Toplam Okunma 0

Bize kendinizi tanıtır mısınız? Kimsiniz, ne iş yaparsınız, bu zamana kadar neler yaptınız, hobileriniz?

Ben, Mehmet BULUT, Tarih öğretmeniyim. Daha önce, dört buçuk yıl Adnan Menderes Üniversitesi'nin Engelli Birimi’nde çalıştım. Engelli Birimi’nde çalışmamın temel sebebi, özgür kişiliğim ve engelli insanların bağımsızlığına verdiğim önemden kaynaklanıyor diyebilirim. Sosyal modele uygun olarak engelliliği, “yetisel bir farklılık” şeklinde değerlendiriyorum. Şimdiki mesleğim öğretmenlikle ilgili iki saate yakın bir röportaj yaptım İzmir’in yerel bir gazetesi olan İlk Ses Gazetesi’nde. Merak eden okuyucularımız, öğretmenlikle ilgili düşüncelerime oradan ulaşabilirler. Hobilerime gelince, hatırat ve kültür tarihi kitapları okumayı seviyorum. Üniversite hayatımda keşfettiğim bir ilgim daha oldu: dil öğrenmek. Orta seviye İngilizce, b1 seviyesinde İspanyolca biliyorum ve şu an İzmir İl Halk Kütüphanesi’nde gönüllü bir hocamdan Fransızca öğreniyorum. Haftada iki defa tandem bisiklet turlarına katılıyorum. Yazları, arkadaşlarımla kampa gidiyorum zaman zaman. Yani, benim hobim yaşamak. Yapmak istediklerim ise, daha çok spor yapabilmek. Yüzmeyi iyice öğrenmek istiyorum mesela.

 Bu zamana kadar yaptıklarınızdan erişilebilirlik açısından sizi en çok zorlayan şey ne oldu?

Bence erişilebilirlik konusunda hepimizi çok zorlayan temel durum, toplumun bizi zorla kafasındaki bir kalıba sığdırmak istemesi. Kişisel farklılıklarımız yok sayılıyor ve birkaç engelli kişiye bakılarak, engelli topluluğu hakkında yargılar oluşturuluyor. Bu, çok büyük bir sıkıntı. Mesela; daha önce engelli bir kişi, bir işi yapmayı başaramamışsa, hiçbir engellinin aynı işi yapamayacağı düşünülüyor. Yetisel farklılıklar ve aynı eylemi gerçekleştirme motivasyonu yok sayılıyor. Çünkü, biliyorsunuz başarmanın önemli bir unsuru da motivasyon ve mücadeledir. Bunun dışında, ülkemizle ilgili dileklerim de var; mesela; en entelektüel kişilerden oluşan topluluklar da dahil olmak üzere, engelli kişilere sosyal dışlama uygulanıyor zaman zaman, farkında bile olmadan. Ümit ediyorum, bu durum tamamen yok olur. Erişilebilirlikle ilgili ülkemizde olumlu örnekler de yok değil. Umarım olumlu örnekler, olumsuzlara örnek olur ve daha erişilebilir bir Türkiye'de yaşarız en yakın zamanda.

 Bu zamana kadar hangi şehirlerde yaşadınız?

Şimdiye kadar Kilis'te, Gaziantep'te, Aydın'da, Bursa'da ve farklı şehirlerde 2-3 ay gibi çok kısa dönemli yaşadığım oldu.

 Bu şehirleri erişilebilirlik açısından kıyasladığınızda, nasıl bir tablo ortaya çıktı?

Kilis’te SODES Projesi kapsamında şehir merkezinin tamamına sarı çizgi yapılmıştı; bu çizgiler çok kullanışlıydı.

Antep'te özellikle şu aralar şehir içi toplu taşımayla ilgili tamamen erişilebilir çok güzel bir uygulama geliştirdiler.

Ben Aydın’da yaşarken, çok büyük bir erişilebilirlik düzenlemesi dikkatimi çekmedi. Genel olarak, burası küçük ve kendi halinde bir şehir. Yalnız o dönem, üniversitede çok güzel işler yapmıştık. Hâlen Adnan Menderes Üniversitesi’nin web sayfasında, benim dönemimde yaptığımız çalışmalar ve hazırladığım yazılar duruyor. Web sayfasını incelediğinizde, zaten bunu göreceksiniz. Yine Üniversite'de 14. Engelsiz Üniversiteler Çalıştayı’nı, güzel bir şekilde yapmıştık ben orada çalışırken.

Bursa ile ilgili sokakta pek fazla görme engelli görmedim. Metro ve tramvaydaki anons sistemi çok işe yarıyor ama benim yaşadığım 2017 yılında otobüslerde sesli anons sistemi yoktu.

İzmir, benim kendimi bulduğum bir şehir olarak söylenebilir. Tabii ki burada erişilebilirlik açısından çok eksiklikler var. Mesela, hâlen otobüslerde sesli anons sistemi yok. Birçok kavşakta, ışıklarda sesli uyarı sistemi bulunsa da; bunu tamamen kısıyorlar ve biz görme engelli yayalar, devletin bizim için yaptığı bu yatırımlardan faydalanamıyoruz. Düşünün, bir görevlinin bilinçsizce yaptığı bir davranış, şehirde yaşayan yüzlerce görme engellinin hayatını olumsuz etkiliyor. Umarım, sesi kapatılan ışıkların seslerini tekrar açarlar.

İzmir'de kendimi bulmamın esas nedeni, şehir içerisinde birçok noktayı gezip tanımış olmam ve şehrin sosyal yaşamının engelli insanları da kısmen kapsayacak bir şekilde daha geniş olması. Engellilerin bir şekilde dışlandığını düşündüğüm ortamlar da var tabii.

 EEEH Dergi ile nasıl ve ne zaman tanıştınız?

EEEH Dergi’yi neredeyse kurulduğu yıllardan bu yana takip ediyorum. Sırasıyla dergideki bütün yazıları okumasam da o ay yayınlanmış yazılar içerisinde başlığı ya da tanıtımı dikkatimi çeken yazıları okuyorum. Bazen engellilikle ilgili araştırmalarımda da EEEH Dergi yazılarının karşıma çıktığı oluyor. EEEH Dergi yazıları her zaman iyi bir kaynaktır benim için.

 EEEH Dergi’de sizi özellikle etkileyen bir yazı var mı, neden?

EEEH Dergi’de, beni bir diğerinden daha fazla etkileyen bir diğer yazı olmadı. Çünkü burada okuduğum her yazı engellilik alanında müthiş genişletiyor ufkumu. Engin Yılmaz'ın yazılarından mikrosaldırganlık ve sağlamcılığı öğrendim. Adem Vural’ın yazıları her zaman daha günlük hayata yönelik çözümlemeler üreten yazılar olarak geldi bana. Mesela en son, müzelerde erişilebilirlikle ilgili araştırma yaparken gördüm Adem Abi’nin EEEH Dergi’deki yazısını. Yine Beyza Ünal'ın mesela 63. sayıdaki yazısı, ücreti ödenmiş bir kişisel asistanla bağımsız yaşamın da mümkün olacağını gösteriyor bize.

Normal olayım dediniz mi hiç? İşte o zaman Sevgi Mart'ın 61. sayıdaki yazısını okuyun.

 EEEH Dergi sizce okurların hayatında nasıl bir role sahip?

Bence EEEH Dergi’yi özellikle engellilik araştırmaları yapacak olan akademisyenler ve engelli öğrencisi olan öğretmenler okumalılar. Engelli öğrencisi olan öğretmenler okumalılar çünkü bu sayede çok daha iyi yönlendirebilecekler engelli öğrencilerini. Bu derginin, okuyucularını nasıl etkilediği sorusuna gelince; engelliliğe bakış açısı konusunda çok geliştiriyor ufku. Yalnız ben bu dergiyi özellikle de engeli bulunmayan, yönlendirici konumundaki insanların takip etmesini isterdim. Engelli çocuğu olan ebeveynlere de öneriyorum EEEH Dergi’yi okumalarını.

 sizce EEEH Dergi, bundan sonraki hayatında nelere odaklanmalı?

Ben EEEH Dergi’nin yazarlarını, yazılarını ve yazarlarının engelliliğe bakış açısını çok beğeniyorum. Bence bu, bu şekilde devam etmeli. Derginin okuyucusu azalır ya da artar, bunlar önemli değil bence. Önemli olan, derginin Türkiye'de engelliliğe bakış açısı konusunda getirdiği farklı model. Bu, bir tarzdır ve yıllar içerisinde gelişerek devam edecektir.

 Bu sorular dışında okurlarımıza iletmek istediğiniz bir başka mesaj var mı, varsa bu nedir?

Son olarak, gelecekte ücretli, ücretsiz tüm dergilerin profesyonel bir şekilde Braille Alfabesi’yle de hazırlanmasını diliyorum. Nasıl ki gören insanlar ücretini verip abone oldukları dergileri alıp okuyorlarsa; biz görme engelliler de istediğimiz dergiye abone olup dergilerin Braille Alfabesi’yle yazılmış formatını okuyabilmeliyiz. Belki de bu, çok daha gelişmiş ve fiyat olarak da daha ulaşılabilir Braille ekranlarla ileride mümkün olacaktır.

Sabırla beni okuyan tüm okuyuculara ve EEEH Dergi ekibine teşekkür ediyorum.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.