Yıllardır dilimizde tüy, dağarcığımızda sözcük bitti anlatmak için; bireyi yeti farklılıkları değil çevre koşulları engeller diye. Ama gelinen noktada bakıyoruz ki henüz bir arpa boyu bile yol alamamışız. Geçtiğimiz günlerde şehir içi ulaşımda erişilebilirliğin sağlanmasına yönelik alınması gereken tedbirlerin son tarihinin bir yıl daha uzatıldığı haberi duyuldu. Verilen sözüm ona iznin bir yıl daha genişletildiğine dair düzenleme de Resmî Gazetede yayınlandı.
Ben artık Denizli’de yaşıyorum. Burada Moovit uygulaması gayet güzel çalışıyor; ancak, şu ana kadar kullandığım otobüslerin hiçbirisinde sesli anons sistemi çalışmıyor. Durakların durumu içler acısı. Otobüsün durağa geldiğine dair hiçbir uyarı yok. Birçok durakta otobüse geçmek için inmeniz gereken kaldırım yüksek ve herhangi bir rampa düzenlemesi falan da yok. Yine de bir görme engelli olarak ben, Moovit uygulaması sayesinde toplu taşıma kullanabiliyorum. Fakat tekerlekli sandalye ya da koltuk değneği kullanan bir bireyin, birçok durağa ve otobüse ulaşma imkânı yok. Ben yaşadığım şehrin portresini çizdim; diğer şehirler çok mu farklı? Cevap elbette kocaman bir “Hayır”.
Peki, yapılması gereken düzenlemeler atla deve mi? İnanın değil. Aslında belki de birkaç aylık bir süreyi alacak işlemlerle toplu taşıma tamamen erişilebilir hale getirilebilir ve yıllardır temcit pilavına dönmüş bu mesele de kökünden çözümlenebilir. Kısa bir araştırma yaptım bu yazıyı hazırlarken. Bir araca rampa takılması, modeline göre değişmekle birlikte yaklaşık bir gün ile bir hafta alıyormuş. Sesli anons sisteminin yerleştirilmesi de yine modele göre değişmekle birlikte aynı sürede tamamlanabiliyormuş. Şehrin tamamına GPS yerleştirilmesi ve sistemin sağladığı sinyalin araçlar tarafından alınması ise tahminlerden çok daha basit bir işlem. Çünkü cep telefonlarımızda kullandığımız navigation sistemleri sayesinde zaten GPS sinyali almayan yer neredeyse yok. Tek yapılması gereken, durakların bu sisteme yerleştirilmesi ve otobüs durağa geldiği zaman, seslendirmesinin sağlanması ayrıca aynı vericiden durağa da sabitlenerek; hangi otobüsün yanaştığının seslendirilmesi. Durak inişlerindeki yüksek kaldırımların rampalı hale dönüştürülmesi için de belediyelere fazladan beş ay veriyoruz ve her şeyin çözümlenmesi toplamda bir yılı bile bulmuyor. Peki, ülkemizde bu süreç ne zamandır devam ediyor?
Ben başlangıcını unuttum. Bitişini zaten öngöremiyorum. Çünkü ne zaman süreç yaklaşsa, üçbeş kuruş harcamaktan korkan çıkar grupları, ellerinden gelen baskıyı uygulayarak, hükumeti yeni bir düzenleme yapmaya zorluyorlar ve bir yıl daha ek süre kapıp; rahatlamanın zevkini çıkarıyorlar. Tabi bu bir yıllık sürede herhangi bir çalışma yapma gereği duymuyorlar; çünkü biliyorlar ki süre sonunda tekrar bir yılları daha cepte.
Gerçekten artık yazmaktan yoruldum. Yapılan bu düzenleme ile tüm yeti farklılığı olan bireylerin seyahat özgürlükleri ellerinden alınıyor ve seyahat hakları ihlal ediliyor. Zira seyahat özgürlüğü sadece bir yerden biryere ulaşmayı kapsamaz. Seyahat özgürlüğü ve hakkı, bir yerden bir yere, insanca ve eşit koşullarda, erişilebilir biçimde ulaşmayı ifade eder. Sözüm ona taraf olduğumuz ama uygulamasını hep unuttuğumuz uluslararası sözleşme literatürlerinde bu husus hep böyle kabul edilir. “İşte bir otobüs koyduk. Kullanıp gidip gelsinler.” Diye bakamazsınız olaya. O otobüsün gerekli düzenlemesini yapıp, otobüsü herkes için erişilebilir hale getirmek, imzalanmış olan sözleşmeler gereği sizin asli görevlerinizdendir.
Uluslararası Sözleşmeler imzalanmış; usulüne uygun yürürlüğe konmuş. Bu sözleşmelere uygun yasalar çıkarılmış; ama ne olur ne olmaz, belki birilerinin kuyruğuna basıveririz düşüncesi ile o yasalarda bir açık kapı da bırakılmış. Gerekli düzenlemeler yetişmezse, ek süre tanınacağı öngörülmüş. Bir başka deyişle, yasalar kâğıt üzerinde, sözler mikrofon titreşimlerinde unutulmuş gitmiş. Sadece tanınan ek sürenin bitimine yakın çıkar gruplarının telaşıyla alelacele hatırlanmış ve hemen bir düzenleme yapılıp; bir sonraki yıl dönümüne kadar rafa kaldırılmış. Sonra 2020 yılı erişilebilirlik yılı ilan edilmiş; her yerde her türlü erişilebilirlik düzenlemesinin yapılacağına söz verilmiş. Ama dünyayı bir pandemi sarmış; oysa pandemi olmasaymış, her şey hallolacakmış. Buda bu yazının masalı. İnanıp inanmamak size kalmış.