Merhaba dostlar, şiddet sizce nedir? Birisine hakaret etmek, tekme tokat girişmek, küfürler savurmak, yok saymak, hayatına müdahale etmek, iyilik yapıyormuş gibi görünüp düzenini karıştırmak… listeyi uzatabiliriz. Bunlardan bazıları doğrudan şiddet olarak nitelendirilip, tespit edilmesi kolayken, bazılarının ise anlaşılması ve değerlendirilmesi çok daha zordur.
Yine son günlerde medyada örneğine sıkça rastladığımız, zihinsel yeti farkı olan bireylere yönelik şiddet haberleri yer alıyor. Bu haberlerin sosyal medya izdüşümlerinde de çok farklı yorumlarla karşılaşıyoruz. Zihinsel yeti farkı olan bir gence, alkol aldırmak isteyen iki kişi, çocuğun teklifi kabul etmemesi üzerine çocuğu çok fena hırpalıyorlar. Olay yargıya taşınıyor ve bu iki kişi çok komik bir ceza alarak, işledikleri eylemin sonucunu yaşamadan olaydan sıyrılıyorlar. Bir başka olay ise artık kanayan yara haline gelen ve bu yarayı pansuman yapmak için hiçbir önlem alınmayan bakımevinde yaşanıyor. Yine zihinsel yeti farkı olan bir çocuk çok ciddi biçimde darp ediliyor ve eylemi gerçekleştiren kişi, komik bir ceza ile olaydan sıyrılıyor.
Bu örnekler, doğrudan fiziksel şiddete ait ve tespiti ve değerlendirmesi çok kolay; doğrudan insanın vücut bütünlüğüne ve yaşama hakkına müdahale eden örnekler. Ancak, sosyal medya izdüşümlerine baktığımızda, bundan bir yıl önce yaşanan olaylar kadar infial uyandırmadığını görüyoruz. İnsanlar yine konuştular ama örneğin tüm barolar, tüm insani sivil toplum örgütleri harekete geçmedi. İlk örnekteki kızlar, alkol aldıkları için kınandılar ve suçlandılar. Oysa yaptıkları, doğrudan bir insana saldırıydı ve bunun için suçlanmalıydılar. İkinci örnek için ise bakımevlerinde bu tarz olayların yaşanmasının normal olduğunu, orada çalışan insanlara da hak vermek gerektiğini yazan sosyal medya kullanıcıları bile oldu. Bu tarz yorumlara çok az kişi tepki gösterdi. Bu durum çok ürkütücü değil mi? Sizi de telaşlandırmıyor mu? Bir nevi şiddeti özellikle bazı yerlerde yaşanan şiddeti kanıksamaya başladığımızı ve tepkisizleştiğimizi göstermiyor mu?
Psikolojik şiddete karşı ise neredeyse sessizleştik. Yeti farkı olan bir birey, sabah evinden çıktığı andan, akşam evine dönene kadar binlerce mikro saldırganlığa maruz kalıyor. Olayın doğrudan muhatabı olduğumuz halde, bazen yılgınlıktan, bazen meşguliyetten, bazen “Uğraşmaya değmez” düşüncesinden çoğuna hiç tepki vermiyoruz. Olayın failleri de yaptıkları iyi bir şeymiş gibi hayatlarına devam ediyorlar. Bazen verdiğimiz tepkiler nankörlük ya da anlayışsızlık olarak değerlendiriliyor ve olayın mağduruyken, faili haline dönüşebiliyoruz.
İnsanın en güvenli alanlarından birisi evidir. Hepimiz evimizdeyken kendimizi rahat, daha kontrolsüz ve özgür hissederiz. Ya da en azından genel kabul gören budur. Ancak, eskilerin dediği gibi “Evim sır örtüm.” Yaklaşımından dolayı, bir çok evde yaşanan fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet hiç gün ışığına çıkmadan örtbas ediliyor. Hasbelkader bir delik bulup sızanlarda ise toplum faili değil, mağduru suçlama eğiliminde oluyor. Şiddet yine yok sayılıyor ve yaşayan, yaşadığıyla kalıyor. Zihinsel yeti farkı olan bir kadına, cinsel şiddet uygulayan baba, kızın çok gösterişli olduğu gerekçesi ile ceza indirimi alabiliyor. O yargılamayı yürüten hâkimin, yaşanan cinsel şiddeti kanıksadığı ve olayın faili için indirim sebepleri aradığı çok acı bir gerçek olarak kucağımızda duruyor.
Evlerde yaşanan psikolojik şiddet örneklerine ise sayfalar yetmez. Hep bir ezen ezilen tablosu ortaya çıkıyor. İster yeti farkı olsun ister olmasın, genellikle kadınlar ve kız çocukları, ev hayatında emeği küçümsenen, fikirleri önemsenmeyen, yaptığı her iş göreviymiş gibi kabul edilen bireylere dönüşüyor. Bir nevi modern kölelik. İşin ilginç tarafı, birçok kadın ve kız çocuğu bu durumu öylesine içselleştirmiş ki kendisine yaşatılan şeyin bir şiddet olduğunun bile farkında değil.
Evde yaşayanlardan biri ya da birkaçı herhangi bir yeti farkı olan kişilerse, bu kez uygulanan psikolojik şiddet, iyilik yapma kılıfına büründürülüyor. Örneğin kör bir eşin yaşadığı evde buzdolapları karıştırılıyor ve onların izni olmaksızın her şeyin yeri değiştirilerek, sözde düzenleniyor. Mutfaklarında sürekli kullandıkları eşyanın yeri, orada durması uygun bulunmadığı için yine onların fikri alınmaksızın değiştiriliyor. Tüm bunlar ailenin diğer bireyleri tarafından yapıldığından, bazen ev halkınca umursanmayarak, kendi düzenleri geri getiriliyor; bazen de yapılan şeyin şiddet olduğu bilindiği halde, hiç tepki gösterilemediğinden, yaşanan olayın etkileri çok daha ağır hissediliyor.
Tüm bunlardan, şiddetin öyle ya da böyle kanıksandığı sonucuna ulaşıyorum ben. Burada verdiğin örnekler sadece durumu somutlaştırmak içindi. Kendi kişisel yaşamınızı gözlemleyin ve bir günlük bir liste tutun. Geçenlerde bunu yaptım. Çok fazla mikro saldırganlığa maruz kaldığım halde, birçoğunu kanıksadığım için, dahası uğraşmak istemediğim için es geçtiğimi fark ettim. Aslında bu çok tehlikeli bir durum. Zira, toplumun eğitilmeye ihtiyacı var. İnsanı, insan olarak görmekten başlayacak bu eğitimde, bizim de üzerimize düşen yükümlülükler var.
Bize dayatılmaya çalışılan, şiddetin kanıksanmışlığı durumundan bir an önce kurtulmamız ve toplumu tüm organlarıyla yeniden uyandırmamız gerekiyor.
Dergimizin yeni yaşını kutlarken, sizlere çok daha eğlenceli bir yazı yazmak isterdim. Ama bu ay kalemimden bunlar döküldü. Aslında düşününce, dergimizin doğuş amacı da biraz bu değil mi? Kanıksanmışlığa başkaldırı. O zaman nice yıllarda, nice kanıksanmışlığa birlikte başkaldırabilmek için iyi ki doğdun EEEH Dergi.