Toplam Okunma 0
Ufukta kızıl gök   yüzünün arasından görünen güneşe karşı oturarak dizine defteri  dayamış bir kişi sağ eliyle deftere yazı yazıyor.

Bu ay çok şey var kafamda yazmak istediğim. Geride kalan 3 Aralık, örnek bir uygulama olarak BM Kadın Birimi Türkiye ofisinin personellerine verdiği eğitim, okuduğum “Pişmemiş Üzümlü Kek” isimli zorla oldurulmuş bir kitap ve olmayan sosyal medya alternatif metinleri.

 

Zihnimde bir sürü düşünce uçuşuyor. Çoğunluğu da birbiriyle bağlantılı. 3 Aralık neyse ki geride kaldı. Benim için bir arpa boyu yol alamadığımızın yüzüme çarpılması gibi bir şey 3 Aralık, adeta bir zorla yüzleştirme. Sanki hiç kimseye hiçbir şey öğretememişiz gibi geliyor. “Engelli kardeşlerimiz” gibi hiyerarşik söylemler, “Sevgi her engeli aşar” gibi romantize edilmiş rasyonel olmayan ifadeler ve bunlara eşlik eden betimlenmemiş görseller havada uçuşuyor. Kendi çalıştığım üniversitenin 3 Aralık paylaşımını keşke görmemiş olsaydım. Açık ara bu yıl denk geldiğim en güzel kötü örnek onlardaydı. “Engelleri aşmak için sevgi yeter… 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde tüm engelli kardeşlerimize sağlıklı ve mutlu bir hayat diliyoruz.” Bir de betimlemesiz bir resim. Acaba orada nasıl bir bomba vardı bilemiyorum. Bu söylemin üretildiği bir kurumun çalışanı olmak beni ayrıca üzüyor. Bununla mücadele edecek gücü de kendimde bulamıyorum. Sorsalar, destek isteseler elbette elimden geleni yaparım. Ancak sorma gereği duymuyorlar veya kime soracaklarını bilmiyorlar. Bünyelerinde çalışan azılı bir aktivist var ama haberdar değiller. Benim de kendimi fark ettirmek gibi bir amacım yok. Biraz korkuyorum sanırım. Karşılarına çıksam ne gibi mikro saldırganlıklara maruz kalacağım acaba? Önceki birkaç şeye dayanarak bunun olacağından neredeyse emin gibiyim. “Hocam, sen dersleri nasıl yapabiliyorsun?” gibi mesleki yetkinliğimin sorgulanma ihtimali de başka bir gerginlik konusu.

 

Öte yandan 4 Aralık günü eğitmen olarak BM Kadın Birimi Türkiye ofisinin davetlisiydim. 3 Aralık’ı bir dönüşüm fırsatı olarak görmüşler ve tüm çalışanlarına engellilik ve iletişim odaklı bir eğitim vermek istemişler. Eğitim tüm çalışanlara zorunlu tutuldu, o gün başka bir iş yapılmadı ve bunun için bir organizasyon düzenlendi. Yani maddi bir kaynak ayrıldı ve bazı işlerin belki de gecikeceği göze alındı. Kısacası kurumsal bir bedeli vardı bu işin. Eğitimde tüm gün boyunca ben ve başka eğitmenler iletişim etrafında dönen pek çok konudan bahsettik. Mesela “özel ihtiyaç” veya “özel birey” kavramlarının neden doğru birer kullanım olmadığını tartıştık. Her yönüyle çok kıymetli bir eğitimdi. Ülke direktörü sevgili Asya Varbanova, yardımcısı sevgili Zeliha Ünaldı ve hatta New York merkezden cinsiyet ve engellilik kapsayıcılığından sorumlu Monjurul Kabir de çevrimiçi olarak eğitime katıldı. Bunlar konunun kurumsal düzeyde ne kadar önemsendiğini gösteren çok önemli işaretler benim için. Eğitimin bir kısmı da erişilebilir döküman hazırlama ve sosyal medya postlarının erişilebilir olması hakkındaydı. İletişim ekibi, sosyal medya erişilebilirliği hakkında zaten bir eğitim aldıkları için bu konuya sadece kısmen değinildi. Benim için çok umut verici bir gündü. Diğer şeylerin arasında içimde umut tohumları yeşerdi. Emeği geçen başta Firuzan Topaloğlu Saçkan ve Arrianna Sica olmak üzere herkese bir defa daha buradan teşekkür ediyorum.

 

Tüm bunlara paralel, halen maruz kaldığımız sosyal medya erişilmezliği beni çileden çıkarıyor. Sen belediyesin, sen üniversitesin, sen bakanlıksın. Kamu için orada varsın. Amacın hizmet etmek. “Önemli duyuru” diye ileti yazıp fotoğraf şeklinde duyuru içeriği paylaşamazsın. En son Çankaya ve Ankara Büyükşehir ile X üzerinde etkileşimim oldu. Yani ben etkileştim de onlar dikkate almadı elbette. Bu bir suç, alenen işlenmiş bir ayrımcılık suçu. Bunları şikayet etmek istiyorum. Ancak o kadar çoklar ki... Burada biraz suçluyum. Klavye kahramanlığı yapmaktansa şikayet etmeliyim. Onu da yapacağım yakında. Sosyal medyadaki paylaşımların betimlenmesi çok güzel. Resimde, “Yemyeşil çimenlerde otlayan minik üç kuzu yandan görünüyor” diye bilgilerin olması, günümü şenlendiriyor. Yine de günüm şenlenmese de razıyım. Ama buradan bağıra bağıra yazmak istiyorum. Duyurularınızı resim şeklinde koyup geçemezsiniz, bu bir ayrımcılıktır. Hele kamu kurum ve kuruluşları, bunu siz hiç mi hiç yapmamalısınız.

 

Di’li geçmiş zaman ile yazacağım şimdi ağlaya ağlaya. Bir güzel insan vardı bu dünyada. Yapay zekaya çizdirdiği resimleri bile alternatif metin ile betimlerdi. Erkenden ve aniden ayrıldı aramızdan. Seveni çokmuş. Türlü türlü güzel şey söylendi ardından. Entellektüelliğinden ve her türlü konudaki duyarlılığından çok etkileniyor, ona hayranlık duyuyor ve kendime örnek alıyordum pek çok kişi gibi. Şahsen hiç tanışmamıştık, sadece X’da takip ediyordum onu. Alanımızın hocalarından olması nedeniyle önceden de biliyordum. Salı günü derste öğrendim öğrencilerden. Tutamadım gözyaşlarımı. Sevgili Doğan Kökdemir hocam, bir de ben anayım buradan sizi. Her şeye ek olarak, o yazdığınız betimlemeler çaldı biraz da kalbimi.

 

İşte bir Doğan Hoca gibi ince düşünen ve kapsayıcı olmak için elinden geleni yapan insanlar var, bir de otizmi kullanıp prim yapmaya çalışanlar. “Üzümlü Kek” diye bir kitap okudum. Siz okumayın olur mu? Sanki yapay zeka yazmış gibi yavan, sanki gündemdeki sorunlar hakkında mini dersler veriliyor size. “Aman materyalist olmayın” diyor mesela. Fakat kim diyor bunu? “Ermiş” rolüne büründürülmüş otistik bir birey. Sonra öleceğini biliyor, ablasına da bir koca adayı ayarlayıp melek olup uçuyor falan. Daha çok şey söylenir de... Yazı zaten dağıldı gitti. Yayıncılar keşke bilinçli olsa. Daha seçici davransalar.

 

Kafam epey yoğun. “Sevgili günlük” modunda yazmış olabilirim. Yılın son ayından herkese selamlar sevgiler. Artık seneye görüşürüz.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.