Lauren Ekery ve kızı Lynden, ülkenin her yerindeki Ulusal Körler Federasyonu üyeleri tarafından iyi tanınır. Ekery’lerin (Lauren ve Gerry) ikisi de körler, kızları ise değil. Lynden çevresiyle ilgili, duyarlı, zeki, normal bir kız çocuğu. Lauren ve Gerry de zeki, duyarlı, normal insanlar. Körlük onların pek çok özelliğinden sadece biri. Onların gören kızlarıyla deneyimleri yalnızca kalbimize dokunmakla kalmıyor, bize günlük hayatta körlüğün neye benzediğiyle ilgili gerçekçi bir resim çiziyor. Bugün yazmak için evimin önünde otururken ilkyazın yakıcı güneşi gökte parıldıyordu. Şu anda güneşin ne renk olduğu benim için o kadar da önemli değil. Körlerden bazılarının güneşin rengi ya da bir şeylerin görsel olarak neye benzedikleriyle ilgilenmediklerini biliyorum. Ama ben bu görüşe katılmıyorum. Bir şeylerin nasıl göründükleri de dahil, çevremdekilerle oldukça ilgiliyimdir. Bunun olamayacağını iddia edenler de olabilir.
1972’de Lincoln’de Nebraska Üniversitesi’nden mezun olmama yakın bir sırada, gören erkek bir arkadaşımla geleceğim hakkında konuşuyorduk. Çok sevdiğim ve güvendiğim bir arkadaşımdı Ama öyle bir laf etti ki ne dediğini o da ben de anlamadık. “Sen kendi evine taşındığında, evde hamam böceği olursa seni hiç rahatsız etmez. Onları görmeyeceğin için orada olduklarından haberin bile olmaz. Hem neye benzediklerini bilmezsen, ne kadar çirkin olduklarını da bilmezsin.”
Pearl S. Buck’ın yazdığı gibi “Kalp kırmanın bin türlü yolu vardır.” Hikayeler aşk yüzünden kırılan kalplerle doludur. Ama bir kalbi asıl kıran şey hayallerinin çalınmasıdır. Tabii ki o zamanlar benim hayalim normal, birinci sınıf bir vatandaş olmaktı ve hayallerim söz konusu evde onun olmasını da içeriyor olabilirdi. Onun beni kendisiyle eşit bir öğrenci olarak kabul ettiği açıktı ama bana bir kör olarak saygı göstermiyordu. “Kör biri evini temizleyemeyeceğine göre ister istemez hamam böcekleri olurdu” diye varsaydığı apaçık ortadaydı. Ben ev işleri konusunda tanıyabileceğiniz en iyi insan olmayabilirim ama bunun sebebi körlüğüm değil. Kaç yıldır beni tanıyor olmasına rağmen bu hoş genç adam körlükle ilgili ne kadar da cahildi. Ve ben o kadar cahil miydim ki onu körlük hakkında doğru bilgilendiremeyerek hayatımda önemli bir yere sahip olmaktan vazgeçirmiştim. Tabii bu, ben henüz Ulusal Körler Federasyonu’nu tanımadan 20 yıl önceydi. Bugün olsa ne kadar farklı davranırdım. Federasyonda kendimi geliştirmeye başlayınca, öğretmeye istekli insanlardan ve zor yollardan kendi deneyimlerimle öğrendim ki körlükle ilgili gerçeklerin bir kısmı esasen tutum problemleri ile onların yaşamlarımız ve problemleri çözmemiz üzerindeki etkileriyle ilgili. Paylaştığımız bireysel olumlu deneyimlerimiz, kendimize inanmayı öğrenme konusunda yardımcı olabilir. Federasyonun asıl amacı da bu zaten. Bu sebeple aşağıdaki deneyimimi anlatmak istiyorum. Bundan birkaç hafta önce, 8 yaşındaki kızım Lynden “Anne, güneş ne renk?” diye sordu. Sıklıkla güneşe doğrudan bakınca gözünü kırpıştırır ve hapşırır. Güneşin rengini fark edecek kadar uzun bir süre bakmamış olması mümkün müydü? Yoksa güneşin rengini bilip bilmediğimle ilgili beni mi sınıyordu? Ne dememi bekliyordu? Standart bir şekilde sarı mı? Konjenital glokomm nedeniyle doğuştan total körüm. Sol gözüm hiç görmüyor. Glokom yüzünden sağ gözüm kör olmadan önce ışığı, karanlığı ve renklerden oluşan kırıntıları görebiliyordum. Tedaviden önceki gece ağlamış, hemen sonrasında da birkaç kere paniklemiştim ama hepsi o kadardı. Ve gün batımlarını bir daha görmeyeceğim için acı çekmedim. Çünkü biliyordum ki çok istersem aklımın gözünde kolaylıkla canlandırabilirdim. Bu belki Beethoven’ın en iyi bestelerinden bazılarını artık duyamadığı zamanlarda yazmış olmasına benzetilebilir. İyi bir belleği vardı v onu kullanmıştı. Lynden’a dedim ki, “Gün ortasında güneşin sarı olduğu söylenir. Ama bana hep beyaz gibi gelirdi. Günbatımına doğru parlak bir sarıdan git gide turuncuya dönerdi. Bazen bulut olduklarını sandığım diğer renklerin içinde mükemmel kızıl turuncu bir küre olarak batardı. Böyle olduğunda, ufuktaki ateş topu çok uzakta, yerde duruyormuş gibi görünürdü. Sonunda kaybolur. Bazen de bulutlar bu renkleri gizler. Gün doğumunda da bunun tersi olur. Gün doğumları da, gün batımları da birbirinden farklı olabilir. Ressamlar resmini yapar, yazarlar kelimelerle anlatır. Bazı insanlarsa hiç farkına varmaz ama onlar oradadırlar.” “Ben güneşin renginin öyle değiştiğini hiç görmedim. Güneşin rengi neden değişir? Neden yerdeymiş gibi görünür?” diye merakla sordu. Soruları beni aşmaya başlıyordu. Işığın renk ve kırılma gibi fiziksel özellikleri, mesafeler ve Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşü ile ilgili ona açıklayabilecek kadar şey bilmiyordum. “Okul açıldığında Fen Bilgisi öğretmenine sor” dedim endişeyle. Konunun kapandığını düşünerek rahat bir soluk aldım. Ta ki, “Anne, sen güneşten ışınların gelişini görüyor musun?” dediğini duyana kadar. Görmediğimi söyledim. “Ben de” diye yanıtladı. “Peki o zaman neden hep etrafında ışınlar varmış gibi çizerler?” diye devam etti. “Okulllar açıldığında resim öğretmenine sor” diye aklımdan geçirdim. “Bilimden daha çok sanata yakın biri olarak belki ışık ve ısının resimlerde güneşi temsil eden sarı çemberin her tarafından geldiğini göstermek için sanatsal bir yöntemdir” diye anlattım. Konu şimdilik kapanmıştı. İnanıyorum ki Lynden total kör birinden aldığı bu cevaba şaşırmıştı. Gören bir çocuğun görsel bir şeyi kör birine sorup cevabı ciddiye almasına ben de onun kadar şaşırmıştım. Bu deneyimden ikimizin de çok kıymetli şeyler öğrendiğimizi düşünüyorum. Geçtiğimiz haftasonu Kansas City’den eve, Omaha’ya otobüsle dönerken yaşadığımız olay bu deneyimden kazandığımız bilgi ve zevkin kanıtıydı. Lynden uyuyordu, ben de kasetçalarımı dinliyordum. Birden, besbelli mutlulukla, “Anne, güneş turuncu ve yerde! Senin dediğin gibi. Yerdeymiş gibi görünüyor, kızıl turuncu ve çok güzel! Daha önce hiç görmemiştim!” diye bağırdı.
Ben inanıyorum ki körlükle ilgili bütün o basmakalıp düşüncelere sahip olsaydım, asla evlenmek gibi ya da günbatımını paylaşabileceğim bir çocuk sahibi olmak gibi normal bir şey yapamazdım çünkü kör birinin çocuğuyla tek başına ilgilenebileceğine ihtimal vermezdim. Bu yüzden Ulusal Körler Federasyonu’na müteşekkirim. Eğer önceki konuşmamız olmasaydı, o günbatımının biz farkına varmadan geçip gideceğinin farkındaydım. Tabii günbatımını kaçırmak bir hayat memat meselesi değil ama güneşin ne renk olduğunu paylaşmanın bizim için özellikle keyifli bir tarafı vardı.