Toplam Okunma 0

Ne çok tartışıldı değil mi son yıllarda bu kavram. Siyasi dokunulmazlık, kürsü dokunulmazlığı, bunların kaldırılması veya kaldırılmaması. Aslında mecazi bir kullanım. Özellikle politikada millet vekillerinin vekil oldukları dönemde yargı bakımından dokunulmaz olmalarını kapsıyor genelde. Ama benim gibi birçok körün her gün gerçek anlamda dokunulmazlığının sürekli çiğnendiğini biliyor musunuz?

 

Geçenlerde üç saatlik bir sokak yolculuğunda sayayım dedim. En az beş kez birileri iznim olmaksızın koluma, omzuma dokundu, beni çekti, itti, bir yerlere döndürmeye çalıştı. Bu artık o kadar sıradan bir şey ki yürürken, otobüse binip inerken, bir yere otururken, bazen öylesine bir yerde beklerken, sanki otomatik bir motor, insanların ellerini bir yerlerimize temas ettiriyor. O kadar kanıksıyoruz ki bu temasları, çoğu zaman çok doğal bir şeymiş gibi tepkisiz devam ediyoruz yolumuza.  Kaldırımda yürürken bir el yapışıyor kolunuza, çekiyor sizi. Bazen lütfediyor, “Çarpacaktın” diyor. Çoğu zaman ise onu bile söylemeye gerek görmüyor. Bir sandalyeyi sağa sola iter gibi silkeliyor seni ve bırakıyor. Tam bir köşeyi döneceksin, diğer koluna yapışıyor bir başkası. “Dur, yanlış gidiyorsun” diye haykırıyor. Nereye gideceğimi benden daha iyi biliyor ne de olsa. Derken, bir yerden inip başka kaldırıma çıkacaksın. Sıkıca kavrıyor seni öteki. “Dur, düşme” diyor. Oysa aniden kavradığı için kaybediyorsun dengeni. Tam ilerliyorsun bir yürüyen merdivene, arkadan nefes nefese koşup çekiyor kendini kurtarıcı sanan arkadaş. “Dur, orası tehlikeli, asansör burada” diyor.

 

O kadar çok örnek var ki, ben saymaktan yorulmam ama bunu yaşamaktan artık çok sıkıldığımı fark ettim. “Niçin?” diye sormaktan da yoruldum galiba. En akla yakın nedeni bizlerin toplumdaki bağımlı, beceriksiz ve cinsiyetsiz algısı olmalı. Karşıdaki sizi gördüğü an, önce algısı yalnızca farklılığa hapsoluyor, sonra da bu tutsaklık içinde gözetlemeye başlıyor sizi. Ama bu gözetleme kendini doğrulayan kehanet şeklinde. Yani beklenti “Mutlaka bu bir yere çarpacak, kaldırımdan düşecek, yanlış yola sapacak” şeklinde. Onun için tutamıyor kendini ve müdahale başlıyor size rağmen. “Dur, düz git, sağa git, önünde direk var.” Haliyle müdahale karşısında bilişsel haritanızın dışına çıkıyorsunuz ve gerçekten de çarpıyorsunuz kimi zaman. Böylece gerçek oluyor kendini doğrulayan kehanet. Çoğu kişi de sözel müdahaleyle yetinmiyor asla. Direkt fiziksel sıcak temas sağlıyor sizinle. Cinsiyetiniz, özerkliğiniz, ihtiyaçlarınız hiç önemli değil. Niye tek başına oradasınız ki zaten? Tutuyor, çekiyor, itiyor sizi, rahatlatıyor vicdanını. Ola ki benim gibi reddettiğinizde bu dokunuşu, “şükür bilmez nankör” oluyorsunuz, hiç kendisinde aramıyor hatayı.

 

İkinci kızdığım kişiler ise, bizzat kör arkadaşlar. Diyorlar ki, “Sakın reddetmeyin gelen destursuz dokunuşları. Sonra kimse yardım etmez bize.” Hayatını bağımlılıklar ve çaresizlik üzerine kurmuş, kendi başına sorumluluk almaktan deli gibi korkan bir grup. Sağlamcılığı dibine kadar kanıksamış, buna karşı duranları da kendi rahatlarını kaçıracak gaflet içindeki düşmanlar olarak gören bir kitle. Kısaca hem sokaktaki algı hem de bizzat benzer şeyleri yaşayan arkadaşlarımızın iğnelemelerine maruz kalış. Yani dostlar, sizi bilmem ama ben gerçek anlamda dokunulmazlık hakkımın peşindeyim. Ne fiziksel, ne sözel, artık yolda yürürken bana dokunmayın lütfen. Derdim yalnız kurt olmak değil. Dilediğimde ben destek isteyecek yaşta ve olgunluktayım. İstiyorum da zaten. Ama bana zorla dokunup özerkliğime tecavüz edenlere karşı kimden nasıl destek alabilirim bilen var mı?


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.