Toplam Okunma 0

Merhaba sevgili okur,

 

Kısa bir aradan sonra sizlerle tekrar birlikte olmak güzel şey. Bu aralar oldukça yoğun bir dönem geçiriyorum. Ancak bu arada yazmak, bir şeyler anlatmak bana oldukça iyi geliyor. Bu kez size çok farklı bir konudan bahsedeceğim, “kör oyunlarından”. Bir diğer deyişle “ses oyunlarından”.

 

Bildiğimiz gibi son 10 yılda hızlı bir şekilde bilgisayarlar ve türevleri hayatımızda yer edindi. Öyle ki 90’larda çocukların oynadığı oyunlarla 2000’lerde çocukların oynadığı oyunlar arasında çok büyük farklar var. Çocuklar artık sokağa çıkmıyor. Bilgisayar başında içine girdikleri oyun deryasında yüzüyor. Öyle ki bu bilgisayar oyunları sadece çocukları kendisine çekip bağımlı yapmıyor, aynı zamanda her yaştan, her ekonomik ve eğitim düzeyinden insan bu oyunlarla zaman harcıyor.

 

Garip bir şekilde 90’lı yılların başında henüz körler bilgisayarla yeni yeni haşır neşir olmaya başlamışken  sese dayalı ve görselliği hiç bulunmayan oyunlar yazılmaya başlandı. 2011 yılına kadar bu oyunları körler internete bağlı olmayan bilgisayarlarında oynadı. Kör oyunları genel itibariyle tek boyuta indirgenmiş halde tasarlandı. Sağdan sola giden nesneleri ses ortaya geldiğinde vurma, sağa ya da sola giderek nesnelerin sesini ortalamak suretiyle vurma, yine sağa giderek veya sola giderek karşılaşılan düşmanları vurma... Sese dayalı bu oyunların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Ancak oyunların kalitesi veya sürükleyiciliği genelde zayıf kalıyordu. Bu kadar fazla tek boyuta dayalı oyunun arasında bir firmanın yapmış olduğu iki oyun ise 2 boyut üzerineydi. Birinde bir bina içerisinde siz yürüyor ve düşman olan yaratıkları avlıyorken, diğerinde de tank kullanarak düşman tanklarla veya düşman askerlerle savaşıyordunuz. Ben burada bir parantez açarak iki boyutlu oyunların bizim için önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Zira geniş ve karmaşık haritalarda sanal olarak dolaşan bir kör, bu bölgeleri hayal ederek  zihninde harita canlandırması yapabilir. Hatta oyundan edindiği tecrübelerle gitmiş olduğu yerleri kullanarak gitmediği bir yere dair zihninde rota çizebilir. Gittiği yerleri kuş bakışı olarak zihninde kurgulayan bir kör bu sayede yön bulma becerisini daha fazla kullanarak bu becerisini geliştirebilir. Daha sonra yapay zekânın hâkim olduğu ve internete bağlı olmadan oynanan oyunlar kendisini yavaş yavaş online oyunlara bıraktı. Bu tarz oyunların başında araba yarışı bulunuyor. Bu oyunda bilgisayarla yarış yapabildiğiniz gibi arkadaşlarınızla da yarış yapabiliyordunuz. Ben bu oyunun da kişide refleksleri ve hız zaman orantısını güçlendirdiğini düşünüyorum.

 

Asıl devrim ise bence Amerikalı bir kişinin yazmış olduğu oyunla gerçekleşti. Bu oyun onlarca kişinin online olabildiği  ve yaratıkları öldürdüğü bir oyundu. Oyun sizin öldürdüğünüz yaratıkların sayısına ve tamamlamış olduğunuz görevlere göre size level atlatıyordu. Bu da oyunun sürekliliğini artırıyordu. Arkadaşınızla beraber bölgede gezebiliyor, yardımlaşabiliyor ve hatta yer tarif edebiliyor, yer tarifi alabiliyordunuz. Bu oyun kör oyunları arasında ilk defa sadece internete bağlı oynanabilen ve ilk defa bu kadar kişinin aynı anda çevrim içi olduğu bir oyun oldu. Oyundaki haritaların büyük olması, haritalar içerisinde çokça karışık bina bulunması sizin yön bulma becerinizi artıracak bir unsurdu. Ayrıca haritalara sürekli yenileri ekleniyordu. Bu sayede sürekli yeni yerler öğrenmek, yeni yerler keşfetmek zorunda kalıyordunuz. Oyunda dönüş için fareyi kullanmak ise körler için oldukça yeni bir şey oldu. Fare hareketinize göre oyundaki kişinin açısının değişmesi, hem klavyenin hem de farenin çok hızlı ve etkin bir şekilde kullanılması körler arasında ciddi bir değişimdi. Ayrıca sohbeti kullanarak diğer ülkelerdeki körlerle tanışabiliyor, oyun içerisinde yardımlaşırken dil becerinizi geliştirebiliyordunuz. Aslında bu oyun bir taraf tan da oyun koderlerine körlerin online oynayabilecekleri oyun yapılmasının zor olmadığını da gösterdi. Çünkü bu oyunu yazan kişi server olarak kendi kişisel bilgisayarını kullanıyordu.

 

Ben burada bu oyunla ilgili küçük bir anı paylaşmak istiyorum. Oyundaki görevlerden birinde haritaya dağılmış olan kasaları toplayıp kamyona yüklüyorsunuz. Tabii kasaları yüklerken de bulunduğunuz mekânın kapıları ve camları teker teker yaratıklar tarafından kırılıyor ve yaratıklar içeri girip size saldırmaya başlıyor. Hem yaratıkları öldürmek hem de kasaları toplayıp kamyona dizmek zorundasınız. Bir gün oyunun yazarıyla yapılan bir sohbeti dinlerken şöyle bir soru geldi: “Kör değilsiniz ve kör olmamanıza rağmen tamamen körlere özgü bir oyun yaptınız. Gerçek hayatta hangi işle uğraşıyorsunuz?” Koder ise şöyle bir cevap vermişti: “Ben oyunda siz ne yapıyorsanız gerçek hayatta onu yapıyorum, kamyona kasaları yüklüyorum.”

Körler için bu kadar değişimi getiren bu oyunu bir bilgisayar mühendisi, yazılım mühendisi değil, parasını hamallık yaparak kazanan bir kişi yapmıştı.

 

Bu oyundan sonra savaş ve strateji oyunları dışında masa oyunlarında da büyük bir gelişme oldu. Önce karşılıklı oynayabileceğiniz bir tavla oyunu yazıldı. Daha sonra içinde onlarca masa oyunu bulunduran yine onlarca kişinin aynı anda çevrim içi olabildiği, çok kişili oyunların bulunduğu bir platform oluşturuldu. Masa oyunları içerisinde de bilgisayarla oynanan oyunlarda ciddi denemeler yapıldı. Bununla beraber satranç oynayanlar için birçok alternatif oluşturuldu.

 

Daha sonra yine benim devrim mahiyetinde gördüğüm birkaç oyun yazıldı. On dört  yaşında bir çocuk kör oyunları yazan bir firmanın oluşturmuş olduğu bir oyun diliyle oyun yazmaya başladı. Diğer firmaların gelişmiş program dilleriyle denemediğini, sınırları daha çok belli olan ve oldukça gelişmemiş bir program diliyle denedi. Denenen şey oyun içerisinde bulunan haritayı iki boyuttan üç boyuta çıkarmaktı. Artık sadece uzunluğu ve genişliği olan bir haritada değil aynı zamanda yüksekliği de bulunan bir haritada dolaşıyordunuz. Oyun içerisinde 10’dan daha fazla büyük haritanın bulunması; dağlar, mağaralar, ormanlar, şelaleler, ağaçlar, okyanuslar, çöller köprülerin kullanılması oldukça yeniydi. Artık zihninizde kurguladığınız haritayı iki boyutta değil üç boyutta düşünmeniz gerekiyordu. Bu oyunlar da yine onlarca körün çevrim içi olabildiği, birbirileriyle savaştığı ya da hayatta kalmak için mücadele ettiği oyunlardı. Oyunların senaryosundan ziyade harita sisteminin ciddi bir değişim olduğunu düşünüyorum. Oyunun mantığı gereği çokça kişiyle sohbet etmek zorunda olmanız dil becerinizi artırmak için önemli bir unsur.

 

Tabii benim anlattıklarım ana arterler. Bu arada çokça oyun yazıldı senaryoları farklı olan. Haritası olan oyunların körlerdeki mekân analiz etme, zihinde harita canlandırma ve rota çizme becerilerini artırdığını düşünüyorum. Ayrıca en çok kullandığımız organımız olan kulaklarımızın ses hassasiyetini artırmak için ciddi bir araç olduğunu da eklemek istiyorum.

Son olarak konuyu toparlamak gerekirse, bilgisayar oyunlarının kişiye göre bilişsel ve psikolojik zararları yanı sıra körlerin birçok zihinsel ve işitsel becerisine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Katkının ne derecede fazla olduğunu ve net olarak hangi becerileri geliştirdiğini saptamak ise tamamen bir araştırma konusu. Dün hayal edemediğimiz birçok şey bugün artık mevcut. Bu konuya daha çok ilgi duyan ve bu alanda yeteneği bulunan daha çok oyun yazarının yetişmesi ciddi bir sektör oluşturacaktır. Hayaller yaklaşmakta olan gerçeklerin gölgeleri ise o gölgelerde bir gün sadece körlerin oynadığı değil herkesin oynayabildiği ve oyun içerisinde eşit şartlarda yarışabildiği oyunların yazıldığını görüyorum.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.