Toplam Okunma 0

Sunuş

BBC yapımı “Sakatlık: Yeni Bir Tarih” adlı belgesel serisinin “Liverpool’daki Tek Cüce” adlı ilk bölümünü Elif Nur Aybaş’ın çevirisiyle yayınlamıştık. Belgeselin “Mucize Tedaviler” adlı ikinci bölümünü bu sayıda sizler için Türkçeleştiriyor ve beğenilerinize sunuyorum. Keyifli okumalar.

 

SAKATLIK: YENİ BİR TARİH

2. BÖLÜM: MUCİZE TEDAVİLER

Sunucu: Peter White

Akademik Danışman: David Turner

Yapımcı: Elizabeth Burke

Yayınlayan: BBC

 

PETER WHITE:

“Zaman zaman sokakta birileri beni beyaz bastonumla görüp yanıma gelir ve bana görüşümü geri vermeyi teklif eder. Genelde onlara oldukça ters davranırım, daha doğrusu o günkü ruh halime bağlı. Ne var ki bu mucize tedavi fikri çok eskilere dayanır. 17 Eylül 1709’da Staffordshire kontluğuna bağlı Lichfield şehrindeki kitapçının yukarısında bir erkek bebek dünyaya gelmiş. Endişe verici bir doğum olmuş, zor bir gebelikmiş ve anne halihazırda 40 yaşındaymış. İşler yolunda gitmemiş, bebek zayıfmış ve ağlayamıyormuş, halasının daha bilindik şekliyle açıklayacağı gibi…”

 

Dr. Johnson’un Halası:

“Daha önce hiç böylesine zavallı bir canlıyı sokaktan almamıştım.

 

PETER WHITE:

“İyi ki hayatta kalmış. O bebek, büyük yazarlarımızdan Samuel Johnson oldu. Judith Harwey, Royal Holloway, University of London’da edebiyat profesörüdür.”

 

JUDITH HAWLEY:

“Büyük yazar, sözlükçü ve eleştirmen Samuel Johnson çok hasta bir çocuk olarak doğdu ve doğumundan çok kısa bir süre sonra lenf bezlerini etkileyen, boyunda şişmelere ve cilt sorunlarına yol açan sıraca hastalığına yakalandı ve bu hastalık yüzünden kısmi kör ve sağır oldu. 2,5 yaşındayken annesi doktor tavsiyesi üzerine onu alıp Kraliçe Anne’yi görmek üzere Londra’ya götürdü. Kraliçe sıraca hastalığını geçirmek için ona dokundu. Bu en azından bebeğin Kraliçe’nin Papazı tarafından kutsandığı anlamına geliyordu ve böylece doktor onu muayene etti. Kraliçe ona gerçek anlamda dokunmuş oldu.”

 

PETER WHITE:

“Fakat 18. Yüzyılda bu çok tuhaf geliyor, biliyorsunuz o yüzyıl aydınlanmayla ilişkilendiriliyordu, insanlar hala buna inanıyor muydu?”

 

JUDITH HAWLEY:

“Evet, Kralın sizin hastalığınızı gerçekten iyileştirebildiği fikri büyük ihtimalle mucizevi bir kral olduğu düşünülen Aziz Edward’a dayanıyor. Bu uygulama en azından Stuart hanedanının son üyesi Kraliçe Anne’nin öldüğü 1714’e kadar sürdü.”

 

PETER WHITE:

“Ve bizzat Johnson, elbette onun için de bu bir dönüm noktası oldu değil mi? O bununla gurur duyuyordu ve onun kalıntılarını olduğu gibi taşıyordu.”

 

JUDITH HAWLEY:

“Evet, sık sık o hikâyeyi anlatırdı, bir de muska niyetine boynuna takması için ona bir altın madalya verilmişti, o madalyayı hayatı boyunca taktı. Madalya şu anda British Museum’da, onu şu anda da görebilirsiniz. Tabii ki dokunuşun Johnson’a hiçbir etkisi olmadı, hayatı boyunca görünüşü korkunç derecede bozuk ve yaralı olarak kaldı.”

 

PETER WHITE:

“Bana büyüleyici gelen şey, büyük bir 18. yüzyıl rasyonalisti olanSamuel Johnson’ın inanmasa bile o madalyayı takmaya devam etmiş olması. Demek ki umut yaşanmışlıklara galip geliyor. Ancak yüzyıllar öncesine uzanan bu umudun, Britanya’da engelli olmanın nasıl bir şey olduğuna dair en eski kayıtları verdiğini görüyorsunuz. Orta çağ tarihçisi Irina Metzler binlerce mucize hikayesi toplamış.”

 

IRINA METZLER:

“Hristiyanlığın başlangıcından bu yana azizlerin artan yemeklerinin ve kalıntılarının (ki bu kalıntılar vücut parçaları, giysi parçaları, hatta o kutsal kişiyle özdeşleştirilen herhangi bir obje olabilir: fincan, o kişinin favori kitabı, bunun gibi şeyler) mucizeler yarattığına inanılıyor. Sihirli güç gibi bir şey, Tanrı azizleri elçi kılıyor ve azizler insanları iyileştiriyor. Bu yüzden binlerce yıldır her türlü engeli, hastalığı veya sıkıntısı olan insanlar şifa bulma umuduyla türbelere gidiyorlar.”

 

PETER WHITE:

“Bu kişilerin üst sınıftan olması mı gerekiyor, yani mesela türbeye yürüyerek giden biri de buradan faydalanabiliyor mu?”

 

IRINA METZLER:

“Sosyal bir kısıtlama yok, türbeler tümüyle herkese açıktır. Oraya neyle gittiğiniz tabii ki size kalmış; örneğin eğer durumunuz varsa ve hareket etmekte zorluk yaşıyorsanız sedye de kiralayabilirsiniz. Türbeye gidenlerin oraya nasıl gittiğine dair ilginç tasvirler var: at arabasıyla, iki at arasında asılı tüylü bir yatakta, el arabasıyla iki insan tarafından taşınarak.”

 

PETER WHITE:

“Yani insanlar oraya cidden en sevdikleri azizin türbesine gitmenin işe yarayacağına inanarak mı gidiyorlardı?”

 

IRINA METZLER:

“Bana kalırsa modern, akılcı ve kuşkucu inançsızlığımızı bir kenara bırakmalıyız; ne şekilde olursa olsun insanlar iyileşeceklerine dair bir umut olduğuna inandılar.”

 

(Bir kadın oyuncu Norwich katedralinden 13. yüzyıla ait bir “mucize hikayesi” okuyor)

“Matilda adında bir kadın varmış. Omurga eğriliği yüzünden oldukça kamburlaşmış ve bacakları birbirine dolanıyormuş. Rahip Peter bağışlar sayesinde ona uzun süre kalacak yer sağlamış, yiyecek ve giyecek temin etmiş. Matilda ne zaman sağlığının düzelmesi için biraz türbe ziyareti yapmak istese, Peter onu atın üstüne bir çuval gibi koyup türbeye götürürmüş.”

 

PETER WHITE:

“Atın üzerine çuval gibi koyup… Bu mucize hikayeleri bize Britanya’daki engellilerin gündelik yaşamlarına ilişkin detayları veriyor. Bu hikayeler keşişler tarafından belirli bir katedralin, türbenin ve azizin reklamı olarak yazılıyor; bu yüzden her katedralin kendi arşivi var. Bu hikâye de Norwich katedraline ait.”

 

(Norwich’in mucize hikayesi devam ediyor)

“Norwich’ten Aziz William’ın ünü etrafa yayıldığında Mathilda onun sayesinde iyileşebileceği umuduna kapıldı ve hevesle bastonunu alıp Norwich’in yolunu tuttu. Adımları parmak uzunluğunda ancak vardı, kaplumbağadan daha yavaştı ama katedralden içeri girdiğinde ayaklarındaki sinirlere sanki diken batmış gibi hissetti.”

 

IRINA METZLER:

“Bir anlamda bu mucize hikayeleri İncil’deki hikayelere benziyor. Gerçekten de bu tedaviler topal adamın, felçli adamın, doğuştan kör adamın iyileşmesine dayanıyor. Azizler İsa’nın yaptıklarını taklit ediyorlar.”

 

(İncil’in standart İngilizce versiyonundan Matthew 9:2’yi okuyor.)

“O sırada birileri İsa’nın yanına yatakta yatan felçli bir adam getirdiler. İsa onların imanını görünce felçli adama şöyle dedi: ‘Cesur ol oğlum, günahların bağışlandı.’ Sonra felçli adama, ‘Kalk yatağını topla ve evine git.’ dedi. Adam ayağa fırladı ve evine gitti.”

 

PETER WHITE:

“Günahların bağışlandı ve iyileştin… Günah ve engellilik arasındaki bağlantı Hristiyanlığın öğretilerinde ve başka pek çok dinde mevcut. Kaç kişinin buna gerçekten inandığını ve arkadaşlarına, komşularına uyguladığını bilemeyiz. Bu tarihçiler arasında bir tartışma konusudur. Pratikte, Orta çağlarda bile tutumlar daha affedici, insanlar daha toleranslı. Irina Meltzer de bunu ortaya koyuyor.”

 

IRINA MELTZER:

“Bence ortadan kaldırmamız gereken bir şey de engelliliğin günahlardan kaynaklandığı miti. Mucize hikayeleri kapsamında yaklaşık 500 hikâyeye baktım ve bu 500’e yakın hikâyeden ancak 4-5 tanesinde engellilikle bağlantılı olarak günahtan bahsediliyordu. Örneğin., Cantergury’deki bir katedralin mimarı, 12. yüzyılda yaşamış olan William of Sens’ti. Bina inşaatının nasıl ilerlediğini kontrol etmek için bina iskelesine tırmanmış, iskele çökünce yuvarlanıp yaklaşık 15 metreden düşerek belini kırmış ve dolayısıyla felç olmuş. Bu hikâyenin anlatıldığı herhangi bir kaynakta kimse bu adamı günahkâr bir şey yapmakla suçlamamış. Bu olsa olsa bir talihsizlikti. William sözleşmesinde yazılı olan bir tür emekli maaşına bağlanıp Fransa’ya geri gönderildi ve onun yerine gelen bir başka William (İngiliz William) işi tamamladı.”

 

PETER WHITE

“Peki ya engelli bir çocuk sahibi olmak? Aileye yöneltilen suçlamalara ilişkin unsurlar yok mu?

 

IRINA MELTZER:

“Evet, ilginçtir ki tüm suç çocukta değil ailededir. Bu durumun yaşanmasına Orta çağda sıkça gösterilen sebep temelde yanlış cinselliktir.

 

PETER WHITE:

“Derken?”

 

IRINA METZLER:

“Kilisenin sapkınlık olarak nitelendirdiği her türlü cinsel aktivite, ki bunların sayısı çok fazla, saymamız saatler alır.”

 

PETER WHITE:

“Bize birkaç örnek verir misin?”

 

IRINA METZLER:

“Kadın hamileyken ya da adet dönemindeyken, pazar günleri, Azizler Günü’nde veya gündüz vakti cinsel ilişkiye girmek, bunun gibi daha pek çok şey. Sözün özü uygunsuz herhangi bir şey sakat çocuk doğmasına neden olabilir.”

 

PETER WHITE:

“Peki, bu dikotomi göz önüne alındığında, bir anlamda suçluluk ve merhamet birlikte ve engellilikle bir arada nasıl vuku bulabiliyor?”

 

IRINA METZLER:

“Şunu unutmamalıyız ki bu kaynaklar, bu metinler bu işten çıkarı olan, rahip olmaya meyilli aydınlar tarafından yazılmışlar. Gerçekte insanlar çok daha pragmatik bir yaklaşıma sahip olurlardı; insanlar nadiren engelli çocukları terk etmiş gibi görünürlerdi. Bu yüzden Orta çağda insanların çok daha pragmatik olduklarını savunabilirim, hatta kilisenin neyin günah olup olmadığına dair öğretisine bile kör olduklarını söylemeye cüret edebilirim. Bir şekilde kendi hayatlarına bakıyorlardı.”

 

PETER WHITE:

“Ama engelliliğin ve hastalıkların bir günahın, özellikle cinsel bir günahın, bedeli olduğu fikri ortadan kalkmış değil.”

 

(Bir erkek oyuncu Onania’yı okuyor.)

“Onania ya da kendini kirletme günahı ve bunun her iki cinsiyet için de korkunç sonuçları…”

 

PETER WHITE:

“Bu kitap 18. yüzyılın ilk yarısında oldukça popülerdi.”

 

(Erkek oyuncu Onania’yı okumaya devam ediyor)

“Mastürbasyon yapan arsızlar; kadınlarda esmer ve sıska görünüm, zayıf çene, solgun bakışlar, çelimsiz kalçalar ve baldırsız bacaklar, başkalarına karşı alaycılık ve kendine acı çektirme ile kendilerini belli ederler.”

 

PETER WHITE:

“Karınızdan ve hizmetçilerinizden saklamanız gereken bir kitap! Ama 18. Yüzyılın ilerleyen dönemlerinde, engelliliğin mucizevi bir şekilde giderilebileceği fikri artan bir alaycılık ve kuşkuculukla karşılandı. Daha bilimsel bir dünya görüşünün ortaya çıkmasıyla birlikte engelliliğe dair dini görüşler de değişime uğradı.”

 

JUDITH HAWLEY:

“Öncelikle, vücudun nasıl oluştuğu ve nasıl çalıştığına dair yeni bir anlayış ortaya çıktı. Orta çağdan hatta daha öncesinden bu yana vücudun birbiriyle dengeli olması gereken dört huydan oluştuğu fikri vardı. Bu huylardan biri, örneğin kin sizde fazlaysa öfkeli ve kindar bir insan olacağınıza inanılıyordu. Ancak bilimsel gelişmeler, dokuların parçalara ayrılarak incelenmesi, beden ve zihnin nasıl bir arada çalıştığını anlamak için elektrikle yapılan deneyler; vücudun hassas bir sinirler ağından oluştuğu şeklinde yeni bir anlayışı doğurdu. Yani bu sinirler ağı hem engelli kişide hem de onu gören kişilerde faaliyete geçiyor, acı çeken birini gördüğümüzde sinirlerimizin acımayla ürperdiği yönünde bir inanış var, tıpkı keman çalarken yay tellerin üzerinde hareket ederken tellerin titreşmesi gibi, sinirlerimiz acı çeken kişiye karşı acıma ile tıngırdıyor.”

 

PETER WHITE:

“Yani bir dereceye kadar bu durum; doktorların engelliliğin birinin suçu olmadığını, eğer engelli kalırsanız bunun sizden değil dışsal bir hastalıktan kaynaklandığını söylemeye başladığı gerçeğiyle ilişkilidir.”

 

JUDITH HAWLEY:

“Doğru. İnsanlar sıklıkla ebeveynlerini suçlarlar ya onların günahları ya da kendi günahları bu sakatlığa neden olmuştur. Doktorlar cidden ‘Bakın, bu fiziksel bir sakatlık.’ demeye başladılar. Bu durum ille de geçmişe ait bir hatayla, ahlaki bir hatayla ilgili olacak diye bir şey yok.”

 

PETER WHITE:

“Peki, insanların mucizevi tedavilere dair umutlarının yok olup olmadığını, yani azizler yerine doktorlardan medet umup ummadıklarını merak ediyorum. İlk doktorların reklamlarına baktığımızda bilerek İncil’deki dili yansıtmaları oldukça çarpıcı.”

 

(Bir erkek oyuncu 17. yüzyılın sonlarına ait bir doktor reklamı okuyor.)

“Hastalıkların sebepleriyle, tedavileriyle ve kırıklarla ilgili en doğru buluşları ben yaptım. Testis kusurlarını, düşükleri tedavi ederim, zayıfı güçlü yaparım, bozuk olanı düzeltirim.

Nadiren akşam 7’ye kadar ziyarete gelebilirim, ücret de almam.”

 

PETER WHITE:

“Bu tıbbi reklam 17. yüzyılın sonlarına ait.

Doktorların artan gücüne, reklamını yaptıkları olağanüstü tedavilere ve icatlara birer tedavi fikri olarak serimizde yer vereceğiz.

Fakat 18. yüzyılda birtakım engelliler için tedavi olmak, isteyecekleri son şeydi; kendileri bunun için size minnettar olmakla birlikte, Londra sokaklarında olağandışı vücutlarını sömürerek çok iyi para kazanıyorlardı. Bir sonraki bölümde ucubeleri ve ucube gösterilerini, engelli girişimcilerin bunları nasıl yaptıklarını anlatacağız.”

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.