Toplam Okunma 0

Normallik ve Güzellik Algısı

 

Normallerimizin belirlendiği ve algılarımızın şekillendirildiği bir çağda yaşamaktayız. Böyle bir dünyada “Normal olarak varsayılan, kimler için normaldir?” veya “Güzellik dediğimizde; gerçek bir algıdan mı, dayatılan bir algıdan mı bahsederiz?” Bunlar, düşünmemiz gereken hususlardır. Öteki, damgalı, çirkin veya engelli kavramlarının oluşması ve benimsenmesi, kabul gören bir normallik ve güzellik algısının halihazırda toplumda var olmasıyla ve normun dışında kalanı “öteki” ilan etmesi ile mümkündür. Lennard J. Davis normalliğin inşasını ve sakat bedenin icadını incelediği makalesinde şöyle söyler: “Sakat bedeni anlamak için norm kavramına, normal bedene geri dönmek gerekir, …ben de sakatlığın inşasından çok, normalliğin inşasına odaklanmak istiyorum. Bunu yapmamın nedeni “sorun”un sakat kişiler olmamasıdır; sorun, normalliğin sakat kişi “sorun”u yaratacak şekilde inşa edilmesidir.” (Davis L. J. ,2011). İnşa edilen ve dayatılan algılar, kendi çizdiği çerçevenin dışındakini eksik veya yetersiz görür. Norm kavramı çağlara ve toplumlara göre değişkenlik gösterebilir ve kendini yeniden inşa edebilir. Geçmişte normal olarak kabul gören birçok şey, bugün sorunlu olarak nitelendirilmeye müsaittir; farklı kültür ve toplumların normalleri ve sorunları ise, farklılık gösterebilir.

Günümüzde ise, teknolojinin gelişimi ve medyanın da etkisiyle, belli algılar çok daha hızlı üretilebilmekte ve geniş kitlelere yönelik oluşturulabilmektedir. Dayatılan bu algı dışında kalan insanlar, toplum ve medya tarafından öteki ve damgalı olarak nitelendirilmektedir. Erving Goffman Damga kuramında normal olmayan ile normalin ilişkisini şöyle açıklar: “Damga, bir ilişki türüdür; sabit bir vasıf değil. Damga; damgalayana, normal addedilene, normal rolünü oynayana ihtiyaç duyar. Toplumsal ilişkilerin ve etkileşimlerin seyrinde karşı karşıya gelen iki bireyin arasında geçen bir "hikâyedir" aslında damga ama bu hikâyede ilginç olan şudur ki; bugün normali tanımlayan bir nitelik yarın pekâlâ bir damgaya dönüşebilir. Normal-damgalı oyununda çiftlerin rol değiştirmesiyle sıklıkla karşılaşılır. Dolayısıyla normal ve damgalı aynı bütünlüğün iki parçasıdırlar; aynı örtünün iki ucudurlar. Normal ve damgalı, somut kişiler değildirler; sadece birer bakış açısıdırlar.” (Goffman, 2014). Kişileri, olguları ve durumları normalin dışında görmemiz bir bakış açısı meselesidir. Ve dayatılan bakış açıları genellikle çoğunluk tarafından benimsenir, nicel üstünlüğü ise, doğruluğu için bir meşruiyet aracı olarak kullanılır.

Oluşturulan normallik algılarının yanı sıra, toplumun sürekli tüketime teşvik edildiği günümüz düzeninde, güzellik algımız da bir hayli şekillendirilmektedir. Medya; reklamlar, diziler ve dergiler söylemleriyle bir “güzellik miti” oluştururlar. Bu söylem ideal ve kusursuz bir beden imajı yaratır ve o inşa edilen beden algısı üzerinden güzellik kriterlerini dayatır. Bu kriterlere ulaşmanın çözüm yolları olarak, endüstriyel ürünler ve estetik öne sürülür ve toplum bu yolların kullanımına ve tüketime teşvik edilir. İdeal güzele ulaşmak, sürekli tüketim ile mümkündür. Toplumsal algılarımız öylesine kendiliğinden oluşmuş değildir, oluşturulan şeylerdir ve bir yandan birilerinin çıkarına hizmet ederken, diğer bir yanıyla ötekiler yaratır.

Bizler burada, bahsettiğimiz normallik ve güzellik algılarının dışında kalan yüz anomalisinin ne olduğuna, toplumda nasıl algılandığına, dizilerde ve filmlerde yer alışına değineceğiz ve yüz anomalisinin farklılık veyahut çirkinlik olarak görülmesine yönelik algının nasıl değişebileceğine dair çözüm önerileri sunacağız.

 

Yüz ve Baş Anomalisi Nedir?

 

Yüz ve baş anomalisi, kişinin yüz veya baş bölgesinde bir veya birden fazla görünür farklılığa sahip olmasıdır. Bu farklılıklar yüz ve kafatasında bulunan yumuşak doku ve kemiklerin farklı oranlarda büyümeleri veya farklı şekillerde gelişimlerinden kaynaklanmaktadır (Ayhan Bani ve Türköz,2012). Bu anomalilerin oluşumunda, genetik faktörler kadar çevresel faktörler de önem taşır. Örneğin, doğum esnasında veya doğum sonrasında yaşanan travmatolojik olaylar, bu tür anomalinin oluşmasına sebep olabilir.  Yüz bölgesindeki görünür farklılık muhtemel bir sendromun beraberinde ortaya çıkabileceği gibi, sonradan meydana gelebilecek yanık, darbe veya kalıcı zedelenmeler de yüz anomalisine sahip grubun içinde sayılabilir.

Kraniyofasiyal anomalilerin toplumda en yaygın olarak görülen tipleri; yarık dudak veya damak, kraniyofasiyal dizostoz sendromları, branşiyal ark sendromları, turner sendromu, down sendromu, fetal alkol sendromu vb. olarak sıralanabilir (Ayhan Bani ve Türköz, 2012). Ayrıca yüz bölgesindeki yanık, darbe veya zedelenme sonucu kalıcı izlerin oluşması da, toplumda sıkça rastlanabilecek görünür yüz anomalileridir.

 

Toplumun Yüzünde Görünür Farklılığı Olan Bireylere Bakış Açısı

 

Her türlü farklılığın, önyargı ile karşılandığı toplumumuzda, maalesef yüz farklılığına sahip olan bireylere karşı da insanlarımızın bakış açısı oldukça rahatsız edici olabiliyor. Toplumdaki güzellik algısının çok kuvvetli olması, belirlenmiş bir güzellik anlayışının sürekli medya ve diğer araçlar tarafından lanse edilmesi de, bu algının oluşmasına katkı sağlıyor. Bu sebeple, yüz bölgesinde görünür farklılığa sahip olan bireyler, toplum içinde bazı maddi ve manevi baskılara maruz kalıyorlar. Yüz farklılığına sahip olan bireylerin yaşadığı zorluklar arasında ilk olarak şundan bahsedebiliriz: Bu bireyler, toplum içine girdiklerinde, insanların tuhaf bakışlarına maruz kalıyorlar. Örneğin, bir toplu taşıma aracında ya da iş yerinde, insanlar sadece dış görüntüleri toplumun çoğunluğuna benzemediği için gözlerini dikmiş bir şekilde, bu bireylere bakıyorlar. Bu bakış, bazı durumlarda acıma duygusu ile birlikte ortaya çıkıyor. Bu bireyler toplum içinde insanların, “Çok yazık, tüh, zavallı…” gibi rencide edici sözlerine maruz kalabiliyorlar. Aslında bireyin kendisi ile ilgili hiçbir problemi yokken ve hayatından memnun iken, insanların önyargılı bakışlarına karşı mücadele etmek ya da bu bakışlar altında ezilmek zorunda bırakılıyor. İnsanların bu tarz rencide edici sözleri ve rahatsız edici bakışları, bu bireylerde asosyal olmaya, içe kapanmaya, depresyona ve bazı psikolojik sorunlara sebep olabiliyor. Hatta bazı durumlarda intihar ile bile sonuçlanabiliyor. Tam da bu konu ile ilgili güncel bir haberden bahsedelim: “Üniversite öğrencisi Sibel Ünli’nin intiharı kamuoyunda tartışılıyor. Yoksullukla boğuşan Ünli’nin ölümünden önce, dış görünümüyle alay eden bir sosyal medya kullanıcısının hakaretlerine çok içerlendiği öne sürüldü (Erdem, A.K., Independent Turkish, 2020).” Sibel Ünlü, bu sorunu yaşayan kişilerden sadece bir tanesi. Bu ve bu duruma benzer birçok vaka mevcut. Haberde de görüldüğü üzere, günlük hayattan iş hayatına kadar her alanda fiziksel görünüme önem verilmesi, görüntü bakımından farklılığa sahip olan bireylerin hayata umutla tutunuşunu zorlaştırıyor ve psikolojik bazı sorunlara yol açıyor. Ne yazık ki, bu durum intiharla bile sonuçlanabiliyor.

Yüz anomalisine sahip bireylere karşı insanların başka bir tutumu da, toplumsal duyarsızlık ve toplumdan dışlama olabiliyor. Sadece görüntü itibariyle farklı olan kişilerin, toplum içinde hor görülüp aşağılanmasına kimsenin sesi çıkmıyor. İnsanlar toplumda farklılığa sahip birçok insanın yaşadığını görmezden gelebiliyorlar. Bu bireyler ile iletişim kurmaktan ve muhabbet etmekten çekinebiliyorlar. Bazı durumlarda onlara, ikinci sınıf insan muamelesi bile yapılabiliyor. Örneğin, bir yere iş başvurusunda bulunurken, çok başarılı bir insan olsan bile, görüntü olarak uygun olmadığın söylenerek başvurun reddedilebiliyor. Bu konu ile ilgili olarak verilebilecek güzel örneklerden bir tanesi, Zeynep Çakır’dır. NTV kanalının yayınladığı bir habere göre: “Yüz anomalisi bulunan 27 yaşındaki avukat Zeynep Çakır, bir doktorun kendisine "Sen, bu yüzle avukatlık yapamazsın." dediğini aktardı.” Oldukça başarılı olan avukat Zeynep Çakır, röportajında kendi hayat hikayesinden, çocukluğundan beri yüz anomalisine sahip olması sebebiyle karşılaştığı zorluklardan ve toplumun kendisine bakış açısından bahsetti (Aktaş, A., 2019, Röportaj).

Ayrıca, toplumumuzdaki birçok insan, yüz farklılığına sahip olan bireylerin mümkünse estetik ameliyatı olmaları gerektiğini düşünüyor ve yüz farklılığına sahip insanların, toplum içinde bu şekilde var olmak isteyebileceklerini anlayamıyorlar. Önyargılarımızdan kurtulup insanları oldukları gibi kabul etmek, farklılığın her türüne saygı duymak ve kişileri görünüşlerine göre değil, insanlıklarına göre değerlendirmek, bu kadar zor olmamalı.

 

Dizi-filmlerde Yüz Anomalisi ve Çirkinlik

 

Daha önce de “güzellik” ve “çirkinlik” kavramlarının üzerinde durulduğu üzere, söz konusu kavramlar medyada ve sinemada hem toplum algısından beslenecek hem de toplum algısını yönetecek/ biçimlendirecek bir konumda bulunmuş ve işlenmiştir. Bedeni çirkinlik ve güzellik yoluyla birtakım mesajlar verilmeye çalışılmıştır. Bu mesajların en öne çıkanı ise, bedendeki çirkinlik ve güzellik durumlarının karakter yapısıyla ilişkili olabileceğidir, bu durumda beden bir gösterge olarak kullanılarak olumlu ve olumsuz neticelere referans olur.[1] Yani, bedene dayalı olarak birtakım temsiller üretilir ve kalıp yargılarda bulunulur. Bu noktadaki en yaygın stereo tip ise, “Güzel olan, iyidir.” yargısıdır, bedensel açıdan güzel olanın karakterinin de iyi olduğu düşünülür.[2] Bu doğrultuda ise  nazik, hassas, zeki, başarılı, zengin, popüler, asil, iyi olma gibi olumlu özelliklere sahip olduğu kurgulanan karakterlerin, bedensel olarak da güzel olması belirlenirken; kaba, saf, aptal, başarısız, tembel, yalnız, komik, avam ve kötü olma gibi olumsuz özelliklere sahip karakterler de çirkin olarak düşünülür. Dolayısıyla, oyuncu seçimleri de buna göre yapılır; güzellik kalıplarına uyan ünlüler, iyi ve asil karakterleri canlandırırken; boy, kilo, yaş, yüz yapısı, cilt rengi gibi birtakım özelliklerinden dolayı çirkin olduğu düşünülen ünlüler, kötü yahut komik karakterleri canlandırır. O halde değilse de, makyajla “çirkinleştirilir”. Buna örnek olarak 2013 yılında TMC Film yapımcılığı ile Star TV’de yayınlanan Aramızda Kalsın dizisindeki iki kardeşi oynayan Ecem Çalık ve Gamze Karaduman’ı gösterebiliriz. Gamze Karaduman’a göre daha zayıf olan ve yaygın güzellik kalıplarına daha çok uyduğu için halk tarafından güzel olarak etiketlenen oyuncu Ecem Çalık’ın oynadığı karakter, annesi tarafından bile ne kadar asil olduğu sürekli vurgulanan, son derece kibar, başarılı, süslü, aşk hayatı hareketli olan Ceylan iken; daha kilolu olan Gamze Karaduman, kaba, ailesi tarafından “erkek gibi” olmakla suçlanan, komik durumlara düşüp kendisini rezil eden, saçını dahi hiçbir zaman toplamayan, dikkatsiz, sevdiği erkeğe kavuşamayan Arife karakterini oynamaktadır.

Yüz anomalisi ve sonradan kaza gibi olayların sonucu oluşan yanık ve yara tarzı yüzdeki görünür farklılıkların da, toplum tarafından “çirkin” olarak algılandığına diğer kısımlarda değinmiştik. Buna bağlı olarak, sinemada da neredeyse her zaman söz konusu bireyler, güzellik kalıplarına uymadığı için “çirkin” olarak nitelenen bireyler gibi, olumsuz kavramlarla eşleştirilerek işlenmiştir. Bu eşleştirmeleri ise, üç sınıfta toplayabiliriz:

 

 

  1. Yüzünde Görünür Farklılığı Olan Bireylerin “Özürlü, Eksik, Tiksinç, Çirkin ” Karakterleri Temsili

 

Image removed.

 

 

Toplum tarafından da düşünüldüğü gibi, medya ve sinema, yüzünde görünür farklılığı olan bireyleri, kusurlu ve tiksinç karakterler olarak kurgularlar. Örneğin Victor Hugo’nun aynı isimli romanından çıkan “Notre Dame’nin Kamburu (The Hunchback of Notre Dame)” filminde bir papaz kilisenin kapısına terk edilip bırakılan yüz anomalisiyle doğan bir bebeğe, “eksik” anlamına gelen “Quasimodo” adını koyar. İkinci bir örneği ise, Ay Yapım’ın yapımcılığını yaptığı SHOW TV’de yayınlanan “Çukur” dizisinden verebiliriz. Mafya adamı bir karakteri canlandıran Metin, bir kaza sonucu gözünü kaybeder ve “çirkin” görüntüyü saklamak için her zaman Zorro gibi, tek taraflı bir göz bandı takar ve bu karakteri hiçbir zaman göz bandı olmadan görmeyiz.

 

B) Yüzünde Görünür Farklılığı Olan Bireylerin Yalnızlık Çekmesi ve Kötü Hayatlara Sahip Olması

 

Aslında, başlıkta geçen durum ne yazık ki kısmen doğru olabilmektedir, nitekim daha önce de söz konusu bireylerin yaşadığı zorluklardan bahsetmiştik. Kısaca değinmek gerekirse, yüzünde görünür farklılığı olan insanları, toplum garip bulup onlara acıyarak bakacağından, bu durum da dışlamalar ve söz konusu bireylerin kendi kendilerini izole etmesiyle sonuçlanabilir. Ancak filmlerde bunun yanında şöyle bir problem ortaya çıkmaktadır: Güzel bir hayat süren ve izole olmamayı seçen bireyler olağanüstü bir şey başarmış gibi sunulur ve takdir edilir. Bu duruma örnek olarak ise, “Maske (Mask)” filmindeki Rocky Dennis karakterini, örnek olarak verebiliriz. Rocky, çok nadir bir anomali olan kafatasında kalsiyum birikmesi sonucu, kafatasının olağan olandan çok daha fazla büyümesine yol açan kroniodiafizeal displazi ile dünyaya gelir.

 

Image removed.

 

 

Film boyunca 16 yaşında ölen Rocky Dennis’in hayatından sahneler izleriz, dışlandığı zamanlar çok fazla olsa da, eğlendiği vakitler de yer yer gösterilir. Gerçek bir hayat öyküsünden yola çıkılarak hazırlanan filmde, Rocky Dennis, şakacı ve neşeli olarak yansıtılır ve bu durum takdir edilir. Filmin en dikkat çekici noktası, Rocky Dennis’in “ her şeye rağmen” nasıl da mutlu olduğu olur. Bu, aslında mutlu ve neşeli olabilmesinin, garip bir durum olarak algılandığını gösterir.

 

C) Yüzünde Görünür Farklılığı Olan İnsanların Korkunç Karakterleri Temsili

 

Image removed.

 

 

Söz konusu bireylerin, sinemadaki en çok temsil yolu budur. Filmlerde ve dizilerde yüz anomalisi olan, yüzünde yara ya da yanık olan bireyler genellikle cani ve zalim rollerde yer alır. Bu, onların korkunç olarak algılandığının kanıtıdır. Yalnızca söz konusu bireylere bu roller verilmekle kalmaz, bunun yanında seri katillere ve mafya rolündeki insanlara da bu şekilde makyajlar yapılır ve böylece onların “korkunçluğunu” artırmak amaçlanır. Bu duruma örnek olarak ise korku sinemasının meşhur karakteri Freddy Krueger’i örnek verebiliriz. İlk olarak 1984 yılında yayınlanıp sonra bir seri haline dönüşen filmde, bu karakteri canlandıran Robert Englund’a abartılı bir makyaj yapılarak yüzü yanmış gibi gösterilir. Böylece artık daha korkunç, daha cani, daha vahşi ve daha zalim olarak algılanması hedeflenir.

Wonder Örneği

The Newyork Times Bestsseller romanlarından biri olan Wonder’dan hazırlanan ve 2017 yılında yayınlanan aynı isimli “Wonder” filminin konusu, yüz anomalisine sahip bir çocuğun yaşadığı toplumsal sıkıntılar ve bunlarla baş etme yollarıdır. Auggie Pullman, elmacık kemiklerinin, çenenin ve damağın gelişmemesi sonucu olan Treacher Collins sendromlu bir çocuktur ve okula başlıyordur. Ailesi ve öğretmenleri onu son derece desteklerler ve teşvik ederler. Film boyunca, hem Auggie’nin hem de sınıf arkadaşlarının aslında dış görünüşün önemsiz olduğunu öğrenmesi işlenir ve bu, diğer filmlerin aksine yüzünde görünür farklılık olan insanların sosyalleşmesi takdir edilecek bir davranışmış gibi yansıtılmadan yapılır. Ayrıca, yüz anomalisine sahip olmasının, onu diğer çocuklardan farklı yapmadığı vurgulanır.

 

Image removed.

 

 

“Wonder” filmi, çok büyük bir beğeni toplamasının yanı sıra, bir sosyal farkındalık projesi olarak da anlaşılmıştır. Hatta, Türkiye’de alanında ilk ve tek olan, yüz anomalili bireylere destek olmayı amaçlayan Yüzümle Mutluyum Derneği’nin özel bir etkinliğinde, dünyanın her yerinden sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yüz anomalili bireyler ve ailelerinin katılımı ile bir gösterimi yapılmıştır.

 

Yüzünde Görünür Farklılığı Olan Bireylerin Sorunlarına İlişkin Bir Çözüm Önerisi

 

Güzellik algısı, ne yazık ki, toplumumuzda kolaylıkla değiştirebileceğimiz bir durumda değil. İnsanlar küçük yaşlarından itibaren maruz kaldıkları ve doğru olduğuna inandırıldıkları normallik ve güzellik algısını kolayca değiştiremiyorlar. Kendilerinden farklı bir yüze sahip bireyleri gördüklerinde, insanlar olumsuz tepkiler verebiliyorlar. Bu, kendileri için pek bir şey ifade etmese de, yüz farklılığına sahip bireyler için olumsuz tepki almak, hayati bir önem taşıyabiliyor ve kendilerini toplumdan izole etmeye başlayabiliyorlar.  Bu noktada yapılması gerekenlerin ilki, yüz anomalili bireyleri topluma kazandırmak ve onların her birey gibi toplumda var olmasını sağlamaktır.

İnsanların farklılıklara olan bakış açıları, küçük yaşlarda oluşmaktadır. İçine doğdukları sosyal çevrenin doğruları ne ise, çocuklar onu benimsemekte ve büyüdüklerinde de hayat görüşlerini, bu çerçevede oluşturmaktadırlar. Bu nedenle, çocuklara küçük yaşlarda verilecek bilinç ve farkındalık büyük bir önem taşımakta. Örneğin, ailesi tarafından farklılığa sahip çocuklarla oynamaması, onlardan uzak durması söylenen bir çocukla, farklılıkların eksiklik değil, güzellik olduğu söylenen bir çocuk aynı değer yargılarına sahip olmayacaktır. Çocukların ailelerinin bilinçlenmesi bu noktada çok önemli olmakla birlikte, çocuklara okullarda verilen eğitim ve öğretmene düşen görev de çok önemlidir. Çocukların aileleri onları bilinçlendirme konusunda yeterli olmasa bile, okullarda aldıkları eğitim, onlara gereken farkındalığı kazandırmalıdır. Okullarda yaşanan akran zorbalığı, müdahale edildiğinde çözülebilecek bir problemdir. Çocuklar belki de geldikleri sosyal çevrenin etkisiyle, yüz anomalili bir bireyle karşılaştıklarında, nasıl davranacaklarını bilemeyebilir, belki de korkabilirler. Okullarda yapılması gereken ise, aslında hepimizin farklılıkları olduğunu, hiçbirimizin aynı olmadığını ve asıl bu farklılıkların bizi güzelleştirdiğini anlatmaktır. Okullarda yüz anomalili bireylerin konferans vermesi, çocukların bilinçlenmesi ve yüz anomalisine sahip çocukların kendilerini yalnız hissetmemesi açısından faydalı olabilir.

Güzellik algısının bu denli katı ve bazı insanların zihinlerinde değişmez olmasının nedeni de sürekli maruz kaldığımız medyadır diyebiliriz. Özellikle kozmetik reklamları, insanların zihinlerindeki güzel algısını büyük ölçüde etkilemektedir. İnsanlar, kozmetik reklamlarında gördükleri yüzlerin, ideal yüz olduğunu düşünmekte ve o yüzlere benzer bir yüze sahip olmak için bir takım estetik ameliyatlar olmayı dahi düşünebilmektedir. Durum bu iken, yüzünde anomali olan bir bireyin yüzü, zihinlerdeki ideal yüzden çok farklı görülmekte ve mutlaka estetikle değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu düşüncenin önüne geçmek için atılabilecek adımlardan biri de, kozmetik reklamlarında yüz anomalisine sahip bireylerin de rol alması. Böylelikle standart bir güzellik anlayışından uzaklaşmak ve yüzünde farklılık olan bireylerin, toplum tarafından dışlanmasının önüne geçmek mümkün olabilir.

Bir başka çözüm yolu da film ve dizilerdeki yüz farklılığına sahip bireylerin kullanımının iyileştirilmesi diyebiliriz. Genel olarak film ve dizilere baktığımızda, kötü karakterlerin yüzlerinde yaralar, izler veya farklılıklar görüyoruz. Bu da insanlarda, yüz farklılığının kötü bir şey olduğunu ve kötülerin yüzlerinde farklılıklar olduğu düşüncesine yol açıyor. Bu algıya sahip insanlar, yüz anomalili bireylerle karşılaştıklarında, onların da film ve dizilerdeki kötü karakterler gibi olduklarını düşünüyor ve olumsuz tepkiler verebiliyorlar. Ayrıca, bu tarz içeriklere sahip yapımlara maruz kalan çocuklar, yüz farklılığına sahip bireylerden korkabiliyorlar. Bu da yüz anomalili bireylerin, akran zorbalığına ve siber zorbalığa maruz kalmasına yol açabiliyor. Bu yüzden, film ve dizilerdeki yüz anomalili bireylerin rolü, toplumun algısını değiştirmede büyük bir önem taşıyor.

 

Sonuç

 

Sonuç olarak, Toplumda kabul gören normallik ve güzellik algıları, oluşturulan ve dayatılan algılardır, bu algının oluşturulmasında medya önemli bir rol oynamaktadır. Dizi-filmlerde "Güzel olan, iyidir." stereotipine ve yüz bölgesinde görünür farklılığı olan insanların çirkin olarak addedilmesine bağlı olarak bu bireylere çirkin, yalnız ve cani karakterler kurgulanmasının toplumsal algı açısından son derece yanlış olduğu açıktır. Dolayısıyla, buna çözüm sunulması elzem bir durumdur. Yüz anomalili bireylerin, toplumda yaşadıkları sıkıntıları ortadan kaldırmanın yolu, toplumsal bir bilinçlenmeden geçmektedir. Eğitim ve medya bu konuda önemli bir konumdadır. Yüz anomalili bireylerin her alanda görülmesi, benimsenmiş güzellik algısını yıkmak ve yüz anomalisine sahip bireylerin toplumdan uzaklaşmasını engellemek açısından büyük önem taşımaktadır.

 

Kaynakça

 

Ayhan Bani,A., ve Türköz, C. (2012). Synrdomes And Accompanying Craniofacial Anomalies: Sendromlar Ve Eşlik Ettikleri Kraniyofasiyal Anomaliler.

 

Bogart, K. (2016). Facial expressions are key to first impressions. What does that mean for people with facial paralysis?. Retrieved May 27, 2016, fromhttps://theconversation.com/facial-expressions-are-key-to-first-impressions-what-does-that-mean-for-people-with-facial-paralysis-59359

 

Davis, L. J. (2011). Normalliğin inşası: Çan Eğrisi, Roman ve On Dokuzuncu Yüzyılda Sakat Bedenin icadı.

 

Goffman, Erving (2014). Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine Notlar, Heretik Yayıncılık

 

Güryuva, D. (2013). 2000 Sonrası Türk Güldürü Sinemasında Bedensel Güzellik ve Çirkinlik. Ankara.

 

NTV Radyo, Sıra dışı Hayatlar, Aktaş Ayhan (2019), Röportaj.

 

Ulutaş, S. (2016). Sinemada Gerçeklik ve Estetik İlişkisi Bağlamında Dekadan Bakış Açısı ve Çirkin. Sinef

 

 

[1] Selçuk Ulutaş, “Sinemada Gerçeklik Ve Estetik İlişkisi Bağlamında Dekadan Bakış Açısı Ve Çirkin”, Sinefilozofi Dergisi, 1/2  (2016) s.68

[2] Dilara Güryuva, 2000 Sonrası Türk Güldürü Sinemasında Bedensel Güzellik ve Çirkinlik ( Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2013) s.7


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.