Maskelemek otistiklerin günlük hayatta yapmak zorunda olduğu, her otistiğin farklı alanlarda, farklı şekillerde, farklı derecelerde yaptığı ya da yapabildiği bir şey. Kısaca otistik özellikleri baskılamak, otistik değilmiş gibi davranmak anlamına gelen maskeleme, hem çok yorucu ve yıkıcı olabiliyor hem de her zaman aynı derecede mümkün olmayabiliyor. Kişi hem kendine yabancılaşabiliyor, ihtiyaçlarını yerine getiremediği için kaygı, depresyon, çöküşler yaşayabiliyor hem de yorgunken veya stres altındayken aynı derecede maskelemek mümkün olmayabiliyor. Her otistik insan, hayatının farklı dönemlerinde farklı şekillerde maskeliyor. Mesela çoğu insan okulda veya işyerinde dışlanmamak ve işini kaybetmemek için daha fazla maskelemeye itilirken evde veya güvenli alanlarda kendisi olabiliyor.
Son zamanlarda dünyada otistik aktivistler arasında otizmin cinsiyetler ve etnik gruplar arasında farklı oranlarda görün sebeplerinden birinin dezavantajlı grupların çocukluktan itibaren daha fazla maskelediği, bunu bilinçsizce öğrendiği ve bundan dolayı otizmi daha farklı yaşadığı konuşuluyor. Maskeleme hakkında çalışmaları olan otistik yazar, sosyal psikolog ve aktivist Dr. Devon Price “feminen” otizm diye bir şey olmadığını ancak kız çocukları ve etnik azınlıklara mensup çocuk ve yetişkinlerde “maskelenmiş” otizm olduğunu söylüyor. Genelde daha fazla “problem davranış” göstermesine izin verilen, “uyumlu” ve “uslu” olması aynı derecede zorunlu olmayan erkek çocukları ya da ırkçılığa uğrayıp daha fazla cezalandırılmayacak, hatta bazı bağlamlarda hayatı tehlikeye girmeyecek kişilere nazaran bu alanlarda dezavantajlı kişiler mecburen maskelemeyi genç yaşta bir hayatta kalma mekanizması olarak öğreniyor. Bu da tanı almalarını (almamızı) zorlaştırıyor. Otizmin kadınlarda veya azınlık gruplarda daha az görüldüğüne, ya da otizmin farklı tezahürlerinin biyolojik nedenleri olduğuna dair yanlış algılara yol açıyor.
Maskelemenin ne olduğunu ve neden yapıldığını anlatmamın sebebi aslında bununla ilgili bir deneyim paylaşmak. Ben maskeleyerek büyüdüm, ne kadar yoğun maskelediğimi ve bunun beni ne kadar kötü etkilediğini görece yakın zamanda fark edip bundan bilinçli olarak uzaklaştım. Ancak benim çevremdeki eşitim olan, yani benim üzerimde tahakküm kuramayacak, benim hayatımı kararlarıyla etkileme gücü olmayan insanların ne düşündüğünü umursamamam, hiç maskelemem gerekmediği anlamına gelmiyor. Örneğin, otizmle ilgili çok fazla yanlış bilgi, bilgi eksikliği ve önyargı olduğu için çalışma ortamlarında çevremde birileri varsa bir derece maskeliyorum çünkü bu benim geçimimi etkiliyor. Eskiden psikiyatri veya tıp karşısında maskelerdim çünkü benim otistik davranışlarım duygu durumsal sorunlar olarak algılanıp ihtiyacım olan sağlık hizmetlerine ulaşmamın önünde engel teşkil edebiliyor. Bu yazıda asıl bahsetmek istediğim örnek ise daha ciddi, daha yoğun bir an ve yaşandığı günden beri anlatmak istediğim bir deneyim. Gözaltında maskelemek.
LGBT+ Onur Ayı olarak kutlanan Haziran’nın son haftası zaten olaylı geçti. Önce Maçka Parkı’nda yapılan piknikte polis saldırısına uğradık. Ardından şiddete maruz bırakıldık. 26 Haziran günü de Onur Yürüyüşü’nde çok yoğun polis şiddeti yaşandı ve birçok gözaltı oldu. Onur Yürüyüşlerinde ve genel olarak LGBT+’lara karşı polis şiddetinden bahseden birçok yazı ve araştırma zaten var ama ben bu yazıda gözaltında otistik olmaktan ve maskelemek zorunda olmaktan bahsetmek istiyorum.
Onur Yürüyüşü gibi kalabalık ve gürültülü bir alanda olmak zaten stresli bir deneyim ancak orada bulunmayı gerçekten istediğim ve (polisi saymazsak) sevdiğim insanların arasında olduğum için bununla başa çıkabiliyorum. Ancak o gün olayların en başında, daha yürüyüş bile başlamamışken, sadece insanlar toplanıyorken 18 kişi olarak gözaltına alındık. Bu süreçte yediğimiz dayak, gördüğümüz şiddet ve işittiğimiz hakaretlerden, tehditlerden bahsetmek istemiyorum. Bu yazının konusu değil çünkü. Ayrıca bilinmeyen şeyler de değil. Asıl anlatmak istediğim şey, o polis otobüsünde saatlerce önce hastaneye, sonra karakola, sonra tekrar hastaneye götürülürken, bir yandan fiziksel, sözel ve psikolojik şiddete maruz kalırken aynı zamanda maskeleme zorunluluğu.
Ben o ortamda maskelemek zorundaydım çünkü zaten her hareketimizin itaatsizlik olarak algılanıp cezalandırıldığı, tehditlerle karşılandığı bir ortamdı. Tüm kontrol polisin elindeydi ve polisin sıkıntısı bizim yaptıklarımızla değil, varlığımızlaydı. Benim orada LGBT+ biri olarak varlığım zaten asıl sorun iken polisin bize hakaret etmemesini, dövmemesini, su ve maske gibi ihtiyaçlarımızı vermesini talep etmemiz “sorun çıkarmak” olarak algılanıyorken, ben orada asla ortamın duyusal, duygusal, vesaire stresi ile başa çıkmak için normalde (kimse beni izleyip itaatsizlik, şiddet uygulamak için bahane aramıyorken) yaptığım şekilde öne arkaya sallanamaz, ellerimi sallayamaz, konuşmayı bırakamaz, bir köşeye kapanamazdım. Duygusal çöküş geçirsem, bu dışarıya öfke olarak yansıyabilirdi ama çöküş geçirmemek için yaptığım her şey de itaatsizlik olarak okunabilirdi. Bir soruya duyduğumu işleyemediğim için ya da konuşamadığım için cevap vermesem, başıma geleceklerden korktum, yüz ifademin ve ses tonumun yanlış anlaşılması durumunda başıma geleceklerden korktum. Bu korkuyla bir şekilde o günü maskeleyerek atlattım.
Ben o gün o deneyimden çevremde sevdiğim arkadaşlarımın olması, güvendiğim insanların olması sayesinde bir şekilde çıktım. Yanımda otistik olduğumu bilen ve bunun beni nasıl etkilediğini tahmin edebilen bir arkadaşım vardı, zaten otobüste hepimiz birbirimizi sürekli koruyup kolluyorduk. Çıktım ama sonraki bir hafta asla kendime gelemedim, düşünemedim, akıcı konuşamadım, yataktan çıkamadım, o gün bastırdığım her şeyin acısını bedenim ve zihnim günlerce benden çıkardı.
Bunu anlatmamın birkaç sebebi var. En yüzeysel olanı, çoğu kişinin otizm hakkında bilgi sahibi olmamasından dolayı yaşadıklarımızın çok daha sert yaşanması, bize çok daha fazla zarar vermesi, günlük hayatımızın her alanını etkilemesi. Ancak burada ki asıl konu: İnsanların bedeni ve zihni üzerinde birçok koldan ( okul, tıp, psikiyatri, polis şiddeti, ekonomi, vs. ) tahakküm kuran, kurmaya çalışan bir toplumda bedenleri ve zihinleri norm dışı kalan insanların yaşadıkları. Bu metin özelinde otistiklerden ve LGBT+’lardan ama genel olarak tüm nöroçeşitlilerden, tüm engellilerden, bir nedenden dolayı azınlık ve dezavantajlı olan herkesten bahsediyorum. Bireyler bunların kesişiminde bulunduğunda ise yukarıda bahsettiğim gibi senaryolar ortaya çıkıyor. ABD’de örneğin siyahi otistiklerin toplum içinde otistik davrandıklarında “tehdit” olarak okunup polis tarafından öldürülmeleri maalesef sık yaşanan bir şey. Maskeleme ve otizmin farklı gruplarda farklı yansımaları konuşulurken bu bağlamın mutlaka göz önünde bulundurulması gerek. Ayrıca yanlış anlaşılmasın, ben bu yazıyla polisin otizm hakkında bilgi sahibi olmasını istemiyorum. Polisin olmamasını istiyorum.