Sebeder Tartışmaları adlı Google grubunda adını GETEM'e eklenenler başlıklı eser paylaşımında görünce dudağımda bir tebessüm oluşturan Mutluluk filmini yazmak istedim bu ay. Hemen GETEM'i açtım. Bilgileri her eserde yaptığım gibi kopyaladım. Filmi indirdim ve uygun ilk anımda izledim. Ancak itiraf ediyorum ki hayal kırıklığına uğradım. Filmin dakikaları ilerledikçe kitaptan hatırladığım sahne ve kahramanları göremedikçe şaşırdım. Sonra kitaptaki her şey filme sığamaz ya diye kendimi avuttum. Sonunda bir de baktım ki kitaptan tamamen farklı bir şekilde sona eriyor yapıt. Doğrusu benim hayal kırıklığım senaryonun ya da filmin iyi ya da kötü olması ile ilgili değil. Şu an ona dair değil yazdıklarım. Beni hayal kırıklığına uğratan kitap ile film arasındaki aşırı kopukluk. Sanırım daha önceleri kitabını okuduğum pek bir film izlemedim mi ne? Çünkü kimi arkadaşların yorumlarından kitabını okudukları eserlerin filmlerinden tat alamadıklarını anımsıyorum.
Her zaman olduğu gibi film hakkında bilgi vererek başlayayım anlatmaya: Pek çoğunuzun bilebileceği gibi Mutluluk bir Zülfü Livaneli kitabı. Sırrı Süreyya Önder sinemaya uyarlamış. Senarist
Olarak üç ismi görüyoruz. Bunlar: Elif Ayan, Kubilay Tunçer ve onlarla birlikte aynı zamanda filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını da üstlenen Abdullah Oğuz.
Filmin müzikleri çok tanıdık ve tahmin edeceğiniz gibi Zülfü Livaneli'ne ait şarkılar. Rol alan oyuncuları ise kısaca şöyle sıralayabiliriz: Talat Bulut, Özgü Namal, Murat Han, Mustafa Avkıran, Meral Çetinkaya, Şebnem Köstem, Emin Gürsoy, Lale Mansur.
Açıkça söylemeliyim ki beni şaşırtan bir şey de filmin yapım yılı oldu. 2007 yılına ait bir film ve ben yeni duyuyorum. Üstelik ancak insan yerine konup doğru dürüst izleme olanağına sahip olabiliyorum. Çünkü film Haziran 2020 tarihinde sisteme eklenmiş görünüyor. Ne diyeyim; eşerişimi sallamayanlar utansın. Filme dönecek olursak dram türünde kategorilendiriliyor yapıt. Bu arada filmin yapım yeri GETEM tanıtımında Türkiye ve Yunanistan olarak okunuyor.
Mutluluk, araştırmalarım kapsamında okuduğum tüm sinema sitelerinde yedi üzeri not almış. Beyaz Perde'nin puanlama sistemi biraz daha farklı olduğundan ve ben bu siteyi çok sevdiğimden torpil geçerek onun puanlamasını ekstra alıyorum buraya. Beyaz Perde'de üyeler 4,3 olarak not vermiş filme. Üyeler genelde olumlu eleştirilerde bulunmuş ve film çok beğenilmiş. Sadece olumsuz olarak ağır olduğu ve kitabı okuyanlar için kitapla örtüşmediği söylenmiş. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Fakat Murat Han genelde beğenilmiş oyuncu olarak ama ne yalan söyleyeyim ben sesindeki özellikle hırsından kudurduğu zamanlardaki o şiddetini çok samimi bulmadım. Ancak Özgü Namal ve Talat Bulut rollerine çok yakışmışlar ve hakkını vermişler bence. Talat Bulut’un bir tek sarhoş hallerini gerçekçi bulmadım.
Siteleri tek tek gözden geçirirken film hakkındaki eleştirileri de okuyorum biliyorsunuz. Haber Türk sitesi bu bağlamda güzel bir toparlama yapmış. Meraklısı için kolaylık olması bakımından yazımın sonuna linkini ekleyeceğim. Ancak burada okurken dikkatimi çeken bir şeyi özellikle söylemek istedim. Ruhat Mengi Vatan'da Mart 2007'de yazdığı yazısında Zülfü Livaneli'nin Mutluluk romanı hakkında şu detayı vermiş. Livaneli bu kitapla dünyanın en büyük kitabevi zinciri Barnes and Noble’ın “Yeni Büyük Yazarları Keşfedin” programı kapsamında verilen ödüllere Mutluluk’la “roman dalında” aday gösterilerek ödül almış.
Konusuna gelince Afiş betimlemesinde de göreceğiniz gibi şu cümlede film kendini özetliyor aslında: “Kaderinden kaçan üç kişinin mutluluğa yolculuğu…” Detaylandırmak gerekirse aslında filmin konusu tanıdık. Çağ ne kadar gelişip değişse de bu toprakların kadınlarının yüzyıllardır yaşadığı bir dram ile başlıyor film. En yakınlarından biri tarafından tacize uğrayan ve kendini kaybetmiş bir halde bulunan genç bir kadın Meryem susmuştur. Konuşup haykıramamaktadır kimin yaptığını ve bu sebeple töreye göre ölüm fermanı verilir. Bu iş için ailenin askerden yeni dönen güvenilen tek erkek evladı görevlendirilir. Namus temizlenmelidir. Ancak Cemal verilen görevi bir türlü yerine getiremez ve ikilinin ölüme doğru başlayan yolculuğu İstanbul'daki entelektüel çevresinden ve zengin, kaypak hayatından sıkılan ve özgürlüğe yelken açan Profesör İrfan Kurudal ile çakışır. Rüzgârın önünde anlık belirledikleri rotalarda savrulan üçlü mutluluğa ulaşabilecek midir?
Gelelim sesli betimleme değerlendirmesine. Her zamanki gibi önce emekçilerimizi sayalım tabii ki. Sesli Betimleme Metin Yazarı ve seslendirmeni: Emine Kolivar. Filmin altyazı ve işaret dili betimlemeleri de mevcut. Altyazısı Çağrı Doğan tarafından kaleme alınmış. İşaret dili çevirisini ise Volkan Kurt yapmış. Teknik ekipte her zamanki gibi Nisa Namazova ile Dağ Prodüksiyon ve Yeni Gökdelen Tercümeyi görüyoruz. Son kontrolcülerimiz ise Fulya Akbaba, Beliz Coşar ve Samet Demirtaş. Afişi betimleyeni ise göremedim. Açıkça belirtilmemiş sanırım. Ancak afiş betimlemesinin özellikle çok güzel yapılmış olduğunu söyleyebilirim. Tüm detaylar, oyuncuların dış görünüşleri; afişteki görsel imgeler bütün ayrıntılarıyla hatta karakterlerin ve süs kabaklarının denizin üstünde gibi görünmelerine varana dek belirtilmiş. Tam benlik.
Filmin betimlemesi hakkında ise hemen hemen hiçbir şey bulamadım desem yalan olmaz. Betimleme işine tabiri caizse ömrünü vermiş, bu işin kitabını yazmış Emine Kolivar tarafından metnin yazılmasının böyle bir sonuç doğurduğunu söylesem bilmem diğer betimleme yazarları bana kızar mı? Kızmasınlar lütfen. Yalan değil. Hem benim yaptığım eleştirilerde derdim; detayları seven bir izleyici gözüyle tespit ettiklerimi söylemek. Bir de EEEH Dergi okurlarında bu konuda dürtüklemek. Bu sayede kendimi sinema eleştirilmeni gibi sanmak.
Betimlemeyi dinlerken kulağıma çarpan birkaç şey şöyle: Filmleri izlerken kendimi o kadar çok kaptırıyorum ki betimleme seslendirmeninin sesi resmen filmin içinde gibi oluyor. Filmden bir parça gibi yani. Tabii bunda filmlere uygun seçilen seslendirmenlerin etkisi de büyük bence. Emine’nin sesi de yine bu filme çok yakışmış. Ancak dikkatimden kaçmayan ya da en azından bana öyle gelen bir şey var. Normalde seslendirmenler filmi nötür bir sesle okuyorlar. Ancak yine de Mutluluk'un ilk başında Emine o kadar nötür ki sanki "şimdi ben bunu niye okuyorum" der gibi. Ben ilk duyduğumda güldüm için için.
Sonra "film boyunca görüntünün ekranı kaplamadığı ve bir siyah çerçeve içinden gösterildiği" söyleniyor. Bu güzel bir ayrıntı olmuş bence. Teşekkür ederim özellikle bu bilgilendirme için ben kendi adıma.
Bazı yerlerde çok boşluklar var. Orada hiçbir replik yok ve betimlemeci de bir şey anlatmamış. İnsan merak ediyor. Sahnede değişen hiçbir şey yok mu diye? Ancak müzikler o kadar güzel ki bir yandan da kendini ezgiye kaptırıveriyor. Örneğin tren sahnesi gibi. Geride Zara'nın sesinden "Böyledir Bizim Sevdamız'dan" bir kuple, ona eşlik eden tren raylarının tıngırtısı. Akşamın vaktinin iyice ilerlediği ve duman çökmüş gibi görünen dağların arasından usul usul gittiğimi duyumsadım bir an.
Trende Cemal'in uyuya kalmış olduğu sahnede rüya görüyor ve rüyasında çatışma var. Birkaç saniyelik bir şey. Bu bölüm için betimlemeci hiçbir şey söylemiyor. Denecek bir şey de yok aslında. Çünkü hemen sonrasında uyanıp yanında göremediği Meryem'i aramaya koşuyor.
İrfan'ın Meryem'e tekneyi bağlamayı öğretmek için urganı atıp da Meryem'in köyde ahırdaki sahneyi hatırlaması sonrası girdiği krizin ardından teknenin yemyeşil dağlar arasında bir koyda ilerlediğini öğreniyoruz betimleme seslendirmeninden. Hemen sonrasında ise İrfan'ın iskelede oturan Meryem'in yanına gittiğini söylüyor. Bence orada iskele yerine güverte denmeliydi. Zira teknelerin içinde iskele denen bir yer olduğunu ben daha önce hiç duymadım. Veyahut tekne ilerlemiyor aslında da süzülüyor bağlı olduğu yerde yavaş yavaş salınıyor olsa gerek. Bir sonraki anlatılardan anlıyoruz ki tekne gerçekten iskelede bağlı ve olduğu yerde sallanıyor. Yani orada yanlış olan kelime; "iskele" değil, "ilerliyor".
Dibine kadar bu toprakları yansıtan bir filmi izlemek isterseniz gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz. Hem de en anlaşılır şekilde olan haliyle. Teşekkürler SEBEDER. Ve Hürriyet Gazetesi eleştirisinde M. Yılmaz'ın vurguladığı gibi: Birini tanımak isterseniz onunla yolculuğa çıkın. Güzel insanlarla yol arkadaşlığı yapabileceğimiz, yelkenlerini rüzgarların şişirdiği özgür yolculuklarda olabilmek ümidiyle. Gelecek ay görüşürüz.