Küresel Erişilebilirlik Farkındalık Günü, her yıl Mayıs ayının üçüncü Perşembe günü olarak belirlenmiş. Amacı, erişilebilirliği dijital ortamda da mümkün kılmak. Joe Devon adlı bir web geliştiricisinin 2011 yılında yazdığı bir blog yazısıyla başlamış her şey ve 2012 yılından beri ilgili günde dijital erişilebilirliğe dikkat çekmek için pek çok etkinlik düzenlenmiş.
Dijital erişilebilirlik dediğimiz şey aslında bilgisayar, telefon ve internet aracılığıyla erişilebilen tüm kaynak ve hizmetlerin farklı destek teknolojileri kullanan engelliler için erişilebilir olması anlamına geliyor. Ekran okuyucu yazılımlar aracılığıyla dijital içeriklere erişebilen görme engelliler, bu hedef grubun büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Ne yazık ki hala erişilebilirlik dediğimizde, “Web sitesini seslendirelim mi?” diye soranlar var. Alternatif bir web sitesi hazırlayıp kısa süre sonra atıl kalmaya mahküm etmek ve bütünleştirmek yerine ayrıştırmayı tercih etmek de başka bir yaygın talihsiz uygulama. İyi çalışan bir uygulama veya programın güncelleme alması korkulu rüya gibi erişilebilirlik açısından. Eve yemek söylediğiniz, paranızı yönettiğiniz veya alışveriş yaptığınız bir platform tek bir güncellemeyle kullanım dışı kalabiliyor mesela. Bunun en yakın örnekleri Halkbank, Migros ve Yemek Sepeti gibi uygulamalarda yaşandı görme engelliler açısından. Tek bir güncellemeyle uygulamayı bir anda kullanamaz hale geldik. Neden böyle oluyor dersiniz? Erişilebilirlik farkındalığı olmadığı ve cezai yaptırımlar uygulanmadığı için elbette.
Sosyal medya da ayrı bir konu ama kısaca değinelim. Malum insanlar artık uzun uzun okumuyormuş falan. Bu yüzden yazılı metinler bile görsel olarak çekici olması açısından fotoğraf olarak paylaşılıyor. Buradan büyük harf kısmı açık yani bağıra bağıra yazmak istiyorum aslında. Fotoğraftaki yazı bile olsa, fotoğraf şeklinde olunca okunmuyor ekran okuyucular tarafından. Sadece yazı olmasına gerek yok. Fotoğrafın ne olduğunu da bilmeye hakkımız var. Örneğin takip ettiğim ve fikirlerini önemsediğim biri “Şu kitabı okudunuz mu?” diye paylaşım yapıyor, yanında da bir resim var. Ben bilmek istiyorum o kitap neymiş. Görsellere betimleyici metin eklemek hiç zor değil. Fakat engellilikle ilgili kurumlar ve organizasyonlar dahil, bu durum çoğunluğun umurunda değil. Engelliler gününde paylaşım yapıyorlar, paylaşımda bir resim, içinde de “Sevgi her engeli aşar” yazıyor mesela. Böyle şeyler karşısında artık midem bulanıyor. Önemli bir duyuru paylaşılıyor ama fotoğraf şeklinde. Bu bir ayrımcılık suçudur. Ancak çoğunlukla cezasız kalan bir suç. Bu problemi aşabilmemizin bence iki yolu var. Birincisi yukarıdan aşağıya bir yöntem, yani bu tür uygulamaların cezalandırılması. Ancak bu tek başına bir çözüm olamaz. Çünkü belki kurumları bu konuda cezaya tabi tutabilirsiniz ama sıradan bir vatandaş okuyup beğendiği kitabı fotoğraf olarak paylaştı veya çektiği güzel kuş fotoğrafını betimlemedi diye cezalandıramazsınız. Ayrıca sorunları salt bu yöntemle çözmeye çalışmak hem çok zaman alıyor hem de cezasını ödeyebilenler aynı ayrımcı uygulamalarına devam ediyorlar. İkinci bir yöntem ise eğitim ve farkındalık çalışmaları. Bu iki yöntem birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olmalı bence. Eğitim ve farkındalık da bir anlamda geleceğe yatırım sayılabilir ve meyvelerini toplamaya başlamak için biraz zaman gerekebilir. Yine de bir yerden başlamak gerekir. Dijital kaynak ve uygulamalar geliştiren herkesin dijital erişilebilirlik eğitimi alması şart. Ancak bu eğitim ve farkındalık sadece geliştiricilerle sınırlı olmamalı. Sosyal medya hesaplarını yönetenler ve daha geniş anlamda herkes temel dijital erişilebilirlik kavramından haberdar olmalı. Yoksa bu teknoloji çağında, hiçbir ek maliyet olmadan yaşayabileceğimiz o erişilebilir hayata uzaktan bakmaya devam edeceğiz.
Yazının başlığında kullandığım “yöresel” sözcüğü iki şeye vurgu yapıyor. Birincisi ne yazık ki ülkemiz geliştiricileri arasında bu konunun daha az bilinmesi, önemsenmesi ve cezai yaptırımların pek işlememesi nedeniyle Türkçe internet siteleri ve yazılımlarında bu sorunu görece daha fazla yaşamamız. İkincisi de bir alana, mesleğe veya pozisyona özelleşmiş hizmet ve kaynaklarda bu sorunu daha fazla yaşamamız. Beni şu aralar daha çok yoran ve yaralayan ikinci durum. O nedenle, bu yazıyı bu konuya dikkat çeken bir savunuculuk aracı olarak kullanmayı hedefliyorum.
Öncelikle özelleşmiş veya “yöresel” kaynak ve hizmetler ile ne demek istediğimi biraz daha açayım. Basitçe söylemek gerekirse, anaakım bazı sitelere, yazılımlara veya kaynaklara görme engellilerin erişmek isteyebilecekleri düşünülebiliyor ve erişilebilirlik görece sağlanabiliyor. Ancak konu bazı mesleklere özgü kaynak ve yazılımlara gelince, sıklıkla görme engellilerin pek çok önyargıdan kaynaklı, bunlara ihtiyaç duyacağı akıl edilemiyor. Örneğin kamu kurumlarında kulanılan “EBYS” kısa adıyla bilinen elektronik belge yönetim sistemi, nitel veri analizi için kullanılan yazılımlar, istatistiksel analizler için kullanılan yazılımlar, kendi okulumun en çok not giriş için kullandığım akademik bilgi yönetim sistemi, anket çalışmaları hazırlayabilmek için kullanılan platformların, anket dolduran değil de anket hazırlayan için gerekli arayüzleri, hasta veya danışan takibinde kullanılan basit yazılımlar... Liste uzar gider. Durum böyle olunca, bir sürü zorluğu aşıp bir yere gelebilmiş engelliler, bu erişilebilirlik sorunları yüzünden işlerini yapmakta sorun yaşıyor. Bazı durumlarda belki terfi hakları ellerinden alınıyor veya dolaylı olarak o pozisyona uygun görülmüyorlar. Düşünsenize ben öğrencilerimin notlarını sisteme giremiyorum, elektronik belge yönetim sistemini neredeyse hiç kullanamıyorum ve uzaktan erişim ders platformunda kısıtlı işleri gerçekleştirebiliyorum. Bu durumda sizce bölümün en harika öğretim elemanı ben olsam bile beni bölüm başkanı yapma ihtimalleri var mı? Yok elbette. Kendisine gelen belgeyi okuyup imzalayamayan bölüm başkanı mı olur?
Buna benzer problemler yaşayan pek çok arkadaşım var. Hukukçulardan da benzer şikayetler duyuyorum zaman zaman. Psikolog arkadaşlar, danışan takip sistemleri ile ilgili sorunlar yaşayabiliyor. Engelli olmayan insanların üretkenliğini arttırabilecek veya harcadığı zamanı kısaltabilecek pek çok platform da ekran okuyucular ile kullanılamıyor. Yaklaşık bir haftadır bu yazıyı yazmayı planlıyordum. Ancak beni tetikleyen, Pazartesi sabahı üniversitemin para verip üye olduğu ve mensuplarına ücretsiz sunduğu bir eğitim platformuna güvenlik kodu nedeniyle kaydımı yapamamak oldu. Kayıt yapabilsem de eğitim platformu erişilebilir mi, onu henüz bilmiyorum.
Dijital erişilebilirlik sadece belli ürün veya platformlar için düşünülmemeli. Artık engelliler pek çok farklı işlerde çalışıyor veya pek çok farklı hizmete ihtiyaç duyuyor. “Bir engellinin buna da ihtiyacı olur mu?” demeden, bunu bir standart haline getirmemiz gerekiyor. Böylece ek zaman ve emek harcamadan, herkesle eşit şartlarda o ürün veya içerikten yararlanabiliriz. Bahsettiğim eğitim platformuna üye olmak için formu doldurdum, güvenlik kodu en sondaymış. Boşuna doldurduğum formdan beş dakika kaybettim. Sonra iletişim kısmına girdim şikayetimi belirtmek için. Uzun uzun yazdım. Orada da güvenlik kodu soruyormuş. Yazdıktan sonra oraya gelebildim. Beş dakikam da orada gitti. E-posta adreslerini aradım. Şikayetimi oraya bildirdim. Beş dakika da öyle gitti. Hayatımın on beş dakikası çöp oldu. Sonra oturup bu yazıyı yazdım yaklaşık bir buçuk saatte. Buna “Çöp oldu” diyemem elbette. Ancak akranlarım işlerini yetiştirirken, ben zaten yaşadığım erişilebilirlik sorunları yetmezmiş gibi bir de bu aslında kolay çözülebilecek hatta hiç yaşanmayacak sorunları çözmek için bir sürü zaman harcadım. Ayrıca bu sorunların neden yaşandığını düşündükçe de çıldırıyorum. Alttan alta düşünülmediğim, yok sayıldığım, önemsenmediğim mesajını veriyor bunların hepsi bana.
Feridun Düzağaç’tan bir şarkı sözü uyarlamasıyla bitireyim yazımı bu ay:
Çok zor değil bu konu, hadi çöz ver. Birlikte erişecek miyiz?