Toplam Okunma 0

Geçtiğimiz sayıda ilkini yayımladığımız bu çalışma, Engin Yılmaz tarafından yürütülen Engellilikle Yaşam Dersi 2021-2022 Kış dönemi Final ödevlerinden birisi olarak hazırlanmış, sonrasında yayınlanabilmesi için düzenlenmiştir.

Röportaj #2

Röportaj sahibi: Çağrı Sert Özkaya

Engelli hayvanlar kurucusu ve başkanı / Antalya

Soru 1: İlk başladığınızdaki motivasyonunuz ve devam ettirme motivasyonunuz nelerdir?

Cevap: Derneğin kuruluşundan kısaca bahsedeyim. Ben 2014 yılında kurdum derneği ancak 2009 yılında orman beslemesine başladım. İstanbul’da oturuyordum o zaman ve benim altı buçuk sene kadar süren bir bağımlılık tedavi sürecim oldu. Bu sürecin içinden ben hayvanlarla çıktım ve orman beslemesine başladığım zamanda gördüm ki ben engelli hayvanlarla çok iyi çalışabiliyorum. Yani tedavi yapabiliyorum, evimde oksijen verebiliyorum, pansuman yapabiliyorum. Orman beslemesine birlikte gittiğim ekip arkadaşlarım dediler ki sen madem bu kadarını yapabiliyorsun beslemeye biz gidelim, sen çok ağır vakalara bak diye. O zaman bu kadar çok hayvanım da yoktu. Ben kliniklerde tutamadığımız ya da çalışan insanın bakamayacağı, gerçekten çok özel bakım gerektiren vakalarla çalışmaya başladım. Zaman içinde özel bir veteriner kliniği bana iş teklif etti. Sen dedi gel bizle çalış çünkü hayvanla iyisin, bunları yapıyorsun. İki buçuk sene kadar özel bir veteriner kliniğinde çalıştım ve orada gördüm ki ben iki grup insan var. Biri benimle hayvanla çalışmayı seviyor, sahada olmayı seviyor ama maddi imkânı çok sınırlı. İkinci grubunda maddi imkânı var ama hayvana dokunacak zamanı yok. Bu iki grup arasında köprü oluşturmak adına derneği kurdum. Derneğin kuruluşunun tek bir sebebi var; engelli hayvan ve pahalı tedavilere ihtiyacı olan hayvanlara yasal yoldan para bulmak, bağış toplamak. Bunun dışındaki ilk motivasyonum hafif engelli saydığım kör gibi üç bacaklı gibi tek kulağı sağır gibi yani evin içinde yaşadığında özel bir bakıma ihtiyaç duymayan hayvanları sahiplendirip, felç gibi kafa travması olan, nöbet geçiren ya da kanser gibi hayvanları benim bakmamdı. Ancak bu konuda çok ciddi bir hayal kırıklığına uğradım çünkü insanlar ne kadar ilgilenseler de engelli bir hayvana evlerini açmaya çok sıcak bakmıyorlar. Yani sağlam bir sineklikle bir kör kediye sağlıklı bir kediden farksız bakabilirsiniz ancak maalesef ülkece bu şekilde bakamıyoruz henüz. Bu noktada benim motivasyonum da madem sahiplendirme yapamıyorum, kendi imkanlarımı geliştireyim ki daha fazla hayvana bakabileyim şeklinde değişti. Bugün geldiğim noktada da o şekilde ilerliyorum. 

Soru 2: Hangi konularda zorlandınız, maddi ve manevi?

Cevap: Manevi olarak çok fazla yalnızız. Yani sağlıklı hayvanı besleyen de çok seven de çok ama engelli bir hayvan dediğinizde ya da görsel olarak insanları rahatsız edecek bir engeli olan, bir yarası olan, bir durumu olan bir hayvan dediğinizde insanlar çok fazla duygusal tepkiler verebiliyor ve siz bir anda sahada tek başınıza kalıyorsunuz ve şunu diyorsunuz: ben de ah vah dersem, bende üzülürsem, ay ben ağlarım dersem diyorsunuz. O hayvanla ilgilenecek kimse kalmıyor. Manevi olarak işin en yıpratıcı kısmı bu. Yani bilgisayar başına oturduğumuzda çok mutlu bir köpek resminin altına yüzlerce kişi yazarken hadi gelin dışarı çıkalım ya da barınaktan kör bir köpek çıkaralım dediğimizde bir anda o 100 kişiden 5 kişiye iniyorsunuz. Onun da 3 kişisi eve alamam diyor, 2 kişi kalıyorsunuz. Bu sizi manevi olarak çok katılaştıran ve eğer bu yolda yürüyecekseniz kendi çözümünüzü kendiniz yaratmak zorunda bırakan, sizi iten bir sıkıntı. Diğer boyutu da tabii maddi sıkıntı var. Biz bu işi yasal yoldan bağış toplayarak ve özellikle yurt dışından imkânı daha çok olan insanlara ulaşmaya çalışarak gidermeye çalışıyoruz. Bir de tabii yer sıkıntısı var. Sayımız çok oldukça yer bulmakta zorlanıyoruz. Şu anda dernek olarak iki yıllığına bir yer kiraladık. 2 yıllığına çözmüş gibi görünüyor ama sonrasını bilmiyoruz. Özellikle şu son günlerde yaşanılan gelişmelerle hiçbir şey bilmiyoruz. 

Soru 3: Peki onların sahip olduğu sakatlıkları nasıl tanımlarsınız?

Cevap: Öncelikle izin verirseniz ben burada engel kavramına bakışımı anlatmak istiyorum. Engel kavramı benim açımdan bir eksiklik değil. Ben hayvanda ya da bir insanda engeli eksiklik olarak değil bir farklılık olarak görüyorum. Yani benim karşıma engelli bir birey çıktığında insan ya da hayvan ben onun farklılığıyla birlikte yol alarak yeni bir şey öğrenebileceğimi düşünüyorum. Engelli bir hayvanın hayatta kalması için yapmam gerekenler, öğrenmem gerekenler beni zenginleştirdi. Dolayısıyla o belki hayatta kaldı ama ben de çok artı kazandım. Her şeyden önce bakış açım genişledi. Yani kitapta öğretilenin ya da bildiğimizin dışına çıkmamız gerekiyor. Eğer engelli bir hayvana ikinci bir yaşam sunmak istiyorsanız, ben dernekte daha önce de birkaç kez paylaşmıştım, birkaç röportajda. Engelleri ikiye ayırıyorum hayvanda. Biri hafif basit engeller dediğim engeller. Bunlar körler olabilir, sağırlar olabilir, üç bacaklılar olabilir. Ev ortamında, korunaklı bir ev ortamında yemek bulabildikleri sürece hiçbir özel bakıma ihtiyacı olmayan hayvanlardır. Körler yemek kaplarını bulabilirler, sularını bulabilirler. Tuvaletlerini bulabilirler. Bunlar benim basit engelli dediğim, engelli mi engelli. Sokakta yaşayamaz ama sizin evde işten gelip bakmanıza gerek olmayacak engellilerdir. Ben bunlara hafif engelliler diyorum. Bir de ağır engelli dediğim bir grup var. Her şeyin başında felçliler geliyor bu grupta. Onları da ben ikiye ayırıyorum. Şu anda çok karıştırmamak için onu bölmeyeceğim. Nöbet geçiren, kafa travmalılar var. Hem kör hem sağır olanlar bu gruba giriyor. Beyin hasarı olup denge sorunu olan hayvanlar bu gruba giriyor. Bir de kanser gibi, çok ağır kalp hastaları gibi sürekli ilaç kullanması ve nöbet geçirmesi izlenmesi gereken hayvanlar giriyor. Bu ikinci grup benim alanım. Benim öncelik vermek istediğim alan. Engelleri ben bu şekilde ayırıyorum, yine de diyebilirim.

Soru 4: Hayvan bireyler kendi engelleriyle nasıl yüzleşiyorlar? Gözlemleriniz nelerdir? Birbirlerinin engellerinin farkındalar mı? Kendi engellerinin farkındalar mı? Ve bunu sosyal hayatlarında nasıl devam ettirebiliyorlar?

Cevap: Bu soruya da izin verirseniz dernekte hep kullandığım bir söz vardır benim. Onunla cevap vermek isterim. Engelli bir hayvan sahiplenin, hayata bakışınız değişsin derim ben hep. Çünkü biz insanlar olarak elimiz kesilse, kolumuzu çarpsak, başımız ağrısa dünyamız yıkılmış gibi tepkiler vermeye çok meyilliyiz. Ancak hayvanlarda böyle bir şey yok. İnsanlar olarak kendimize acıyoruz ama hayvanların kendini acıma gibi bir nosyonu yok. Yani bir hayvan elinde kalanla elinde olanla çok mutlu olabiliyor. Ben bunu ocak ayında on üç yaşına girecek olan, derneği de ondan esinlenip kurduğum Bony’den öğrendim. Henüz araba çarpması sonucu 5 – 6 aylıkken ön bacaklarından birini kaybeden bir köpek Bony. Ve dışardan baktığınızda yürümekte zorlanıyor, çabuk yoruluyor. Yani sorarsanız bin tane sıkıntısı var. Ama o hayvanın hep yüzü güldü. Ve ben şunu fark ettim elimizde olanla en iyisini yapmaya çalıştığımızda aslında mutlu olabiliyoruz. Bu benim hayata bakışımı değiştirdi ve ben Bony sayesinde bağımlılığı yendim. 12 senelik bir süreç ve elektroşoklardan söz ediyorum, çok ağır bir süreçti. Dolayısıyla onların böyle bir kaybı yok. Hayvanlar nerede küsüyorlar, hayvanlar ilgi görmediklerinde küsüyorlar. Tek başlarına bırakıldıklarında küsüyorlar. Siz felçli bir hayvanı aman etraf çiş olmasın diye kafese kapattığınızda o hayvanı küstürüyorsunuz. Altını bağlayıp diğer köpeklerle aynı odaya koyduğunuzda herhangi bir köpekten farkı olmadığını görüyorsunuz. Sizden tek bekledikleri ihtiyaçlarının karşılanması. Sadece ve sadece bunu bekliyorlar. Onun dışında bu hayvanların motivasyonlarını kıracak engellerine dair bir şey yok. Ağrısı olur, kaşıntısı olur, bunlar bambaşka medikal boyutlar ama benim beş senedir baktığım felçli bir kedi var ve evin en mutlu kedilerinden biri. Felçli dediğim hayvanlar tuvaletlerini bile kendileri yapamıyorlar. Ben iki saat geç kaldığımda o hayvan çok sıkışıyor mesela ki onu yapmamaya çalışıyoruz. Ama ona rağmen çok mutlular. Kendi aralarında da size şöyle söyleyebilirim. Biz hep söyleriz eşitlik, eşitlik, eşitlik diye. İnsanlar arasında yok ama hayvanlar arasında var. Bugün çok sağlıklı bir köpek, hiçbir engeli olmayan köpek kör bir köpeği dövebiliyor. Bu köpek kör, ben buna vurmayayım, bu görmemiştir demiyor. Hayvanlar arasında böyle bir şey yok. Onlar tamamen eşitler. Yani felçli kedi yavru kör kediyi dövebiliyor. Ya da bahçemizdeki kör köpeğimiz yavru köpeği dövüyor. Köpek dövüşü gibi bir şeyden söz etmiyorum ama oynarken hırlaşıyorlar. Hiçbir şekilde bunun engeli var, ben buna vurmayayım ya da ben engelliyim buna karşı diklenmeyeyim gibi bir şeyleri yok. Hayvanlar o konuda son derece eşitler. Bu eşitlik bir tarafta son derece katı bir doğa. Onların doğası. 

Soru 5: Ağır engelli grubundan siz ne kadar mücadele etseniz de mücadeleden vazgeçen oldu mu? O artık yaşamak istemedi diyebileceğiniz bir hayvan oldu mu? 

Cevap: Açıkçası benim elime öyle bir hayvan geldi diyemem 12 senelik tecrübemde. Genelde bir şekilde döndüler ama burada şunu belirtmek istiyorum. Bahsettiğiniz tarzda bir hayata küsme genelde hayvanın büyüdüğü evden atılması durumunda terk edilmesi durumunda oluyor. Örneğin on sene 15 sene bir evde yaşıyor bir hayvan ve sonra yaşlandı diye terk ediliyor. Bu noktada küserse döndürmemiz zor oluyor. Bu şekilde benim bir tecrübem olmadı çünkü benim çoğunlukla hayvan kurtardığım yerler ormanlar, sokaklar, barınaklar oldu. Ancak bir iki vakamızda çok agresif hayvanlarımız oldu. Eğer hayvan müdahale etmenize izin vermezse hayvanı tedavi edemezsiniz. Yani kolundaki serumu tutmayan ya da hap yutturamadığınız bir hayvanı tedavi şansınız zordur. Benim o şekilde kaybettiğim iki vakam var. Biri kanserdi ve kendi vefat etti ama çok bir şey yapamadık. Yani ne denediysek kendini parçalarcasına attı ve en sonunda tamam izin vermiyorsa vermiyor demek zorunda kaldık, yaklaşık bir altı- yedi ay sonra. Diğeri de yaklaşık bir sene kadar yaşatmayı başarabildiğimiz kronik alerjisi olan bir kediydi. Ona dokunabildiğimiz noktada zaten artık vücudun hareket edecek hali kalmamıştı. Agresyonu diyebilirim ama küsüş noktasında bir şey yaşamadım. Tecrübem yok. Çok duydum ama yaşamadım. 

Soru 6: Siz hangi konularda engellerini kaldırmaya yardımcı oluyorsunuz?

Cevap: Engelleri yok edebildiğimizi pek söyleyemem. Yani bizim dernek bakımı altına aldığımız hayvanların engelleri geçmiyor. Engellerini aşamıyoruz. Ancak o engellerle yaşamayı birlikte öğreniyoruz. Kör bir hayvanı aldığımızda biz, çok büyük bir kedi odamız var. Kedi odamızın içinde öncelikle tedavi kafesinin içinde 3-4 gün tutuyoruz ki diğer hayvanların kokusuna alışsın. Kafesin içine büyük bir kap koyuyoruz kedi kumu ki kuma alışsın. 3- 4 gün sonra onu kısa aralıklarla kedilerin arasına salıyoruz ki yolunu bulsun. Ama bütün bu saydığım şeyde hayvanın engelini ben ortadan kaldıramıyorum. Sadece engeliyle yaşaması için ona yardımcı olabiliyorum. Bu noktada da derneği arayıp, bizde kör kedi var alır mısınız diyenlere hep şunu diyorum: Bize ihtiyacı olmayan bir hayvan için bizi aradığınızda, kör bir kediye siz evinizde bakabilirsiniz ama çalışıyorsanız felç bir kediye bakamazsınız. Diyorum ki kör bir kedi için bizi aradığınızda felçli bir hayvanın yerini alıyorsunuz. İkisinde de ben engelini aşamıyorum. İkisi için de yapabileceğim şey çok sınırlı. Ama kör bir kedinin hayatını idame ettirebilmesi için bana ihtiyacı yok. Engelleri konusunda çok bir şey yapabildiğimi söyleyemem. Felçlerde eğer sinir kaybı olmamışsa İstanbul’dayken seçeneğim çoktu. Fizik tedavi veterineri vardı. Sevgili Ece yakın arkadaşımdır. Çok iyi nörologlar vardı, veteriner hekimler ki şu anda Petcode da açıldı. Ateş Barutta İstanbul’da. Onlarla bir şansımız olabiliyor ama şu anda olduğum şehirden Antalya’dan konuşursam şansım çok sınırlı. İmkanlarım çok sınırlı.

Soru 7: Devletten yardım alıyor musunuz?

Cevap: Hayır.

Soru 8: Size yardımcı olan insanların genelde hangi duygularla yardım ettiklerini düşünüyorsunuz?

Cevap: Öncelikle şunu belirteyim. Ben derneği kurarken hiçbir zaman evinde sokağında çok hayvan olan insanlara yönelmedim. Eli kalabalık insanların zaten bana gönderecek bağışı yoktur. Onlar zaten elindeki hayvana ancak yetebiliyorlardır dedim. Dolayısıyla ben derneği kurarken hedef kitlemi çoğunlukla maddi imkânı olan ama gerek çalışma şekliyle gerek yaşam şekliyle bir şekilde hayvanı evde bakmaya zamanı olmayan, koşulları olmayan insanlardan seçtim. Bu insanlarda bizim çok uzun süreli bağışçılarımız var. Yani 8 senedir bağış gönderen yazarlar var, akademisyenler var dernek bağışçıları arasında. Benim vegan olmamın da etkisiyle insanların bana söylediği, diyorlar ki sen bize insan olma şansı sunuyorsun. Biz bir şey yapmak istiyoruz. İyi bir şey yapmak istiyoruz ama kime güveneceğimizi bilmiyoruz. Ve artık o kadar çok kötü görüntüyle pornografik şekilde diyebileceğim görseller paylaşılıyor ki insanlar bir taraftan kaçarken bakmamaya çalışırken bir taraftan yardım etmeye çalışıyorlar. Bizim dernekteki politikamız izlediğimiz yol yaklaşık sekiz senedir biz kötü görsel paylaşmıyoruz. Engelli hayvanlar sosyal medyasında bir felçli kedinin açık yarasını görebilirsiniz ama o yara iyileşme aşamasındadır. Dışarı fırlamış bir göz veya deriden fırlamış bir kemik görmezsiniz. Dolayısıyla insanlar hem benim vegan olmamın etkisiyle (ben on senedir bir veganım) hem de bir şekilde engelli bir hayvana destek olarak mutlu oluyorlar. Bana geri dönüşler bu şekilde. Derneğe geri dönüşler bu şekilde. 

Soru 9: Engelli hayvanların size ne kattığını düşünüyorsunuz?

Cevap: Engelli hayvanlar benim hayata bakış açımı değiştirdi.  Burada kısacık da olsa bir kendimden bahsetmek zorundayım. Bütün yirmili yaşlarım bir bağımlılıkla geçti ve artık bir noktada kendinize acımaya başlıyorsunuz. Sürekli tedaviler hastaneler ve hep başa sarıyorsunuz. Kendinize acımaya başlıyorsunuz. Bony geldiğinde bana aynen şunu dedi: Kalk, kedilere bakabilirsin ama ben bir köpeğim beni gezdirmek zorundasın. Bana bakmak zorundasın. Toparlanmak zorundasın. O hastane bu hastane ben dedi anlamam iyileşeceksin ve bana bakacaksın dedi. Madem bugüne kadar denediğin iyileşme yolları işe yaramadı farklı bir yol bulacaksın o zaman dedi. Ve ben o noktada kalkıp gerçekten hayatımı değiştirdim. Otuz yaşında mesleğimi bıraktım. Sıfırdan bir alana kaydım. Ben karşılaştırmalı edebiyat mezunuyum aslında yeminli tercümanım. 2009 – 2010 ‘dan beri engelli hayvanlarla çalışıyorum. Sıfırdan bir yol çizdim. Bu da tamamen engelli bir köpeğin bana kattığı bakış açısıyla yani elindekiyle yapamıyorsan aynı sorunun içinde debelenmeye gerek yok, ağlamayı sızlanmayı bırak. Kimse senin için bir şey yapmayacak. Kalk oturduğun yerden. Başka bir yöne doğru hazırlan ve oradan yürü. Benim bakış açımı değiştirdi ve ben bunu karşılaştığım her engelli hayvanda baştan yaşıyorum. Kiminin burnunu silerken beni zorluyor, hı diyorum bunu böyle tutmam gerek. Kiminin tuvaletini yaptırırken çok tepki veriyor, elimi tırmalıyor, hı diyorum elimi bu şekilde koymam gerek. Her defasında o hayvanla iletişimde yeni bir yol bulmak zorunda kalıyorum. Her hayvan için. Ve bu çok güzel bir şey bir artı katıyor insana. Eğer hayvanla iletişim kurmaya çalışıyorsanız. 

Soru 10: Siz yardım etmezseniz eğer sizce hangi sakatlıklara sahip hayvan bireyler hayatlarına devam edebilirler?

Cevap: Üç bacaklılar, tek gözlüler, ben olsam da olmasam da hayatlarına devam edebilirler. Eğer korunaklı bir yerdelerse körler ve sağırlar da hayatına devam edebilirler. Ama sokak ortamından söz ediyorsak sadece üç bacaklı ve tek gözlü olanlar diyebilirim. Ya da dört bacağı olup çok hafif aksak olanlar devam edebilirler. Onun dışındakilerin bir şansı yok.

Soru 11: Kendi toplumları içinde çocuklar birbirlerinin tutum ve davranışlarının farkındalar mı? Gözlemlediğiniz tutum ve davranışları paylaşır mısınız?

Cevap: Az önce bahsettiğim, dilerseniz tekrarlayabilirim.

Soru 12: Ayna tutmak; İnsanlar neden engelli hayvan bakan ve onlarla yaşayan kişilere ‘’Madem imkânın var, insana bak’ diye tepki gösteriyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu konu benim bugüne kadar dernekle ilgili her konuşmada paylaştığım bir konu. Bony üç bacaklı ve ben onu ilk dışarıya çıkarıp gezdirmeye başladığımda çok tatsız tepkiler aldım. Utanmıyor musun bu hayvanı gezdirmekten, madem bu hayvana verecek paran var çocuğa baksana… Bu kadar insan aç sen köpeğe para harcıyorsun gibi. Sonrasında fark ettim ki ilk başta ben de cevap veriyordum bütün bunlara ama sonrasında şunu fark ettim: Aslında orda insanların tepki verdiği şey üç bacaklı köpeğin sokakta gezmesi ya da yüzünün gülmesi değil. İnsanlar onu gördüklerinde özellikle kendi çevresi dışına hiç çıkmayıp başka hiçbir bireye yardım etmeyen insanlar dayanışma ya da yardımlaşmaya çok kapalı bakan insanlara bu bir ayna tutuyor. Diyor ki bak arkadaşım diyor. Biz hepimiz aynı ülkede aynı sokaktayız diyor. Aynı havayı soluyoruz diyor. Ama ben ihtiyacı olan bir hayvana yardım ederek artı bir yaptım. Sen bunu yapmadın diyor o ayna ona. Ve insanlar bununla yüzleşmekten hoşlanmıyorlar. Eskiden derdim ki onlara ben bi köpek bakabiliyorum siz de bir çocuğa yardım edin. Korkunç tepkiler aldım. İnsanlar ne bu yönde bir adım atıyorlar ne de bununla yüzleşmek istiyorlar. Bu ayna benim veganlıkla da tecrübe ettiğim bir şey. İnsanlar yapabilecekken yapmadıkları, yapamadıkları demiyorum, burada bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Çünkü yapmalarından kastettiğim şey işlerinden ayrılıp evde felçli hayvan bakmaları boyutunda bir şeyden kesinlikle söz etmiyorum. Çok daha minik küçük adımlardan söz ediyorum yapılabilecek adımlardan. Onları da yapmadıklarında yüzleştiklerinde ben bunu gidip suratlarına söylesem kavga edecek bir mecra çıkıyor ve Türkiye’de hepimizin alışık olduğu bir şey iki tarafın kavgası. Ama biri kavgasız gürültüsüz çok sakin bir şekilde eylemleriyle size bakın bunun bu kadarını da siz yapabilirdiniz ama yapmadınız dediğinde tepki de aynı şekilde şiddetleniyor. İnsanlar çok sert tepkiler veriyorlar. Ama oradaki tepki kesinlikle sokaktaki üç bacaklı hayvana değil. İnsanlar o aynada gördüklerinden hoşlanmıyorlar. 

Soru 13: Engel algısı, tekerlekli sandalye nedir? Bir engel göstergesi mi yoksa özgürlük mü?

Cevap: Bu da benim çok paylaştığım bir şey. Bony ocakta 13 yaşına girecek. Ve 7-8 yaşlarındaydı ben Bony’e bir tane insan tekerlekli sandalyesi aldım çünkü ön bacak, taşıyıcı bacaklardan biri olmadığı için hareketinde çok zorlanıyordu. Çok çabuk yoruluyordu. Biz insanlar olarak tekerlekli sandalyeye nasıl bakarız, tekerlekli sandalye dediğimiz araç bize omurilik felçlilerini çağrıştırır. Yani hareket sınırlıdır. Türkiye’yi düşündüğümüzde omurilik felçlilerin çok büyük bir kısmı eve hapistir. Aile bakarsa bakar bakmazsa koşulları imkanları çok kötüdür. Yani çok tatsız bir kutunun içine hapsolmuş bir hayattan söz ederiz. Biz onu kırmak istedik. O yüzden Bony’nin tekerlekli sandalyesini de rengarenk boyadık. Dedik ki bu sandalye artık bir yapamamazlık sembolü değil. Bir hareket edemiyorum, oraya buraya gidemem sembolü değil. Tam tersine bir özgürlük sembolü dedik. Bony’nin yürüyemediği her yere ben Bony’i tekerlekli sandalyesiyle götürdüm. Ki İstanbul’da biz Kadıköy’de oturuyorduk. Adalar’dan Ağva’ya kadar arabanın bagajına atıp ben bu hayvanı gezdirdim. Dedim ki bu araç, evet ortada bir engel var mı var. Ben bu engeli yok edebiliyor muyum, edemiyorum. Ama aşabilir miyim aşarım. Dolayısıyla bu da insanlarda benim değiştirmeye çalıştığım bakış açılarından biri. Engelin arkasına sığınıp yapamıyorum diye oturacak mıyız, yoksa bunu nasıl aşarız deyip bir adım atıp yürüyecek miyiz? Tekerlekli sandalyeyle anlatmak istediğim de buydu. 

Soru 14: Evimize alma imkânımız yoksa engelli hayvanlar için neler yapabiliriz?

Cevap: Bu genellikle ağır engelliler için söylediğim bir şey ama bugünün koşullarında hafif engellileri de dahil ediyorum çünkü az önce paylaştığım gibi insanlar engelli hayvanla yaşamaya çok sıcak bakmıyorlar henüz. Eğer hayvan kurtarmak istiyorsunuz, bir hayvana destek olmak istiyorsunuz ancak bir sebepten evinize alamıyorsunuz ya da almıyorsunuz. O zaman yasal ve güvenilir bir platform bulabilirsiniz. Bu benim derneğim olur, X derneği olur, Y derneği olur. Ama burada özellikle vurgulamak istediğim yasal olması ki takibini yapabilin. Şeffaf olmak zorundayız. Ve oralara aylık düzenli bağış yapabilirsiniz. Biz 8 senedir aylık düzenli bağışçılarla ilerliyoruz. Ben herkese diyorum ki bize tek seferde çok büyük meblağ bağışlamayın. Ama aylık düzenli bağışlar yapın ki ben sizin aylık düzenli bağışınıza güvenerek bütçemi hazırlayayım. Aylık dernek bütçemi hazırlayım. Bu en çok önerdiğimiz şey. İkincisi ben hiçbir yere para vermek istemiyorum, kimseye güvenmiyorum diyorsunuz. Kısırlaştırma sponsoru olabilirsiniz. Bir hayvanı seçtiğiniz bir veterinerde kısırlaştırıp ücreti direkt veterinere ödeyebilirsiniz. Tedavi karşılayabilirsiniz. Tedavi sponsoru olabilirsiniz. Yani direkt veterinere ödeme yapabilirsiniz. Mama sponsoru olabilirsiniz. Bütün bunlarda maddi destek sizin cebinizden direkt o ilgili kuruma gider. Eğer ki yasal platformlara, derneklere güvenmiyorsanız, bu yollardan birini seçebilirsiniz. Bizim bu şekilde bağışçımız da çok. Yine evinize hiçbir hayvan almamış oluyorsunuz ama sizin katkınız olmadan biz ilerleyemeyeceğimiz için yine aynı noktada buluşmuş oluyoruz.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.