Yıl kendini yarılarken biz yine festival heyecanını yaşamaya başladık. Malum iş büyük, yol uzundu. Ne kadar erken başlarsak o kadar sağlam adımlardık yolumuzu. Enerjimizi ve soluğumuzu verimli kullanmayı başarırdık. Öyle ya 11 yıllık bir geleneğin yükü vardı omuzlarımızda. Çıta aşağı düşmemeliydi
Bir yandan da her yıl temaları tüketiyorduk. Gündemi takip ediyor, ona uygun tema ve motto belirliyorduk. Erişilebilirlik, spor, yapay zekâ… Bu yılın teması da aslında geçen yılın festival toplantılarında bile çaktırmadan dile getirilmişti. Bu yıl estetik yönümüze ağırlık vermeye karar verdik. Temamız sanat olsa güzel olurdu. Önce tema uzun uzadıya tartışıldı. Malum irdelemeyi seven bir grubuz. Detaylara takılmamız belki de ondan. İçeriği doldurabilir miydik? Sanat, çok geniş bir yelpazeydi. Farklı ne katabilirdik? “Olsundu, yola çıkınca kervanı da yolda tamamlarız” dedik. Hem sanat gibi yaratıcı bir uğraşın bazı dallarını yıllarca ön yargılarla bize ulaşılmaz kılmamışlar mıydı? Biz de hayatın her alanının yeti çeşitlilikleri gözetilerek kapsayıcı bir şekilde tasarlandığında herkesin erişimine açık olduğunu savunmuyor muyduk? İşte tam da bu gerçekliği daha güçlü anlatabilmek için festival çok iyi bir araçtı. Uzun süren istişareler sonucunda 12. Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festival’inin teması kesinleşti. Bu yıl erişilebilirlikle sanatı harmanlayacaktık. Temadan sonra her zamanki gibi motto arama derdi başladı. “Bu çok klişe, bu klasikleşti, farklı bir şey olsun, bir ağırlığı olsun” diyerek uzun uzadıya konuştuk. Ilgın’ın keskin zekâsı devreye girdi ve bu yıl orijinal bir motto bulduk: “#SanatınİçindeKapsayıcıBiçimde” dedik mottoya. Gerçi ben hala alışamadım. “Sanatın İçinde Erişilebilir Biçimde” olarak hatırlıyor ve bu rezil olma durumunu defalarca tekrarlıyorum. Neyse festivale kadar ezberlerim herhalde.
Tabii motto kadar efor isteyen başka bir ihtiyacımız da afiş tasarımıydı. Çoğu festivalde olduğu gibi bizi bu tür konularda hiç yalnız bırakmayan Yelda Erdoğan bu sorunumuzu çözdü. Sonra yeni stantlar araştırma, teknik işleri çözme, duyuruları hazırlama, akşam etkinliklerini düşünme çabalarının ortasında bulduk kendimizi. Bu çabalarımız yorucu olduğu kadar da eğiticiydi. Yeni sanatçılarla tanıştık. Farklı sanat türlerinde ilgilenen ve üretkenlik gösteren körleri tanıdık.
Bu süreçte sanatla iç içe onlarca standımız oldu. Seramik, resim, marangozluk, oyun gibi stantlarımız artık takipçilerini bekliyor. Çok farklı sanat dallarında sürpriz stantlarımız olacak. Bu yıl dijital oyun meraklılarını da unutmadık. Müzik standımızda artık bilgisayarları adeta stüdyoya dönüştüren ses kayıt sistemlerini anlatacak, çeşitli enstrümanları tanıtacak akustik müzikler icra edilecek. Yemek standımız muhtemelen festivalin en çok ziyaret edilen standı olma unvanını koruyacak.
Festivalimiz sürpriz etkinliklerle başlayacak. Sürpriz bir konuğumuzla güzel bir akşam etkinliği düzenleyeceğiz. Festivale dair çok fazla bilgi sızdıramıyorum. Malum duyuruların çoğu paylaşılmadı. Takipçilerimiz duyuru yapılmadan her şeyi öğrenmeyi tercih edebilir. Bu benim de işime geliyor. Sızdırdığım bilgilerle şanım yürür ama bir de bu işin hesap verme kısmı var. O nedenle ben en iyisi o olaylara daha fazla girmeyeyim. Malum gazetecilik tehlikeli meslek. Uslu uslu edebiyatımı parçalayayım.
Neyse, festival ile ilgili haber sızdırmadım dışarıya. Sızdırdıysam da fark etmediniz. Siz boş verin benim habercilik hevesimi. 10-11 ekimde İstanbul Üniversitesi’ne, öncesinde de dernek YouTube kanalına gelin. Sanatın erişilebilir halini birlikte deneyimleyelim.