
Geçtiğimiz haftalarda önce dergi okurlarının yakından tanıdığı Zeynep Şule Yılmaz ile Samsun’da bir sempozyuma katıldık, ardından da yine okurların yakından tanıyacağı Deniz Aydemir Döke’yi görmeye Antalya’ya gittim. Her iki yolculukta da elinde baston olan bir kör olarak tuvaletten otogara çeşitli alanlarda varlık gösterdim. Bir kör olarak seyahat etmek yalnızlığın çok farklı, zaman zaman çok nesneleştirici, bazen de yorucu katmanlarını bana tekrar tekrar hatırlattı.
Uçaklardan, otobüslerden indim. Güvenliklerden geçtim. Tuvalete gittim. Alışveriş yaptım. Taksiye bindim. Restorana gittim. Yardım teklif eden nice insanla karşılaştım. Bazıları nazikti... Yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. Nereye gideceğimi sordu. İhtiyacım doğrultusunda nazikçe eşlik etti veya ısrar etmeden uzaklaştı. Bazılarıysa doğrudan bileğimden tutup çekmeye çalıştı, sesimi duymadan yol göstermeye kalktı. Yardım etmek için değil de beni "bir yerden bir yere götürmek" için var gibiydi. Daha kötüsü beni sahiplendi. Oradan oraya savurdu. Ona buna emanet etti. Benim için üzüldü.
Bunlar zaten kötüydü. Ona ne şüphe. Fakat yardım eden herkes nazik dahi olsa günün sonunda ben kendimi bir insan değil de sağa sola taşınan büyük bir çanta bir sehpa gibi hissettim. Taşınan biri olmak, kendi iradesiyle yürüyen bir birey değil, yönlendirilen bir nesne olmak… İşte yorgunluk bununla ilgiliydi.
Bu duygunun en yoğunlaştığı yerlerden biri havaalanıydı. Yer hizmetleri görevlileri telsizle konuşuyorlardı. Türkçe devam eden cümlelerin arasında sürekli aynı İngilizce kelime dönüyordu: Blind. “Blind'ı aldım.” “Blind şimdi benimle.” “Blind az önce indi.” Gözlerimi devirmedim. Ama içimde bir şey çöktü. Körlükten değil. Kör sözcüğünden değil. Ben zaten “kör” sözcüğünü saklamak, eğip bükmek gerektiğini düşünmeyen biriyim. Ama bu kullanımda başka bir şey vardı: Bir insan değilmişim gibi konuşuluyordu.
Neden "görme engelli yolcu ile birlikteyim" denmiyor? Neden "eşlik ediyorum" gibi daha insanca ifadeler yerine, "aldım, götürüyorum, teslim ettim" gibi paketleme veya lojistik dili kullanılıyor? Kelime İngilizce olunca kibar mı oluyor? Artık Türkiye’de yaşayan körlerin çoğunun "blind" kelimesinin anlamını bildiği akıllara mı gelmiyor?
Psikolojide "nesneleştirme" kişinin birey olarak değil, bir araç, beden ya da şey gibi algılanmasıdır. Genellikle kadınların veya engellilerin deneyimlerinde bu kavram öne çıkar. Bu durumda da ben “ben” olmaktan çıkıyorum. Adım yok. Yönüm yok. Duygularım, tercihlerim, yürüyüş ritmim, durmak isteyip istemediğim hiçbir şey sorulmadan – taşınıyorum. Bu sadece fiziksel bir yardım değil, aynı zamanda duygusal olarak da varlığımı gölgeleyen bir şey.
Nazik olanlar da buna dâhil. Beni kırmak istemiyorlar. Ama kullandıkları kelimeler, durdukları yerler, sormadan yapılanlar... Hepsi iyi niyetle yapılan ama kişiyi silen bir sistemin içinde.
Eve döndüğümde ise inanılmaz mutlu hissettim. Sanki kendi ortamıma geri döndüğümde, insanlığımı da geri kazanmışım gibi bir duyguya kapıldım. Artık biri tarafından taşınan değil, kendi evinde var olan, kendi ritmini geri alan biriydim. Bu duygu hâlâ içimde yankılanıyor.
Belki de bu yazıyı şunun için yazıyorum: Yardım ederken insan olduğumuzu hatırlayın diye. Kör olduğumuzu değil sadece; bir isme bir ritme bir tercihe sahip olduğumuzu hatırlayın diye. Belki de en çok, yardımın başkasına ait değil, paylaşılan bir deneyim olduğunu anlatabileyim diye.