On beş yaşındayım, adım Tufan. Her günkü gibi okul servisini bekliyordum. Okul servisi geldiğinde, o kulak çınlatan kornasını çalmaya başladı. Yerimden kıpırdayamıyordum o korna sesi yüzünden, sadece yere eğilip kulaklarımı kapatabiliyordum. Hostes aşağı indi ve kolumdan sertçe tuttu. Bana bağırarak “Her sabah seni beklemek zorunda değiliz Tufan. Tufan yüzüme bak. Kime diyorum baksana yüzüme.” diyordu. Bakamıyordum yüzüne, istesem de olmuyordu. Kolumdan sertçe tuttu ve beni servisin içine götürdü. Servisin içinde tüm akranlarım bana bakıp gülüyorlardı. Parmak uçlarımda yürüyerek koltuğuma gittim. Koltuğuma oturdum ve bekledim. Beni bu sefer kim üzecek diye bekledim. Hostes tekrar geldi, bana bir zarf verdi. Elimi uzatamadım ilk başta, bana “Tufan al şunu hemen, seninle uğraşamam!” diye bağırana kadar. Titreyerek elimi uzattım, zarfı aldım. Servisten inip sınıfıma doğru gidecektim. Okulumun bahçesinde bugün bir değişiklik vardı. Rengârenk rüzgârgülleri koymuşlardı okulumun bahçesine. O rüzgârgüllerini izliyordum anlamsız bir şekilde. Ben de anlam veremiyorum ama kendimi rüzgârgülüne bakmaktan alamıyordum. Arkadan zil çaldı, sınıfa gitmem gerekiyordu ama rüzgârgülüne bakmaktan kendimi alamıyordum. Arkamdan bir ses geldi, “Tufan, hala ne arıyorsun burada? Hemen dersine git.” diye bağırmıştı nöbetçi öğretmen. Bakamadım nöbetçi öğretmene, sadece rüzgârgülünü izliyordum. Yanıma yaklaştı ve kolumdan tuttu, “Kime diyorum ben, hemen dersine git.” dedi. Beni kolumdan tutarak sınıfımın önüne kadar getirdi. Sınıfımın kapısını çaldım. Öğretmenim “Gir.” dedi ve korkarak kapıyı açtım. Öğretmenim bana alaycı bir bakışla “Tufan neredesin sen? Her gün geç kalıyorsun. Yüzüme bak benim Tufan!” dedi. Bakamıyorum. Neden kimse beni anlamıyor ki?
Öğretmenimin alaycı bakışları şimdi daha sert bir bakışa döndü. Bana bağırarak “Tufan hemen müdür yardımcısına git, izin kâğıdı al!” dedi. Çok korktum o an ama ses çıkaramadım. Tüm akranlarım kendi aralarında fısıldaşıp bana gülüyordu. Yapacak bir şey yoktu, arkamı döndüm ve beni bu okulda anlayan tek kişinin yanına izin kâğıdı almak için gittim. Kapısı açıktı, ben de utanarak girdim içeri. Kısık bir tonda “Öğretmenim beni derse almadı, izin kâğıdı alabilir miyim?” dedim. Sesim çok titriyordu, elimde değildi bazı şeyleri kontrol edebilmek. Müdür yardımcım beni anlıyordu, bana hiç kızmamıştı. Bazı şeyleri kontrol edemediğimi biliyordu. İzin kâğıdını bana verdi ve oradan yavaşça ayrıldım. Sınıfımın kapısını tekrar çaldım, öğretmenim “Gir.” dedi. Kapıyı açtım ve izin kâğıdını uzattım. Elim titriyordu korkudan, bu sınıftaki kimse beni anlamıyordu. Öğretmenim izin kâğıdımı aldı ve eliyle sıramı gösterdi. Sırama doğru gidiyordum, yanından geçtiğim her kişi benimle dalga geçiyordu. Sırama oturdum ve eşyalarımı simetrik bir şekilde dizdim. Sıra arkadaşım bilerek defterimi yana kaydırıp duruyordu. Tüm eşyalarım simetrik olmadığı sürece dersi dinleyemiyordum. Sonunda ders bitti, o kadar zor oluyor ki dersi dinlemek. Sınıftan hiç ayrılmıyorum geç kalmamak için, sıramda oturuyorum. Defterimi açıyorum ve kimsenin çizemediği kadar kusursuz bir resim çiziyorum. Bugüne kadar çizdiğim resimlerin hepsi aynı, mavi bir ışık. Annem demişti bana, mavi ışık beni temsil ediyormuş. Ben de o günden beridir sadece mavi ışık çiziyorum. Annem ve babam, beni anlayabiliyorlar. İnsanlar bana hep hasta gözüyle bakıyorlar ama ben hasta değilim, sadece otizmliyim. Okulum bu şekilde sona eriyor. Servisime geç kalmamak için çok uğraşıyorum. Geç kalırsam çok kızıyorlar bana. Neyse ki bugün geç kalmadım, koltuğuma erkenden oturdum. Hostes kemerimi bağlamak için yanıma geldi. Kemerimi bağlamak için omzuma dokundu, işte bana dokunduğu an omzumu geri çektim. “Dokunmayın bana, rahatsız oluyorum.” diyemiyordum. Hostes zorla kemerimi taktı. Yoldayken mavi arabaları sayıyordum. Bir, iki, üç, dört derken evime gelmiştim. Hostes bana “Tufan, hadi geldik. Tufan, hadi hızlı, duymuyor musun beni?” dedi. Neden sürekli bana bağırıyorsunuz?
Servisten zorla indirdi beni. Apartmanın üst katlarına baktım, annem bana el sallıyordu. Evime gittim ve annem bana sarıldı. Gün boyunca geçen en güzel an, işte o andı. “Bana hep sarıl anne.” demek istiyordum ama demedim… Üstümü çıkardım ve ödevlerimi yaptım. Benim bir günüm böyle geçiyor, insanlar beni anlamıyor. Düşündüklerimi bir söyleyebilsem…