Toplam Okunma 0

Yıllarca toprağın derinlerinde kalıp; olgunlaşmayı bekledim. Sonra bir gün o korunaklı sığınağımın tepesi titredi ve bir kol uzandı bana. Ozamanlar akışkandım. Kuvvetli birşeylerin beni yukarı çektiğini hissettim. Adına depo dendiğini öğrendiğim bir şeyin içine konup; işlenmeye götürüldüm. Orada beni ısıttılar, soğuttular, eğip büküp bir şekle koydular. Artık hem katıydım, hem de ince uzun bir hal almıştım. Farklı parçalardan oluşuyordum. Tam ortamdan, daha önce birlikte aynı korunakta kaldığım ve şimdi adı lastik olan bir arkadaşı geçirdiler. Bana şekil veren eller; “Siz ikiniz artık bir beyaz baston oldunuz.” dediler. Önceleri ne işe yarayacağımı anlamadım. Benim gibi birçok arkadaşımın olduğu bir yere götürüp bıraktılar.

Her günüm ayrı bir heyecan ve bekleyişle geçiyordu. Ta ki o sıcacık elleri üstümde hissedene kadar. Öyle inceleyici dokunuyordu ki bana, o an aramızda bir bağ oluştuğunu hissettim. Ancak, hala görevimin ne olduğunu tam bilmiyordum. Sonra, o eller beni seçti. Katlarımı açtı; ucumu yere dokundurdu ve yürümeye başladı. Şimdi anlamıştım ne işe yaradığımı. Ben O’nun kılavuzu olacaktım. Yürüdüğümüz yolları O’na anlatacak; yolunu bulmasına yardımcı olacaktım.

Beni evine götürdü. Her gün yanıma geliyor; “Ah seni alıp çıkmaya bir cesaret edebilsem, seni yol arkadaşım yapıp; özgürlüğün tadını alabilsem… Nasıl kazanacağım güvenimi bilmiyorum” diye dert yanıyordu. Bir gün yine benimle söyleşirken; ben de beklemekten çok sıkıldığımı hissedip; kendimi yere atıverdim. Benden bu işareti bekliyormuş. “Anladım, sen de hazırsın ve bana ‘haydi’ diyorsun” deyip; eline aldı ve biz o gün çıktık yollara.

Evet, ikimiz de acemiydik ama çok heyecanlıydık. Ben O’na nelerin işaretini vereceğimi tam bilmiyordum; O da hangi işaretlerimi nasıl okuyacağını. Ancak, uzun sürmedi alışmak. Basamak ya da kaldırım inişlerinde başımı aşağıya uzatıp sallıyor; oranın boşluk olduğunu anlatıyordum. Çıkacağı zaman, başımı öndeki basamağa çarpıyor; ayağını kaldırmasını söylüyordum. Sonra caddeye çıkınca, kaldırımlarda çizgiler hissettim. Anladım ki o çizgiler hem bana hem de O’na yardım edecek. Çizgiden ayrılmamaya çalışıyor; O’nu da beni çizgide tutması için zorluyordum. Her şey güzeldi, ta ki o direkle karşılaşıncaya kadar. Önce düşündüm; başımı basamak varmış gibi çarpsam; ayağını kaldırmaya çalışacak ama tepesinden geçmesi mümkün değil. Tam bu sırada, O da hissetti ki başımın yan tarafıyla direği kontrol ederek; kenarından yoluna devam etti. Biraz yürüyünce, başım dökülmüş yaprakların içine daldı. Bir an durakladığını ve hayallere daldığını hissettim. O yaprakların üzerinden ben başımı daldıra çıkara O yavaş yavaş adımlar ata ata yürürken; hayallerinin sıcaklığını beni tutan ellerinde hissediyordum.

İşte olmuştu. Biz artık bir ekiptik. Nereye gitse ellerinin arasında, kiminle buluşsa sohbetlerinin ortasındaydım. Onu mutlu edenlerin ellerine atılmak; kızdıranların üstüne atlamak istiyordum. Ama ben O’na bağlıydım. O istemeden bir şey yapamazdım. Yine de O’nunla birlikte olmak; kimi zaman yol ortasındaki direğe birlikte söylenmek; kimi zaman sonbahar yapraklarının arasında birlikte hayallere dalmak; kimi zaman başımın bulduğu bir ağaca birlikte sarılmak; kimi zaman birlikte film izlemek; yıllarca toprak altında geçirdiğim zamanı unutturmuştu bana. Şimdi olmam gereken yerdeydim. O’nun yanı başında ve sıcacık ellerinin arasında. Artık dünya bizimdi; ufkumuz özgürlük; yoldaşımız coşkuydu.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.