Herkese merhabalar.
Geçen ayki yazımda Fransa yolculuğumun daha çok iş ile ilgili olan kısmını anlatmıştım. Bu ay da kaldığım yerden devam etmek istiyorum. İş gezisi kısmından sonra Paris’te turist olarak üç gün geçirdiğimiz için bu ayki yazım pek çok kişinin bildiği Eyfel Kulesi (Eiffel Tower), Louvre Müzesi (Musée du Louvre) ve Notre-Dame Katedrali (Cathédrale Notre-Dame de Paris) gibi yerlere odaklanacak.
Trenler, trenler, trenler.
Bu yolculuğa dair aklımda en çok trenler kaldı. Hızlı trenden metroya, tramvaydan banliyö trenlerine pek çok raylı sistemi kullandık. Hemen her yere raylı ulaşımın olması oldukça etkileyici. Charles de Gaulle Havalimanı ile Paris merkez arasında RER denilen banliyö sisteminin B hattı çalışıyor. Uçaktan sonra buraya ulaşmak için ise havalimanı içindeki beş duraklık ücretsiz mini metroya binmek gerekli. Bu durum kullandığınız havalimanı terminaline göre değişir elbette. Yanılmıyorsam burada üç farklı terminal var. Bu mini metroda bizi karşılayan ilk anons “yan kesicilik” uyarısıydı. Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve Çince “Aman dikkat, elinizdekileri kaptırmayın” anonsu yapılıyordu sürekli. Nitekim merkezde telefonunu bileğine kilitle sabitlemiş birini görmek de bu tehlikeyi pekiştirdi. Biz de telefon ve cüzdanlarımızı hep iç cebimizde taşıyarak ve navigasyon için telefona bakacağımız zamanlarda eşimle birbirimize siper olarak çok şükür vukuatsız bir şekilde gezimizi tamamladık.
Fransa’da o kadar çok tren ve o kadar çok sefer var ki… Gerçekten kafa karıştırıcı ve baş döndürücü. Bilet alıyorsunuz örneğin, peron numarası 24. Gerçekten de orada o kadar peron var. Sürekli trenler gelip gidiyor. Anonslar da genellikle Fransızca. Durak adını bilsem bile anonsu anlamıyorsun. Tren görevlilerinin de çoğu İngilizce bilmiyor. O nedenle çoğunlukla Google Translate kullandık. Bir defasında metronun içindeyken durakta birden ışıklar söndü, yandı ve bir anons yapıldı. Tamamı Fransızca olan bu duyurudan hiçbir şey anlamadık. “Metro mu bozuldu, inecek miyiz acaba?” diye sordum eşime. Etrafa bakıp “Sanmıyorum, kimse inmedi; yalnızca bir kişi indi,” dedi. Meğer o vagonda tek Fransızca bilen yolcu, o inen yolcuymuş. Sonra biz tüm vagonun sakince oturduğunu gören bir görevli içeri dalıp el kol yaparak bizi dışarı çıkardı.
“O kadar çok tren var ki” kısmına geri döneyim. Havalimanından merkeze giderken yedi şerit yan yana tren rayı vardı. Tren otobanı gibi yani. Bu beni inanılmaz şaşırttı. Paris merkezde de metro hatları numaralandırılmış. Sanırım 15’e kadar gidiyordu. Şehir resmen örümcek ağıyla örülmüş gibi. Metrolar banliyö trenlerine ve şehirlerarası trenlere bağlanıyor. Zamanında köstebek gibi her yeri kazmışlar.
Şehri Parisliler için epey erişilebilir hale getirmişler ama bence engelli Parisliler biraz dışarıda kalmış. Metro girişlerinin neredeyse hiçbirinde asansör göremedik. Gizli saklı bir yerlerde var mıdır bilemiyorum. Fakat belki on defa metro kullandık. Olsaydı eşim hiç olmazsa bazılarını görürdü diye düşünüyorum. Zaten ona sürekli erişilebilirlikle ilgili sorularımı soruyordum, bir anlamda zorunlu gözlem yaptırıyordum. Sadece bir yerde asansör vardı. O durakta da zaten merdiven yoktu, yani asansör herkes için zorunluydu. Buna ek olarak banliyö trenlerinin bir kısmı iki katlı. Girdiğiniz yerden yarım kat aşağı veya yukarı gitmeniz gerekiyor. Tekerlekli sandalye kullananlar bu ara giriş bölümünde kalmak zorundalar. Hızlı tren vagonları da iki veya üç basamaklı şekilde tasarlanmış. İlk bakışta tekerlekli sandalye kullanıcıları için pek erişilebilir görünmüyor. Talep ederseniz rampa getiriliyor olabilir belki. Fakat bu da engelli yolcunun ek düzenlemelerle uğraşması, ek enerji ve vakit harcaması demek. Bu durum da evrensel tasarım ilkelerine uymuyor.
Bazı trenler o hattaki bazı duraklarda durmuyormuş. Yani bir anlamda ekspres hat gibi. Bazı trenler de son durağa kadar gitmiyor. Aynı hat üzerinde inip aktarma yapmanız gerekiyor. Tüm bunları ışıklı tabeladan hangi durakların yanında ışık yandığına bakarak takip edebiliyorsunuz. Ne kadar da körcül bir yöntem değil mi? Anons da yapılıyor sanırım ama Fransızca. Anlamak için hep tetikte bekleyip elinizde Google Translate açık durmak gerekir herhalde. Trenler perona yanaştığında arada bir karış kadar boşluk kalıyor. Avrupa’da olmanın ve Şafak Pavey’in hikâyesi nedeniyle sürekli bir panik havasındaydım. Her seferinde bacaklarımı açabildiğim kadar açıp resmen trenden karşıya atlıyordum. Herhalde beni görenler halime gülmüştür. Bu kadar olumsuzluktan sonra raylara paralel olarak zemine konulan hissedilebilir güvenlik şeridi bulunmasının olumlu bir şey olduğunu söylemeliyim.
Otobüs ve Biletler
Paris’te otobüs deneyimim de oldu. Her durakta sesli anons sistemi çalışıyordu. Ayrıca otobüs durağa yanaştığında, kapı dışındaki hoparlörden otobüs hattı ve hattın başlangıç ve bitiş durakları, otobüsün gittiği yönü de belirtecek şekilde anons ediliyordu. Haftalık sınırsız bilet almıştık. Her türlü ulaşım aracını bu biletle kullanabiliyorduk. Fransa sosyal güvenlik sistemine kayıtlı engelliler sistem üzerinden indirimli ve ücretsiz şehir içi ulaşım sağlıyorlar. Turistler için böyle bir imkân yok. Hatta sekiz yaşındaki kızım için bile tam bilet aldık. Paris’e gidecekler için iki önemli uyarı yapayım: Bu haftalık biletler için yanınızda fotoğraf götürmeniz gerekiyor. Yanlış duymadınız, gidecekseniz cebinize vesikalık birer fotoğraf atın, yoksa orada çektirmek durumunda kalırsınız. İkinci önemli nokta da haftalık biletin Pazartesi gününün ilk saatleriyle başlayıp Pazar gece yarısı sona ermesi. Örneğin çarşambadan çarşambaya bir seyahat planlıyorsanız iki tane haftalık bilet almanız veya almadan günlük bilet planlaması yapmanız gerekiyor.
Yazı yine çok uzadı. Tam olarak yazının burasında ocak ayında yazıya devam etmeye karar verdim çünkü anlatacağım o kadar çok şey daha var ki yaz yaz bitmiyor. Fakat girişte o kadar saydım şuraları buraları anlatacağım diye. O yüzden bir hayal kırıklığı olmayın diye hiç olmazsa Eyfel Kulesi’nden söz edeceğim.
Eyfel Kulesi
Eyfel Kulesi, Paris’te Seine Nehri kıyısındaki Champ de Mars’ta yer alan, 1889 Dünya Fuarı için inşa edilmiş demir bir kuledir. Mimar Gustave Eiffel’in adıyla anılan kule, antenleriyle birlikte 300 metrenin biraz üzerinde bir yüksekliğe sahiptir ve inşa edildiği dönemde dünyanın en yüksek yapısıydı. Başlangıçta bazı sanatçılar tarafından “çirkin” bulunup eleştirilse de zamanla Paris’in ve hatta Fransa’nın simgesi haline gelmiştir. Ziyaretçiler kuleye çıkarak Paris manzarasını farklı katlardan izleyebilir, akşamları her saat başı yapılan ışık gösterisini seyredebilirler.
Gitmeden epey önce biletlerinizi almanızı öneririm. Yoksa uzun bir sıra beklersiniz. Bilet alırken farklı seçenekler var. İkinci kata kadar asansör veya merdiven seçeneği bulunuyor. Bunu bilet alırken seçmeniz gerekiyor. İkinci kattan sonra sadece asansör var. Bu iki bilet ayrı ayrı alınıyor. Biz yaklaşık bir hafta önce bilet aldık. Kasım ayı ve hafta içi olmasına rağmen ilk iki kat için asansör bileti kalmamıştı. İki kat dediğime bakmayın, her kat en az yirmi kat gibi düşünülmeli. Yaklaşık yedi yüz basamak çıkarak ikinci kata geldik. Eyfel maketine dokunduysanız hatırlarsınız belki, kulenin en sivri yerine gelmeden iki tane balkon misali çıkıntı vardır. İşte katlar bunlar. Buralarda hediyelik eşyacılar ve bir iki kafe ve restoran var. Hediyelik eşyacılar epey pahalı. Özellikle ucube kule maketlerine veya biblolarına on beşer euro verip sakın buralardan almayın. Kule maketi dışındaki daha benzersiz şeyler belki buralardan alınabilir. Fakat o maketten her yerde var ve çok daha ucuz.
Bu katlarda insanlar Paris manzarası izliyorlar. Manzara benim için birkaç belli belirsiz ışıktan ibaret olduğu için her ne kadar çok yorulsam da iyi ki merdivenle kuleye çıkmışım diyorum. Hiç olmazsa benim için unutamayacağım bir deneyim oldu. Merdivenle çıkacaksanız tavsiyem Paris gezisinin son günü bu etkinliği yapmanız yönünde olur. Benim bacaklarım korkunç hamladı. Ertesi gün her adımda sızlıyordu. Ama yine de bu sızlamalar sabah sabah Disneyland’e gitmek için yollara düşmemize engel olmadı.
Eyfel bileti alırken online sistemde çok kolay bir şekilde engelli indiriminden yararlanabiliyorsunuz. Sonra tek yapmanız gereken oraya gittiğinizde bir belge ibraz etmek. Bakanlığın verdiği engelli kartı Türkçe olmasına rağmen her yerde işime yaradı. Hem de benim kartım tâ 2009 yılından kalma bir kart. Üzerindeki fotoğraf bile inanılmaz eski. Hiçbir yerde sorun çıkmadı. Dürüstçe söylemek gerekirse bilet alma sisteminin erişilebilirliğini bilmiyorum. Çünkü o işleri eşime ihale ettim. Son olarak tekerlekli sandalye kullananların ikinci kattan sonraki kısma çıkmaları uygun değil. Bilet alırken de belirtiliyor. Bu kısım çok dar. Sandalyenin geçişi için uygun olmayan kısımlar var. Ayrıca aşırı kalabalık ve daracık bir mekân. Biz de bunalıp fazla durmadan indik. Işık gösterisi mi? Ben hiç hatırlamıyorum. Bizimkiler de pek sözünü etmediler. Sanırım pek dikkat çekici değildi veya belki de yapılmadı.
“Devamı seneye gelecek” diyerek yeni yılınızı şimdiden kutluyorum. Güzellikler sizinle ve sevdiklerinizle olsun.