JAWS, VoiceOver ve TalkBack kardeşlerim de. Tabii evlerini de alıp gelmişler; yaşamlarını sergilediler herkese, neleri nasıl yaptıklarını ya da onlara bir şey yaptırılması gerektiğinde neler söylenmesi gerektiğini anlattılar.
Hiç istemem ama bir gün düşerse yolunuz hastanelere, neler var burada diye merak etmeyeceksiniz. Gösterdim sizlere, EKG’den enjektöre, damar yolundan tansiyon aletine kadar her şeyi.
Coşkusuz olmazdım ben, müziksiz yaşayamazdım; veremezdim enerjimi gelenlere. Bu nedenle de hiç müziksiz bırakmadım kendimi; kimi zaman bir gitar namesi döküldü yüreğimden, kimi zaman bir güzel ses.
Anlattım, anlattırdım. Bu yılki masalımı da yaşatıp önümüzdeki yıl yeni destanlarla geri gelmek üzere ayrıldım aranızdan. Sanmayın ki bekliyorum, sanmayın ki oturuyorum. Yeni kıvılcımlar için düştüm bile yollara. Haydi bir sonraki Ekim’de buluşuruz yine oralarda.