Toplam Okunma 0

Yeni mezun ve bir müddettir çalışan bir kör için hayat her gün biraz daha sürprizlidir. Her sabah ve akşam gidilen aynı yolların, karşılaşılan bin bir türlü insanın içinden, farklı duyguları yaşatacak bir şeyler mutlaka çıkar. Bazı haftalar her şey rutin gidiyor gibi görünse de, tek bir dakika tüm tekdüzeliği alt üst etmeye yeter.

Öğrenmeye aç oluşumdan fırsatlarını kolladığım şehirde yaşamak uğruna merkezden epeyce uzak sayılabilecek bir semtte oturmaya karar verdim. Bu hem ekonomik kaygılarımın hem de güvenlik ihtiyacımın sonucu bir tercihti.  Tabii ki bunun bedeli, uzunca, hayatta kalma mücadelesi verdiren ve her tür insanla karşılaşma zenginliğini barındıran yolculuğa göğüs germek demekti. Kimi zaman aynı insanlara farklı tepkiler vermek zorunda kalmak gibi ironiler de içinde barındırarak, sizi her gün daha da yoran, ama öğrenmesi ve gelişimi büyük bir maceraya dönüşebiliyordu. Henüz afyonu patlamamış yolcular, gelen aracın yönünü sorduğumda sanki yüzyılın felsefi eleştirisini yapmalarını istemişim gibi bana boş boş bakarken, onlara haksızlık ettiğim düşüncesine kapılabiliyordum.  Acaba ben aynı hal içinde böyle bir soruya ne yanıt verebilirdim? Peki ya binmek istediğim aracı yakalamak ihtiyacım? Tüm bu harala gürelede kazanan kim olacaktı?

Kimi akşamlar iş dönüşü yürüyüşüm fazlaca düşünme gerektirmeyecek denli huzurlu olabiliyor. Güzel çiçek kokularıyla bezeli parkın kaldırım kenarından eve doğru yürürken zihnimi dinlendiren nice güzel düşünce akıp gidiyordu. Ta ki bir gün seçim öncesi asılı bir parti pankartı yolumun önünde peyda olup, başımın hizasından bana dokunana dek… Yine de zararı yoktu aslında. Başımı biraz eğerek geçip gidebilirdim. Nitekim öyle yapmaya çalıştım. Fakat sağ çaprazımdan, kaldırımın yol kısmından ablalı hanımlı seslenişiyle bitip peşime düşen bir insan yavrusu beni rahatsız etmeseydi. Gene bir şeyler söyleyip huzurumu bozacak düşüncesiyle duymazdan gelmeye çalışsam da ısrarcıydı. Sonunda durmak zorunda kaldım. Ve katlanmış bir kağıt…. O da ne demeyin! Tabii ki de para! İyi bir okuldan lisans derecesiyle mezun, kazandığı parayla tek başına bu vampir şehirde yaşayıp üstüne özel üniversitede yüksek lisans yapmaya çalışan birine sadakasını uzatan bir insan yavrusu vardı karşımda. İşte beni aynı kentte olup da oradan oraya koşturan milyonlardan bir anlığına ayıran şey: bir hadsizin karşısındakinin nasıl biri olacağını düşünmeksizin vicdan temizliğine girişmesi…. Böyle bir semtte, bu kadar güven içinde hissederken, insanlar birbirlerinin sınırlarına çoğu yerdeki kadar göz dikmemişken, kendimi ayrı bir dünyada yaşar sanırken aniden uyandım. İçimde patlayan hayal kırıklığını insan yavrusuna püskürttükten sonra yürümeye devam ettim. Aklımda tek bir cümle: Eğer toplumun normal kabul ettiğinin dışında bir kimlikle, bir yaşamla var olmaya çalışıyorsanız, asla kendinizi huzura, ana, var olduğunuz atmosfere bırakma lüksünüz yoktur.

Sanki biz her daim, her akşam ve her sabah zırhımızı kuşanıp çıkmalıyız sokağa, yoksa hiç beklemediğimiz bir anda bir münasebetsiz çıkıverip de soluduğumuz havayı kirletiverir. Dün bir patron, bugün bir iş arkadaşı, yarın bir komşu… Amcalar, teyzeler, beyler, hanımlar yol üstü karşılaşmalarında bir anda önyargılarını çıkarırlar ve biz saniyeler içinde toparlanmak zorunda kalırız. Kolay değildir hiçbir zaman zevkli bir yol muhabbetinin bir altta, eksik görme haline dönüşümünü hazmetmek zira. Ya azılı bir misyoneri hortlatacaksınız içinizden, ya da bu riski bilip kimseye evvelden yanaşmayacaksınız. Peki ya sonra? Patavatsız sözlerden kaçacağız derken dokunmadan geçeceğimiz güzel insanlar? Biriktirmeyi düşlediğimiz yol hikâyelerimiz nerelere gizlenecekler yüzlerini utangaç çocuklar gibi önyargıların kucağına saklayarak?

Nihayetinde her daim açık zihinle, keskin alıcılarla ve parlak bir kavrayışla sokağa çıkması gereken doğaüstü varlıklara geldik. Kimliğiyle herkesi aydınlatan bize… Yarın yine iş başı. Var olsun kapıdan dışarı ilk adımımızla açılıp, içeri ilk adımımızla kapanan bilinçlendirme fedailiği!


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.