Toplam Okunma 0

Ömrüm boyunca Mart ayı, beni ayrı bir bunalıma sokan bir geçiş dönemi olmuştur her zaman. Belki de Nisan’ın hemen öncesinde olduğundandır. Zira "En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" demiş  şimdi adını hatırlamadığım bir düşünür. Oysa bu yıl öyle değil ve şükür ki size bunalımımı yansıtmayacağım bu sene. Bundan ötürü de ayrı bir keyiflendim şimdi.

Bilirsin sevgili okuyucu, insan hayatta neler neler görüp geçiriyor. Benim için son günlerin en kayda değer, en eğlenceli konusu; kırk dört yıllık ev kadını olan annemin arayıp da telefonda benden çorba tarifi istemesi. Oysa, kimi yazılarımdan biliyorsunuz, mutfak işini çok sevsem de annemle aynı mutfağı kullanmak zorunluluğundan, çok da fazla bu alanda aktif olamayan biriyim ne yazık ki. Ben de annemin düştüğü, bana göre komik durumdan gaza gelip size bu ay bu çorba tarifini yazmaya karar verdim.

Önce, tarifi bulduğum kitap hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Kitap; "Mutfaktan Güzel Kokular Geliyor" projesi kapsamında 2440. bölge Rotaryan eşleri tarafından 2012-2013 Rotary döneminde TÜRGÖK için hazırlanmış.

Önsözdeki açıklamanın özeti ise şöyle: Rotaryan eşlerinin mutfaklarında uyguladıkları tarifleri, kolay uygulanabilir standart ölçülerle paylaşırlar. Değerli Yemek Şefi Ömür Akkor da verilen her bir tarifi, tek tek uygular ve son şekillerini verir. Ardından TÜRGÖK okuyucuları için kitap haline getirilir ve hem kabartma olarak basılır hem de tarifleri veren Rotaryan eşlerince seslendirilir. Bu güzel yemek kitabı CD olarak abonelere gönderilir. Benim elime de bu ikinci CD şekli ulaştı. Pek de iyi oldu.

Kitapta, yanlış saymadıysam, yüz değişik tarif var. Çorbalardan salatalara, hamur işlerinden tatlı ve pastalara, balık ve et yemeklerinden pilavlara kadar pek çok farklı türde tarifi bulabiliyoruz. Bununla birlikte kimi genel bilgiler de veriliyor. Mesela gıdaların besleyici değerleri nez aman azalır? Satın alırken, saklarken, hazırlarken ve pişirirken nelere dikkat etmeliyiz? “Bunları internetten de kolaylıkla bulabiliyoruz” da diyebilirsiniz tabii. Ancak o yıllarda internet bu kadar gelişmemişti ve erişilebilir de değildi üstelik. Hala bile pek çok sanal sitenin erişilebilirliğinin sorunlu olduğu düşünülecek olursa... Neyse bu yılın erişilebilirlik yılı olduğunu hatırladım ve içime bir umut serpildi. Neden olmasın?

Gene lafı ne çok uzattım değil mi? Altı üstü bir tarif vereceğim. Siz bir de beni konuşurken duyun. İnanmazsanız Burak'a sorun. Burak Sarı'ya. (Gülmekten yerlere yatma ifade simgesi)

Tarifimiz, bence en güzel çorba olan Ezo Gelin Çorbası. Önce malzemeleri sayarak başlayalım gelenek olduğu üzere.

 

Malzemeler:

1 su bardağı kırmızı mercimek

2 yemek kaşığı ince bulgur

1 adet orta boy kuru soğan

7 su bardağı su

2 yemek kaşığı un

4 yemek kaşığı sıvıyağ

2 yemek kaşığı domates salçası

1 yemek kaşığı kuru nane

1 tatlı kaşığı pul biber

1 çay kaşığı tuz

Yarım limon

 

Yapılışı:

Mercimeği, bol su ile yıkayın. Soğanı, rendeleyin ya da eziciden geçirin. Mercimeği, bulguru ve suyu tencereye koyun ve tencereyi ocağa yerleştirin. Soğanı ve tuzunu ekleyip kaynamaya bırakın. Kaynayınca altını kısın ve üzerinin köpüğünü alın. Yaklaşık kırk dakika pişirin.

Pişmeye yakın, başka bir tavada yağı eritin ve unu eleyin. Kokusu çıkıncaya kadar unu kavurun. Salça, nane ve pul biberi ekleyin ve beraberce kavurun. Kavrulan salçaya kaynayan çorbadan bir kepçe ekleyin ve karıştırıp altını kapatın. Salçalı meyaneyi ağır ağır çorbaya ilave edin. Hepsini beraber bir kez daha kaynatın, karıştırın. Limonla servis edin.

Seslendirilmiş tarif aynı bu şekilde anlatıyor çorbanın yapılışını. Zaman içinde benim sağdan soldan duyduğum alternatif Ezo Gelin tarifleriyle harmanladığım kendi yaptığım sistemi anlatacağım şimdi sizlere. Yukarıdaki malzemelerle birkaç kez yaptıktan sonra artık tarife bakmaz oldum. Ancak şimdi tekrar dinleyince fark ettim ki ben unu tamamen unutmuşum. Ona rağmen benim çorbam da tariftekinden fazla su katıyor olmama karşın duru olmuyor. Sanırım sebebi, benim çoğu zaman yaptığım gibi malzemeleri abartıp bulguru normal silme kaşık ölçüsüyle değil de tepeleme ve üç kaşık koymamdan kaynaklanıyor. O da unun yerini alıp çorbayı topluyor.

Benim sistemimde öncelikle, ben soğanı rendelemiyorum. Küçük küp küp yemeklik gibi doğruyorum. Tencereye biraz sıvıyağ döküp soğanı acı kokusu çıkana dek biraz kavuruyorum. Ardından bolca yıkadığım kırmızı mercimeği ve bulguru ekleyip bir iki karıştırıyorum. Bu arada kimileri bulgurun yıkanmadığını söylese de ben çoğu kez mercimeği yıkarken üstüne koyduğum bulguru da onunla birlikte yıkıyorum.

Sonra, tarife göre yedi bardak ki ben genelde sekiz ya da dokuz bardak su koyuyorum. Tencerenin kapağını kapatıp kaynamaya bırakıyorum. Ancak şu köpük alma işini bir türlü kafamda toparlayamadım. Bu işi körcül olarak nasıl yapabiliriz? Aslında mutfak egemenliğim tam olamadığı için yapamıyorum belki de. Becerebilen varsa, nasıl yapıldığı konusunda yol gösterirse çok sevinirim.

Çorbaya dönecek olursak; Kaynadıktan sonra, altını kısıyorum ve saate bakıp kırk dakika hesabını işletiyorum. Yani kırk dakika pişmeye bırakıyorum. Bu sırada, tuzu ilave ediyorum. Ben tarifte olmayan ve mercimek ile bulgur söz konusu olduğunda ilk akla gelen baharat olan kimyonu da bir tatlı kaşığı kadar katıyorum.

Ben, biraz ağır iş yaptığımdan, bu sırada meyanemi yapacağım tavamı hazırlamaya girişiyorum. Tavanın dibine biraz yağ döküyorum. Biz zeytinyağı kullanmaya alışık olduğumuzdan, bunu tercih ediyoruz ama tereyağı daha lezzet verebilir ve isteyen tereyağı da kullanabilir. Sonra, iki kaşık domates salçasını da ekliyorum. Son on dakika kala tavanın altını yakıp yağ ve domates salçasını bir güzel kavuruyorum.

Üzerine kırmızı pul biberi atıyorum. Hatta ben tarifte olmayan şekilde bir çay kaşığı kadar da karabiber de katıyorum. Biraz çevirip bir yemek kaşığı naneyi de ilave ediyorum. Nanenin kavruk kokusu burnuma gelince kaynayan çorbadan birazcık tavaya alıp karıştırıyorum. Tencerenin altını kapatıp el blenderi ile bir güzel çektiriyorum. Böylece soğanlar ve ihtimal dahilinde salça topaklaşmışsa parçalanıyor ve içerken insanın ağzına gelmiyor.

Söz konusu çorbayı özellikle, birkaç ay önce kaybettiğimiz bir aile dostumuzun cenazesi ile halk arasında kullanılan ifadeleriyle, kırk ve elli iki mevlitleri sebebiyle annemin evde olmadığı günlerde sık sık yaptım. Çoğunlukla ortak olan tanıdıklar da mevlit sonrası bize gelince çorbamdan içtiler ve pek beğendiler. Dilerim sizler de beğenirsiniz. Şimdiden afiyet olsun. Dener ve yorumlarınızı ileti adresime gönderirseniz, ayrıca mutlu olurum. Gelecek ay görüşmek dileğiyle.

Not: Sonuç bölümüyle birlikte tam televizyon usulü yemek programı formunda olmadı mı tarifim?


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.