Toplam Okunma 0
İstiklal Caddesi tramvay durağına yerleştirilmiş ve 5 tane tek kişilik oturma koltuğu bulunan bir stand. Standın üzerinde çeşitli yazılar var. Bunlar şu şekilde: işitme kaybı, zihinsel yorgunluk, sosyal izolasyon demans riskini arttırabilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 5 kişiden 1’i işitme kaybı yaşıyor. Kendinizin ve yakınlarınızın işitme sağlığı ihmal etmeyin. Hayat duyunca güzel. www. hayatduyuncaguzel.com

Sağlamcılık kazançlı iş. Her bakımdan hem de. Tabii insanlık için değil. Eşitsizliğin yarattığı hiyerarşiyi kendisine basamak olarak kullananlar için. Eksik gördüklerinin üzerine basıp psikolojik ve ekonomik fayda sağlamak için. Biz ego tatmin boyutuna fazlaca değindik ama bunun bir gelir kapısı olduğuna yeterince değinmedik. Belki yazımı ve yazıma konu olan haberi özgün kılacak nokta bu boyutun irdelenmesi olacak. Çünkü biz yeti çeşitliliklerimizin ekmeğinin yenmesine, bu arada da kişilik haklarımızın çiğnenmesine alışkınız. Çoğu zaman en yetkili kurumlar eliyle hem de. 

 

            Bunun istismar boyutunun yeterince bilincinde değiliz hala. Sağlamcılık gündemimize girdi. İstismar olgusu da. Sağlamcılığa ve istismara savaş açtık. Artık kurumlarımıza, evlerimize elinde zarfla gelip para toplayan dernek görünümlü kurumsal dilenciliğe göz açtırmıyoruz. Körler adına ürün, gazete satışı gibi istismarlara karşı da tutarlı bir mücadele veriyoruz denebilir. Peki işin en kurumsal boyutu? İnsanları kendi varoluşuyla eksik görüp “normal” olmaya zorlayan, bunun için “tedavi” satan, teknolojik ürün satan mekanizma? Özellikle medikal modelin ortaya çıkışıyla “tedavi” dayatması kurumsal hale geldi. 20. Yüzyıl sonuna doğru da “körlüğü, sağırlığı” ortadan kaldıracak araçlarla. Bunların çoğu bir boka yaramıyordu ama olsundu. Sağlamcı toplumda yetişerek sağlamcılığı kanıksayan insanlar bir an önce yeti farklılıklarından kurtulmak istiyordu. Tabii onların ailesi, sevgilisi, arkadaşı hatta yolda karşılaştıkları insanlar da. Hayatın dolu dizgin tadını çıkarma kapılarını kapatarak, umut dünyasının dehlizlerinde yıllarını harcıyordu insanlar. Hala da aynısı oluyor. Teleskobik gözlükler, kameralar falan bizi gördürecek ve “karanlık dünyamız” aydınlanacaktı. “Sonuçta kim görmeyi istemezdi ki?” Canı sıkılan Avrupa ülkelerinden falan getirdiklerini söyledikleri ürünlerle körler üzerinde denemeler yaptı. Ben gerçek anlamda bu çalışmalar sonunda görmeye başlayan kimseyi bilmiyorum. Az görenlerde belki işe yarayan olmuştur. Konumuz da bu değil zaten.

 

Bu bir yanıyla umut pazarlamak. Bu çalışmaların amacı insanları “normalleştirmek” En azından bunu bahane edip cep doldurmak. Bir dönem teleskobik gözlük modası vardı. Ben lise öğrencisiydim ve bir derneğe takılıyordum. Dernektekiler hatta şehirdeki körlerin büyük bir kısmı o çalışmaya dahil edilmişti. Ben çok bilinçli olmasam da buna itiraz etmiş ve halimden memnun olduğumu belirtmiştim. O zaman derneklerde çok fazla entelektüel merak olmadığı için sakatlık ideolojisi üzerine pek düşünülmüyordu. Belki sağlamcılık falan ülke genelinde bile tartışılmıyordur o zamanlar. Zaten tartışılmaya başladıktan sonra da o toplara hiç girmeyecek olan o zamanki dernek başkanı, “Ne demek görmek istemiyorsun? Siz genç olduğunuz için böyle yapıyorsunuz. Kızlar sizi beğenmez diye istemiyorsunuz. Öyle bir imkân olsa görmek için kafama kazan takar gezerim” gibi nutuklar çekmişti. Her süreci o zamanın koşullarına göre değerlendirmek önemli olduğu için o kişiyi eleştirmiyorum ama öyle bir durumda şimdi ki derneklerin, özellikle hak temelli yeni derneklerin kendi gibi olma konusunda üyelerini cesaretlendirmesini önemserim.

 

Yoksa devam etmekte olan daha cüretkâr yürüyecek yolunda. Öyle de oluyor zaten. Geçen hafta BİANET’Ten Ali Dinç’in haberine göre, büyük bir cadde boyunca bir işitme cihazı reklamı yayımlanmış İBB panolarında. “Hayat duyunca güzel” gibi sağlamcılara yakışan “yaratıcı” bir slogan bulmuşlar. O kadar kibirliler ki hayatın duymadan da güzel olacağını düşünen sağır ve işitme engellileri yok sayıyorlar. Onların kendi gibi olma hakkını çiğniyorlar. Aslında onları yok sayıyorlar. Bu beklenmedik bir şey değil ama yerel yönetimlerin buna zemin hazırlamaması önemli. Erişilebilirlik için kapılarını aşındırdığımızda bu kadar şevkle dahil olmuyorlar sürece. Hiç sevmediğim bir kavram ama eğer bir farkındalık çalışması yapmak istiyorlarsa bu işi hak temelli engelli örgütleri ile yapmalılar. Şirketler ya da kanıksanmış sağlamcıların dernekleriyle değil. Yeti çeşitliliklerimiz kimsenin kazanç kapısı değil. Kapsayıcı ve eşit koşullarda zaten bu tarz çalışmalar yer alamaz. Onun için diyoruz ki “Hayat duyunca değil ötekileştirilmeyince güzel.”

 

İlgili habere aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Hayat Duymayınca da Güzel

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.