Toplam Okunma 0
Makalenin orijinal yazarı beyaz saçlı ve beyaz sakallı Karl Smith belden yukarı gözüktüğü fotoğrafta pembe kısa kollu ve tüm düğmeleri iliklenmiş gömleği ile kapalı bir mekânda ayakta duruyor. Gömlek cebinde bir cep telefonu ve kalem var. Boynunda bir kulaklık asılı. Sol koltuk altına beyaz bastonunu sıkıştırmış.

Karl Smith, yirmi yılı aşkın bir süredir Ulusal Körler Federasyonu'nun aktif bir üyesidir. Hayatı boyunca göksel meselelere duyduğu hayranlık onu gelişmiş bir bilgisayarlı teleskop satın almaya sevk etti. Heyecanla bize nedenini anlatıyor. İşte söyleyecekleri:

 

Geçen yaz bir ETX-90 marka teleskop satın aldığım fotoğraf makinesi mağazasındaki hafif şaşkın bir satıcı, "Sakıncası yoksa neden bir teleskop almak istediğinizi sorabilir miyim?" diye sordu. Mantıklı bir soru gibi görünüyordu. Sonuçta tamamen kör bir adam neden oldukça pahalı bir bilgisayarlı astronomik teleskop istesin ki?

 

Bu sorunun cevabı göründüğü kadar gizemli değil. Sonuçta insanlar -gören görmeyen fark etmez - kişisel nedenlerden dolayı kullanamayacakları şeyleri, hatta pahalı şeyleri satın alırlar. Örneğin, kaç ebeveyn sırf çocukları öğrensin diye çalamadıkları bir piyano satın almıştır? Hiç araba kullanamadığım halde birkaç araba satın almışlığım ya da kiralamışlığım var. Arabalarımı kullanan bir şoförüm ve diğer aile üyelerim var çünkü. Ama neden bir teleskop?

 

Kendimi bildim bileli bilimi, özellikle de astronomiyi ve uzay ve uzay yolculuğu ile ilgili diğer konuları çok sevmişimdir. 1960'larda büyürken ben de diğer pek çok kişiyle birlikte Amerikan-Sovyet uzay yarışını büyülenmişçesine takip ederdim. Birçok gece geç saatlerde ve sabahın erken saatlerinde küçük siyah-beyaz televizyonumuzun başında toplanarak Mercury, Gemini ve Apollo uçuşlarının bugünün standartlarına göre son derece ilkel sayılabilecek yayınlarını izledim. 1969 yılının Temmuz ayında, büyükannem ve büyükbabamın doğu Teksas kırsalındaki evlerinin perdeli çatı katında; ilk iki insanın uzaya çıkmasının (evin önündeki otoyolda bir tomruk kamyonu gümbürdeyerek geçtiğinde anlamsız bir kara dönüşen) görüntüsünü izledim.

 

Tam da bu sıralarda annem doğum günümde bana bir küçük teleskop hediye etti. O zamanlar hala biraz görme yeteneğim vardı ve o teleskop bana gece gökyüzünün büyüleyici dünyasını açtı. Artık daha geç saatlerde ve sabahın erken saatlerinde teleskobumu kuruyor, Ay'ı evreleri boyunca izliyor ve gri-kahverengi yüzeyindeki dağların ve kraterlerin değişen gölgelerini ve şekillerini gözlemliyordum. Teleskobumun nispeten düşük gücü altında hala süt beyazı bir küre olan Venüs'ü görmek için sabah 4:00'te kalktım. Yaşadığımız Las Vegas'ın üzerinde yaz akşamlarının parıldayan sıcağında mavi, beyaz, sarı ve kırmızı renklerde titreşen yıldızlara baktım ve Mars'ın her daima gizemli kırmızı yüzeyini düşündüm.

 

Teleskobum aile gezilerine, komşuların evlerine ve Utah'ta gittiğim körler okuluna giderek bana ve bulunduğumuz her yerdeki diğer insanlara saatlerce keyif verdi. Sonunda eski teleskop yıprandı ve görevini bırakmak zorunda kaldı. Ancak bu, etrafımdaki evrene olan sevgimi ve devam eden ilgimi azaltmadı.

 

1978'de Houston'daki NASA Uzay Uçuş Merkezi'ni ziyaret ettim, bu uzun zamandır arzuladığım bir çocukluk hayaliydi. Ve aynı yıl Baltimore'daki ilk Ulusal Körler Federasyonu Kongresi’ne katılırken Smithsonian Havacılık ve Uzay Müzesi'ni ilk kez gördüm.

 

Seksenli yılların başında iki gören çocuğu olan bir aile babasıydım. Bin dokuz yüz seksen altı yılı astronomi çevrelerinde özel bir yıldı ve çocukluğumdan beri düşündüğüm ve beklediğim bir yıldı. Yetmiş altı yılda bir dünyanın yakınlarına geri dönen Halley kuyruklu yıldızının tekrar gezegenimizin çevresine geldiği yıldı. Bir yaz akşamı, o zamanlar beş yaşında olan oğlum Ben ile onu bulup bulamayacağımızı görmek için dışarı çıktık. Kuyruklu yıldızın 1986'daki ziyaretinin dürbünle bile zar zor görülebildiği bir ziyaret olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğradım. Yüz yedi yaşında olacağım 2062 yılındaki bir sonraki ziyaretine kadar yetmiş altı yıl daha yaşamak zorunda kalacağıma dair şaka yaptım.

 

Ertesi yılın ilkbaharında ailem ve bazı arkadaşlarım Idaho' eyaletinde kamp yapmaya gitti. Burada pırıl pırıl berrak bir gecede Samanyolu'nu şehir ışıklarından etkilenmeden ilk kez gördüm ve görünüşü hakkında her zaman duyduğum "dökülmüş süt" tanımlamalarını nihayet anladım.

 

 Bu manzarayı son görüşüm olacaktı. 1989 yılında kalan görme yetimi de kaybettim ve gece gökyüzüne bakma yeteneğim sonsuza dek sona erdi. Tam körlüğün başlamasıyla birlikte bilimsel merakımı tatmin etmek için başka yollar buldum. Konuyla ilgili kitaplar okudum, çocuklarımla birlikte müzelere gittim (Smithsonian'a daha fazla ziyaret de dahil) ve bilimsel ilerlemenin ortaya çıkan harikalarını takip etmek için elimden gelen her şeyi yaptım.

 

Mars gezegeninin 2003 yazında, insanlığın gözleme başlamasından bu güne kadar Dünya'ya en yakın geçişini yapacağını ve bunun 65.000 yıl daha gerçekleşmeyeceğini öğrendiğimde, bunun ailemin kaçırmasını istemediğim bir olay olduğuna karar verdim. Bu yüzden iyi ve güvenilir bir teleskop aramaya başladım ve ETX-90'da karar kıldım.

 

31 Ağustos'ta eşim, üç çocuğum  (ki bunlardan en büyükleri yirmi yaşında ve küçük ikizlerim dört yaşında), ve kayınvalidemden oluşan ailem minibüsümüze doluştu ve bir yıldız partisi için Antelope Adası'na (aslında Büyük Tuz Gölü'nde bir yarımadadır) doğru yola çıktı. Oraya vardığımızda, her yaştan yüzlerce erkek, kadın ve çocuğu, her boyutta ve karmaşıklıkta teleskopların etrafında toplanmış halde, üzerimizdeki güzelliğe bakarken ve merak ederken bulduk. O kristal berraklıktaki yaz gecesinde, şehir ışıklarından uzakta, gökyüzü ışıl ışıldı.

 

Peki ben tüm bunlardan ne çıkarabilirdim? Tabii ki artık teleskopla bakamazdım, o halde neden bu kadar açık bir şekilde görmeye bağlı bir etkinliğe katılmak için para ve zaman yatırımı yapmıştım? Ailemin çoğu tam ya da kısmi görüşe sahip oldukları için Mars'a ve o gece görülebilecek diğer gök cisimlerine bakmanın keyfini çıkarabilirlerdi. Onların heyecanı ve gördüklerini anlatmaları çok hoşuma gitti. Dört yaşındaki iki kızımı teleskoptan görebilmeleri için kaldırdım ve sadece ilk kez bir şeyler gören ve öğrenen küçük çocukların gösterebileceği merakı uyandırdım. Gruplar teleskoptan teleskopa geçip farklı manzaraları kontrol ederken biz de manzarayı başkalarıyla paylaştık.

 

Gecenin sonuna doğru, deneyimli bir yıldız gözlemcisi ve ETX-90 da dahil olmak üzere birkaç teleskobun sahibi olan Dave ile tanıştım. Bu teleskobun temel özelliklerinden biri, 30.000'den fazla gök cisminin kesin konumlarını içeren bilgisayarlı bir izleme sistemi. Düzgün bir şekilde kurulduğunda, bu veri tabanından bir öğe seçmek, bir düğmeye basmak yeterlidir ve teleskop gökyüzünde uygun konuma işaret etmek için otomatik olarak dönecektir. Daha sonra, küçük elektrik motorları tarafından yönlendirilen teleskop, dünya döndükçe cismi görüş alanında tutmaya devam edecektir.

 

Ne yaparsak yapalım bu özelliğin düzgün çalışmasını sağlayamadık. Dave süreci kayınbiraderime ve bana anlatmak için vaktini ayırdı. Teleskobun bilgisayarındaki yazılımın kullanım kılavuzunun yazılmasından bu yana güncellendiğini ve orada listelenen adımların artık geçerli olmadığını anlattı bize. Dave yaklaşık yarım saat boyunca konuştu ve talimatlar verdi, ellerimi teleskobun çeşitli bölümlerine ve tabanına koyarak nasıl ve nereye ayarlanmaları gerektiğini gösterdi.

 

Bir kez bile durup kör bir adama neden teleskobu nasıl hedefleyeceğini gösterdiğini sorgulamadı. Konusuna olan bariz sevgisi tek rehberi olduğu için anladığına inanıyorum. İşimiz bittiğinde küçük bir kâğıt parçası çıkarıp adını ve telefon numarasını yazdı. "İki haftada bir falan buraya gelirim. Herhangi bir sorunuz olursa ya da benimle gelmek isterseniz, beni arayın."

 

Ailem gece yarısından hemen sonra bir saatlik eve dönüş yolculuğu için minibüsümüze binerken onun teklifini kabul edeceğimi düşündüm.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.