Asıl Yazar: Lauren L. Eckery
Bebeklerin aç olduklarını, yemeğe ihtiyaçlarının olduğunu ve neyi yemeleri gerektiğini bildikleri söylenir. Ben aynı zamanda kimlere güvenip kimlere saygı duymaları gerektiğini bildiklerini de düşünüyorum. Öyle görünüyor ki aynı zamanda, erken yaşlarda mantık yürütebilme kapasitesine de sahipler.
Lynden’ı Blossom Time kreşine ilk verdiğimde, kafamda bazı sorular vardı: Acaba bu çocuklar benim kör olmamı nasıl karşılayacaklardı? Lynden’ın üzerinde bunun etkisi ne olacaktı? Bazı çocuk psikologları, çocukların kendileri için neyin iyi olduğunu erken yaşta araştırıp anladıklarını ama yetişkinlerin değerleri ve fikirleri kendilerine dayatılınca, kafalarının karıştığını söylüyorlar. Birkaç hafta önce, her zaman müzik dersimizden sonra yaptığım gibi Lynden’ın grubuna öğle yemeği için katılmıştım. Çocukların büyük bir kısmı yemeklerini bitirmişlerdi ama benim karşımda ve köşede olan iki kız çocuğu arasında çok ilginç bir konuşma geçiyordu.
Anne: “Tabağındaki bitmek üzere ama nasıl yemek yiyor ki?”
Beth: “Görmedin mi, yemeği çatalıyla buldu ve yedi, demek ki yapabiliyor”
Anne: “Anlamıyorum, yani bu sabah Lynden onu yemek yemesi için içeriye getirmedi. Buraya nasıl geldi?”
Beth: (biraz kızgın bir şekilde) “Yani Anne, onu buraya gelirken Gördün ya. Seni, onu izlerken gördüm. Bastonuyla masaya değdi, sandalyesine dokundu ve oturdu. Yani demek ki yapıyor”
Anne: “Ama, ama görmüyorsa nasıl yapıyor? Aa anladım, yaptıysa demek ki yapabiliyor”
Yetişkinler defalarca bizim yaptıklarımızı görüp söylediklerimizi duymalarına rağmen yine de sürekli inanmıyorlar. “Görmek inanmaktır” deyimi ne kadar zayıf ve boş.
Birkaç gün önce girişte montunu giymesi için Lynden’a yardım ediyordum. Bir anne ve küçük çocuğu çıkmak üzereydiler.
Anne: (alçak bir sesle) “Hayır, biraz bekleyelim. Yardıma ihtiyacı var mı, görmek istiyorum”
Çocuk: “Anne! Haydi gidelim! Yardıma ihtiyacı yok”
Anne: “Tamam ama emin olmak istiyorum”
Çocuk: “Anne, her zaman yapıyor zaten. Lynden’ı her zaman buraya getirip montunu giymesine yardımcı oluyor”
Ben bir kelime bile söylemedim. Montu doğru düzgün bir şekilde fermuarı çekilmiş, düğmeleri iliklenmiş ve kapüşonu bağlanmış olarak Lynden ve ben yanlarından geçip çıktık. Bir gün önce, Lynden ve ben anaokuluna gitmek için bir taksiye yaklaşırken, çocukların o ders niteliğindeki konuşmalarını düşünmeden edemedim. Şoför kapıyı açıp da Lynden her zamanki enerjisiyle içeri girmeye başlayınca, şoför onu azarladı. “Dur bakalım küçük hanım. Annene arabaya binmesi için yardım etmeyecek misin?” Lynden, bunun ne derece gereksiz olduğunu bildiği için koltukta yan tarafa doğru ilerledi. Ben aşşağı basmaktansa arabaya binebilince, arabanın yerine oturmaktansa koltuğuna oturmayı başarınca ve kapıyı açmaktansa kapatmayı başarınca şoförün ne kadar şaşırdığını merak ettim. Fakat merak etmek için pek de zamanım yoktu çünkü şoför (daha gideceğimiz yeri bile sormadan) şu soruyu sordu Lynden’a: “Eminim ki annene daima iyi bakıyorsundur, öyle değil mi tatlım?” Lynden cevap vermedi ama duyduğuna eminim.
Havanın daha ılık olduğu başka bir zaman okula yürüyorduk. Bir okulun önünde karşıdan karşıya geçmek için bekliyorduk. Birkaç çocuk daha ışığın değişmesini bekliyordu. Anında çocuklardan birinin annesi arkamdan gelerek çocuklara dedi ki: “Merak etmeyin, ben onunla ilgilenirim” Ne demek istediğini bildiğim için içimden söylendim: “Hayır, yapamayacaksın” Işık değişirken, adımlarımı normaldan daha uzun atmaya başladım ve Lynden koşmaya başladı ve o annenin montumun üzerindeki elinden kurtulabildik. Yine lynden bir şey söylemedi ama duyduğunu biliyorum.
Günün birinde cevap verecek ve o zaman ne diyeceğini merak ediyorum. Çevremizdeki yetişkinlerin bizi yetersiz görmesine inanacak mı yoksa bizi olduğumuz gibi görecek mi? Bunu sadece Lynden için değil ama bütün kör ebeveynlerin çocukları için soruyorum.