şu aralar eşim sayesinde tanıştığım, dilime dolanan bir şarkı var. Bir bölümünde “bağrında bin bir güzelliği saklar gözümün bebeği canım İzmir’im.” Diyor. Ben de bu şarkıya atıfla bağrında bin bir güzellik, umut ve mücadele ateşinin saklandığı güzel İzmir’den yine ve yeniden merhaba diyorum sevgili okur.
Ayşe-Turgay Gümüş Tarafından Yazılan Yazılar
Uzun bir aylaklık döneminden sonra herkese yeniden merhaba
Çocuksu bir heyecan, belki de pek çok insana saçma gelecek bir duygusallıkla geçtim klavyenin başına. ama biliyor musunuz, çok sahiplendiğim, saçma da olsa benim heyecanım diye sımsıkı sarıldığım bir heyecan aslında bu yazıda sizinle paylaşmak istediğim.
Malum ya, tam beş yıldır daha çok haşırneşiriz kitaplarla.
Çıkmaz oldu çift taraflı şeffaf bantların yapışkanı ellerimizden. İşte, bu aralar benim ellerime daha bir yapışır oldu galiba.
… Devamını Oku...
Cıvıl cıvıl, rengarenk bahar şarkıları söyleyen ve söyleten bir mart ayıtandan herkese merhaba.
Yazamıyorduk bir süredir size. Ama özledik, vaktidir artık kavuşmanın.
Yeni kitaplar, yeni hikayeler anlatmanın.
Düşündük ne anlatsak diye, sonra dedik ki, madem ki kadınlar günü, o zaman kadına dair bir kitap anlatalım.
Kadın, kitap, farklılık… işte bütün bunlar da bizi Rosa Parks’a götürdü.
Cıvıl cıvıl, rengarenk bahar şarkıları söyleyen ve söyleten bir mart ayıtandan herkese merhaba.
Yazamıyorduk bir süredir size. Ama özledik, vaktidir artık kavuşmanın.
Yeni kitaplar, yeni hikayeler anlatmanın.
Düşündük ne anlatsak diye, sonra dedik ki, madem ki kadınlar günü, o zaman kadına dair bir kitap anlatalım.
Kadın, kitap, farklılık… işte bütün bunlar da bizi Rosa Parks’a götürdü.
Yeni bir sayıda yeni bir yazıyla merhaba değerli okur. Bir yanımız yanan ormanlarımızla yangın olsa da bir yanımız serin sulara hasret… denizin maviliğinin karşı konmaz çağrısını ruhumuzda derinden derine duyduğumuz şu günlerde kimimiz tatil yollarında kimimiz ise tatil planları yapıyor. Ben de her yaz ruhunda bu çağrıyı duyan bir baba olarak bu yazımda kızımızla sudaki maceralarımızdan damıttığım deneyimlerimden söz etmek istiyorum.
Herkese merhaba. Şimdi bu yazıyı Turgay’cığımla yazıyor olsaydık, o şöyle en süslüsünden bir girizgâhı bir kuş tüyü hafifliğiyle konduruverirdi bu satırlara. Ama galiba ben onun kadar sıcak kanlı biri değilim. Affınızı rica ediyorum soğuk mizacım için. Ben hem kendimle hem sizinle ideal çocuk ve ideal insanı konuşmak istedim Şermin Yaşar’ın “Pekicik” isimli kitabı aracılığıyla.
Yazın bangır bangır, “Ben buralardayım” dediği zamanlardayız. Bir yandan içimizi enerjiyle dolduran öte yandan deli gibi miskinlik yapma isteği uyandıran karmaşık hislerin sebebi şu yaz günlerinden hepinize kucak dolusu merhaba, değerli okur. Bu sefer Babalar Günü dolayısıyla ayrılmaz parçam, kıymetli eşim bir baba-kız deneyimi yazmam yönünde epeyce ısrar edince yazar bölümü azıcık kısaldı. Bir başka deyişle bu sayıda yalnızca ben size sesleneceğim.
Sait Faik’in kiraz mevsiminin ayak seslerinin hissedilmeye başladığı şu günlerde İzmir’den kucak dolusu sevgiler kıymetli okur. Bu ayda sizler için her ay durmadan genişleyen bizim miniğin kütüphanesinden miniğinizle keyifli ve bir o kadar öğretici bir sohbete kapı aralayacak bir kitap seçtik.
Cıvıl cıvıl, rengarenk bahar şarkıları söyleyen ve söyleten bir mart ayıtandan herkese merhaba.
Yazamıyorduk bir süredir size. Ama özledik, vaktidir artık kavuşmanın.
Yeni kitaplar, yeni hikayeler anlatmanın.
Düşündük ne anlatsak diye, sonra dedik ki, madem ki kadınlar günü, o zaman kadına dair bir kitap anlatalım.
Kadın, kitap, farklılık… işte bütün bunlar da bizi Rosa Parks’a götürdü.
Cıvıl cıvıl, rengarenk bahar şarkıları söyleyen ve söyleten bir mart ayıtandan herkese merhaba.
Yazamıyorduk bir süredir size. Ama özledik, vaktidir artık kavuşmanın.
Yeni kitaplar, yeni hikayeler anlatmanın.
Düşündük ne anlatsak diye, sonra dedik ki, madem ki kadınlar günü, o zaman kadına dair bir kitap anlatalım.
Kadın, kitap, farklılık… işte bütün bunlar da bizi Rosa Parks’a götürdü.
Kış rüzgârlarının vızır vızır estiği, yağmurların çağıl çağıl yağdığı İzmir'den kucak dolusu sıcacık merhabalar değerli okurlar. Bir ay hızla geçti. Biz de yeni sayımız için oturduk klavye başına ve sizler için yepyeni bir kitap tanıtımıyla karşınıza geldik.
Bu yazımızda tanıtacağımız kitap, Süreyya Ülkü Güler'in Downsendrella adlı kitabı. Kitabın tanıtımına geçmeden önce yazarından kısaca bahsedelim.
Bir internet sitesinde rastladık ona
Sevinçli bir telaş içindeydi
Çünkü anlatacakları vardı engelliliğe dair çocuklara
Derinden bakınca sayfalarına
Anladık, bu kitap bizim istediğimiz gibiydi.
Vay be, kaşla göz arasında saçma sapan da olsa şiir mi yazdık ne? Evet, yazdık yazdık.
Yeniden merhaba EEEH Dergi takipçileri. Kışın kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı şu günlerde İzmir’den kucak dolusu sevgi ve selamlar… Korkmayın, korkmayın, “Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa” falan demeyeceğiz. Yani azıcık televizyon programı başlangıcı gibi olmuş olabilir ama devamı yok vallahi. Önceki yazımızda şeffaf bant ve şeffaf asetat ikilisinin ebeveynlik serüvenimizde erişilebilir kitap ve oyuncak yapmakta nasıl olmazsa olmazımız olduğunu kısaca anlatmıştık. Bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Ağustos’un en ateşli günlerinin yaşandığı İzmir’den yeniden kucak dolusu sevgi ve selamlar kıymetli okur. Bu sıcak yaz günlerinde soğuk da olsa kafanızı her hangi bir ütüyle ütülemeyecek olsak da bu sayımızdaki yazımızda bahsini edeceğimiz kitap, sakatlık mücadelesinin içinde az ya da çok var olmuş her bireyin beynini bir dönem yakmış olan normallik ve anormallik kavramları üzerine…
İzmir’de yaşanan yaz günleri sıcaklığıyla kocaman bir merhaba değerli okurlar.
Yaz geldi, çiçekler açtı. Ebeveynler tüm yıl çalıştı. Yapıldı tatil planları. Doldurduk bavulları. Açılsın ebeveynlere tatil yolları. Açılsın da bizim minik cadı ya da canavarla nasıl olacak bu iş diye soranlar için damıttık bu yazımızda miniğimizle yaptığımız seyahatlerden edindiğimiz deneyimlerden bu ip uçlarını.
Sait Faik’in kiraz mevsiminin yaşandığı şu günlerde İzmir’den tekrar kucak dolusu sevgi ve selamlar size değerli okurlar. Bir aylık bir aradan sonra yine bu sayfalarda sizinle buluşmak bize büyük bir heyecan veriyor. Bu ayki yazımızda çocuk kitaplarından bahsetmek yerine masanın öte yanına yani çocuklarımıza odaklanalım istedik ve özelde kızımız biricik tipitoşumza genelde ise tüm çocuklara seslendik. Onlara azıcık iç dökme soslu, bir miktar hatırlatma baharatlı ve en önemlisi sıcacık sevgimizle yüklü bir mektup kaleme aldık.… Devamını Oku...
Baharın kendini hissettirmeye başladığı, kışın soğuk ve durgun günlerinden çıkıp yazın sıcak ve kıpır kıpır günlerine doğru yol aldığımız şu günlerde İzmir’den bir kez daha merhaba sizlere değerli okurlar. Zaman geçse de aylar, yıllar hatta çağlar değişse de yaşayanların dünyasında değişmeden kalan ve bizi biz yapan önemli bazı kavramlar var.
Oleeey, yaşasııın! Yeni yazı zamanı. Siz bu saçma sapan girişi okurken aynı zamanda el çırpan iki acayip yetişkin de canlandırın kafanızda. Hep öyle bir heyecanla yazıyoruz çünkü. Kâfi derecede lüzumsuz bir giriş yaptığımıza kaniyseniz, o zaman azıcık mantıklı yetişkincilik oynayıp kitap konuşmaya geçmeden önce bu sayfalardan biz de dergimizin onuncu yaşını sevinçle kutladığımızı söyleyelim.
“Hoh hoh hooooh!” diye başlayıp Noel babacılık oynasak goygoy mu sayılır ki acep sevgili okur? O huysuz editör kızabilir. Azıcık Mahmut Hocalık var da arkadaşta ayıptır söylemesi. Neyse, ciddi olalım ve bu kez heybemizde önerilmek üzere bir çocuk kitabı ile geldiğimizi söylemekle başlayalım.
Yeniden merhaba EEEH Dergi takipçileri. Kışın kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı şu günlerde İzmir’den kucak dolusu sevgi ve selamlar… Korkmayın, korkmayın, “Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa” falan demeyeceğiz. Yani azıcık televizyon programı başlangıcı gibi olmuş olabilir ama devamı yok vallahi. Önceki yazımızda şeffaf bant ve şeffaf asetat ikilisinin ebeveynlik serüvenimizde erişilebilir kitap ve oyuncak yapmakta nasıl olmazsa olmazımız olduğunu kısaca anlatmıştık. Bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edeceğiz. … Devamını Oku...